Zeynep Simsar, inancı sebebiyle eğitim hayatını Türkiye’de sürdüremeyen öğrencilerden biri. Birçok akranı gibi o da çözümü yurt dışına çıkmakta buldu. Bir tavsiye üzerine gittiği Pakistan’da köklü değişimler yaşadı. Kendisi ile Pakitan’a gidişini ve düşünce dünyasındaki değişimi konuştuk.
1990’lı yılların başından itibaren yurt dışında eğitim kurumları açmaya başlayan Hizmet Hareketi gönüllülerinin ilk duraklarından biri de kardeş ülke Pakistan’dı. Kimi öğretmen, kimi öğrenci, kimi de esnaf olan binlerce eğitim sevdalısı emek verdi bu ülke insanına. Çoğu gencecik yaşlarında gelmiş, bir taraftan yeni bir nesil yetiştirme gayesi ile koştururken, bir taraftan da büyümüş, olgunlaşmış, kendi hayatlarını da bu topraklarda kurmuşlardı. İşte bu yüzden ‘ikinci vatan’ olmuştu Pakistan onlara.
19 yaşında ailesini, vatanını geride bırakıp üniversite eğitimi için yola çıkan Zeynep (Durmuş) Simsar da onlardan biriydi. 12 yıl yaşadığı Pakistan’da Matematik bölümünü okumuş, öğretmen olmuş, hayat arkadaşını bulmuş, evlenmiş, iki evladını da bu ülkede dünyaya getirmişti. Mecbur kalmasa oradan ayrılmayı da hiç düşünmeyecekti. Şimdi farklı bir ülkede yaşarken geriye dönüp bakmasını ve Pakistan hatıralarını anlatmasını istediğimizde o mütevazı haliyle “Anlatacak ne var ki!” dese de, Zeynep öğretmenlerin bugüne ve gelecek nesillere anlatacak çok şeyi olduğunu biz biliyoruz. Tarihi yaşamak kadar yazmak da önemli çünkü.
Trabzon’da 1985’te doğan Zeynep hanım, 5 çocuklu bir ailenin en büyük evladıdır. İyi bir eğitim alması için gayret gösteren ve her aşamada destekleyen bir ailesi vardır. 2005 yılında girdiği üniversite sınavında Ankara Hacettepe Üniversitesi İngilizce Hemşirelik Bölümü’nü kazanır. Bir yıl hazırlık sınıfının ardından 1. sınıfın 2. döneminde inancına uygun olmayan bir üniforma giymek zorunda kalacağı için okula devam etmekte zorlanır ve bırakmaya karar verir. Bu önemli karardan sonra Zeynep hanımın Pakistan’a gidiş süreci de başlamış olur aslında. Hikâyenin devamını söyleşimizde okuyabilirsiniz.
İNGİLİZCE ÖĞRENMENİN ÖNEMİNİ ANLAMAMIŞTIM
-Pakistan’a gitmeye nasıl, ne zaman karar verdiniz? Ailenizin ve çevrenizin tepkileri ne oldu?
Liseye gittiğim dönemlerde TV’de Hint filmleri izlerdim. Hindistan-Pakistan gibi yerlere hayranlığım o zamanlardan vardı. Hatta “Oralara gidebilir miyim bir gün” diye içimden geçerdi. O bölgedeki insanların renkli, samimi hayatı ilgimi çekmişti. Ankara’ya üniversite okumaya gittiğimde yurtdışında hem üniversite okuyup hem de eğitim hizmetlerine gönüllü katılan öğrenciler olduğunu duymuştum. Ortaokulda ve lisede aldığım ek dersler sayesinde Hacettepe’de İngilizce hazırlık sınıfını çok kolay geçtim. Annem ve babam İngilizce öğrenmemi çok önemsemiş, kurslara göndermişlerdi. O yaşlarda bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlamıyordum. Ailemin beni kursa göndermesine hem sevinmiş, hem de İngilizceyi nerede kullanacağımı bilmediğim için şaşırmıştım. Çünkü İngilizce ağırlıklı bir eğitim planım yoktu. Şimdi düşünüyorum da, meğer Rabbim bizi daha ilerilere hazırlıyormuş.
Üniversitede 1. dönemde hemşirelik teorik derslerini aldık. 2. dönem stajda başörtüsüz kısa kollu üniforma giymek zorunluydu. Beni ben yapan başörtüm ve tesettürümdü. Buna uygun olmayan bir üniforma giymekte zorlanacağımı düşünüyordum. Stajın ilk günü üniformamı giyip tekrar baktım, yapabilir miyim diye. Başım, kollarım açık halde ailemden olmayan erkeklerin arasında durmam gerekiyordu. Ve bunu yapamazdım. O gün okulu bırakmaya karar verdim. Üniversite sınavına tekrar girecek, başka bir bölümü tercih edecektim. Ailem kararıma saygı gösterdi ve beni destekledi. O sıralarda yurt dışında eğitime devam etme fikri de oluştu. Müslüman bir ülke olduğu için Pakistan’a gitmek daha cazip geliyordu. Uzak bir ülkeye gideceğim için annem üzülüyordu ama her zaman olduğu gibi kararı bana bıraktılar.
ÇİÇEKTEN YAPILMIŞ KOLYELERLE KARŞILANDIK
-Yola çıkmadan önce ne tür hazırlıklar yaptınız? Bu süreçteki duygu ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
Pakistan’ın sıcak bir ülke olduğunu biliyordum sadece. Rahat hareket edebileceğim kıyafetler, kırtasiye malzemeleri ve birkaç yiyecek almıştım. Fakat ilk yılım iyi bir tecrübe oldu. Serin tutacak daha ince kıyafetler almam gerektiğini, ya da zeytin, bulgur, peynir, çubuk kraker gibi yiyecekleri orada bulamayacağımı öğrendim. Yola çıkarken 19 yaşın vermiş olduğu gençlik, macera yaşama, farklı insanlarla tanışma heyecanı vardı üzerimde. Bu sebeple aileden ayrılmanın üzüntüsünü ve özlemini unutmuştum. Fakat bunların ne kadar zor olduğunu ilk sene içerisinde daha iyi anladım. Farklı yerler görme isteği ve bir ablamın “Yurt dışına git, ufkun açılır!” sözü beni heyecanlandırmıştı. Ve aile özlemini o anlık unutturmuştu bana. ‘Hicret’ ediyordum ama bunun ne olduğunu tam manasıyla bilmiyordum o zamanlar.
Benim gibi üniversite eğitimi için giden bir kaç arkadaşımla 11 Eylül 2005’te akşam uçağı ile İstanbul’dan yola çıktık. Ailem beni Trabzon’dan uğurlamıştı. Bilhassa annem çok üzülmüş ama eğitim almamı istediği için bana bir şey dememişti. 5 saat sonra Pakistan’a indik ama 2 saat zaman farkı olduğu için gece yarısı 02 gibi varmıştık. Saat farkını ilk defa o zaman yaşamış ve epeyce etkilenmiştim. Uçak görevlileri ve bizden başka Türk yoktu uçakta. Diğer yolcular Pakistanlı kardeşlerimizdi. Onlar bize biz onlara merakla bakıyorduk.
Uçaktan indik, güvenlik kontrolleri vs. geçtik ve ilk dışarı çıkışımı hiç unutamıyorum. Aman Allahım, hiç alışık olmadığım bir koku; yanık süt kokusu gibi. Ve aşırı nemden kaynaklanan bir ıslaklık hissi üzerimde. Birkaç abi ve abla bizi karşılamaya gelmişti. Boyunlarımıza çiçeklerden yapılmış kolyeler taktılar. Bu karşılama bizi çok memnun etmiş, onur duymuştuk. Bir minibüsle bizi misafir edecek ailelerin evlerine doğru gidiyorduk. Yağmur yağmış, her yer ıslaktı ama, açık havada çimenlerde veya sebze meyve tezgahlarının üzerinde yatan insanlar gördüm. Şaşırmadım aslında çünkü sıcak ülkelerde bu tür manzaralar görebileceğimi biliyordum. Yaşama şartları bakımından çok yüksek beklentilerim olmadığı için ülkeye çabuk alıştım diyebilirim.
ELEKTRİK GELDİĞİNDE HİSSETTİĞİM RAHATLIĞI UNUTAMAM
-İlk olarak hangi şehirde yaşadınız, neler yaptınız?
Aslında İngilizce okumak niyetiyle gitmiştim ama kararımı değiştirip Karachi Üniversitesi’nde Matematik bölümü okudum. 2011’de mezun oldum. Öğrenci arkadaşlarla kiraladığımız bir evde kalıyorduk. Kendi derslerimin yanı sıra Pakistanlı lise öğrencilerine Türkçe ve Matematik çalıştırıyordum.
-Pakistan’da en çok sevdiğiniz ve en çok zorlandığınız şeyler ne oldu?
En çok sevdiğim şey Pakistan halkının bizleri seviyor olması ve misafirperverlikleriydi. Orada kendimi hiç dışlanmış hissetmedim, farklı, üstten bakışlar vs. hiç yaşamadım. Çok zorlandığım şeylerden biri belki yağlı yemekler olabilir ama ona da zamanla alıştım. Fakat sık sık yaşanan elektrik kesintileri bizi çok zorluyordu, çünkü evi serinletmek için sürekli çalışan pervanenin durmasıyla aniden sıcaklık bastırır. Ne kadar uykunuz olursa olsun öyle bir nem ki hemen sizi uyandırır ve elektrik gelene kadar tekrar uyumanız çok zor olur. Bu süre 1-2 saat olabilir. En çok sevdiğim şeyler arasına elektrik geldiği anki rahatlama, serinleme hissini ekleyebilirim. O vakitlerde biraz olsun ferahlayabilmek için evin çatısına açık havaya çıkardık.
-Bu ülkede kaç yıl yaşadınız? Yaptığınız vazifeleri, kaldığınız şehirleri anlatır mısınız?
Ömrümün 12 yıl + 10 ayını Pakistan’da geçirdim. Orada büyüdüm, olgunlaştım. Bu yüzden ikinci vatanım gibi oldu. Karachi’de 5.5 yıl öğrenciyken, aynı zamanda yurtta belletmenlik yaptım. Karachi, okyanus kıyısında olduğu için ülkenin en nemli şehri denebilir. Ülkenin ilk başkenti ve her yerden göç alan kozmopolitan bir şehir olduğu için bana İstanbul’u hatırlatıyordu. Muson yağmurları yağdığında alt yapı iyi olmadığından yollar su ile dolar; hatta arabaların içine kadar girer.
Öğretmenliğe ilk Khairpur’da başladım ve 2 yıl kaldım. Burada da kuru sıcak bir hava vardır. Ama bol bol muz, mango ve hurma ağaçları ile dolu çevresi o sıcaklığı unutturabiliyor bir nebze. Çok büyük alışveriş merkezleri yoktu şehirde, bir tane vardı. Alışveriş için 1.5 saat uzaklıktaki ilçeye gitmek gerekiyordu. Ama benim için en güzel yer okulun bahçesiydi.
Sonraki 3 yılda Quetta’da çalıştım. Yazları diğer şehirler kadar sıcak olmayıp kışları sert geçen dağlar arasında bir şehirdi. Ayrılmadan önceki son 2 yılda da başkent İslamabad’da vazife yaptım. Orası da yeşilliği bol, sessiz, sakin ve daha çok iş insanlarının yaşadığı bir şehirdi. Bu yönüyle Ankara’ya benzer diyebilirim. Bütün şehirlerin benim için ortak ve en güzel tarafı öğrencilerimizin ve velilerimizin bizi seviyor olması, ailelerinden biri olarak görmeleriydi.
HOCAEFENDİ’Yİ ORADA DAHA İYİ ANLADIM
-Pakistan’da kaldığınız dönemde hayatınızda ne tür değişiklikler oldu? Evlilik, çocuklar vb.
Ailemden almış olduğum dini eğitimim vardı ama daha hassas yaşama ve bilgilerin hayata geçmesi süreci benim için Pakistan’da başladı diyebilirim. Mesela, kul hakkının öyle basit bir mesele olmadığını, başkasına ait bir kalemi kağıdı alırken bile sormak gerektiğini öğrendim. Öğrenci arkadaşlarla beraber aynı evde kalırken, evin idari sorumluluğu bendeydi. Bu dönemde bir evin düzeni, maddi harcamalar vs. anlamında anne ve babalık vazifelerinin neler olduğunu daha iyi anladım.
Manevi hayatımda da çok değişiklikler oldu zaman içinde. Allah’ın rızasını kazanma yolunda yürürken, bu yoldan hiç haberi olmayan veya yeterince bilmeyen kardeşlerimin de elini tutmam gerektiğini öğrendim. ‘emribil mâruf’ nedir bilmiyordum oraya gitmeden önce. Hayatımızın gayesini, kulluk vazifemizin neler olduğunu öğrenmiştim ailemden ama kendim yaşasam yeterli sanıyordum. İnandığım değerleri bildiğim kadarıyla olsa bile başkasına da anlatmanın ne kadar önemli olduğunu orada öğrendim.
Pakistan’a gitmeden önce Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaazlarını, sohbetlerini dinlemiştim. Fakat asıl Pakistan’a gidince onun insan sevgisini, hayatını adadığı hizmetlerin gayesini, üzüntülerini, gözyaşlarının sebeplerini daha iyi anladığımı sanıyorum.
2011 yılında okuldan mezun olduktan sonra Türkçe öğretmeni olan eşimle tanıştım. İkimizin de hayat gayesi daha çok insanın gönlüne dokunmak, daha çok öğrenciye el uzatmak, onları geleceğe hazırlamaktı. Rabbim bizlere 1 kız ve 1 erkek evlat nasip etti. Eğer mecbur kalmasak Pakistan’dan hiç ayrılmayacak, çocuklarımızı orada büyütecek, Pakistanlı kardeşlerimize hizmet ederek yaşayacaktık.
Devam edecek..
(2) PakTürk Okulları öğretmeni Zeynep Simsar: Pakistan’da gördüğüm herkes ailemden biri gibiydi
No Comment.