Pakistan’ın renkli Ramazanları ve ‘Ayten’de bir iftar yemeği

Toplumsal olayların ortasında kaldığımız anlar!
Nisan 22, 2021
Afrika’da Urduca konuşmak ve öğrencilerin tepkisi!
Nisan 25, 2021

Pakistan’ın renkli Ramazanları ve ‘Ayten’de bir iftar yemeği

Eğitimci Yazar Mehmet Karadayı, yazı serisinin bu bölümünde Pakistan’da Ramazan ayı gelmeden başlayan hazırlıkları, günlük hayatın nasıl değiştiğini ve davet edildiği bir iftar yemeğini anlattı.

Pakistan’daki günlerimiz başlayalı çok olmamıştı ki cami ve mescitlerin dıştan lambalarla süslendiğini gördüm. Minarelerden veya mescidin çatısından aşağıya doğru uzanan lamba şeritleri çok güzel bir görüntü oluşturuyordu. Karanlık bastırdığında mescitlerin etrafı pırıl pırıl oluyordu. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim İslamabad’da bazen bir evden farkını ayıramayacağınız sadelikte yüzlerce mescit gördüm. Hatta bu süsleri görmeden önce bu yerlerin mescit olduğunun farkına bile varmamıştım. Sadeliği gideren tek şey bu lamba  şeritleri olmuştu.

Mescitlerin süslenmesinin yanında sokaklardaki kalabalık ve hareketlilik gözle görülür bir hale gelmişti. Gittiğimiz bütün alışveriş mekânları özelikle gıda satan yerler lebâleb doluydu. Baharat satan dükkanların önünde kuyruklar vardı ve baharatın kiloyla satıldığına ilk defa şahit oldum. Kağıt torbalara doldurulan baharat karışımları yoldan geçen herkeste bir alışveriş arzusu uyandırıyordu. Bütün bunlar yaklaşmakta olan bir ayın, Ramazan’ın habercisiydi. Herkesin ikramda yarıştığı bu mübarek ay için alışveriş yapmaktan daha tabii bir şey olamazdı.

Her iftarda komşulardan farklı bir yemek

Ramazan bütün güzelliği ile gelmişti. Gündüz tutulan oruçlar akşam mescidin avlusuna serilen mütevazı bir sofrada açılan iftar ile taçlanıyordu. Akşam namazı sonrası eve gelince mükellef bir sofrada devam ediyordu iftar faslı. Eve her geldiğimde eşimin hazırladığı yemeklerin yanında farklı bir yemek de görüyordum sofrada. Pakistanlı komşularımız hazırladıkları yemekleri paylaşmayı seviyordu. Böylelikle biz de Pakistan lezzetleriyle tanışma fırsatı buluyorduk. Zaman zaman -kullanılan baharatlara alışmadığımızdan olsa gerek- boğazımın yandığı oluyordu ama yemeklerin lezzeti galip geliyordu. Kaç çeşit pilav yediğimi hatırlamıyorum. Bir gün safranlı sapsarı bir pilav getiriliyordu, ertesi gün yeşil renkli bir pilav. Hepsinin lezzeti birbirinden farklı ve güzeldi. Şüphesiz yemeklerin bu kadar lezzetli olmasında paylaşmanın önemi büyüktü. Evet yemek güzeldi ama yedirmek yemek yemekten daha güzeldi. Bu tecrübeyi bizzat yaşayarak öğrenmiştik.

Ayten kim, bir öğrencimiz mi?

Bir gün ikindi vaktine yakın Ebubekir bey telefon etti. “Akşam Ayten’e iftara davetliyiz abi. Hazır olun iki saat sonra alırım sizi.” dedi. Bu davet sadece erkekler içinmiş. Hanımları başka bir yere davet etmişler. Hanımlar evden çıktıktan sonra biz de bir taksi ile yola çıktık. İslamabad güneşi gurûba doğru meyledeli çok olmuştu. İftar saati yaklaşıyordu. Sokaklarda telaşlı bir hareketlilik vardı. Taksi hedefine doğru seyrederken epeydir aklımda olan soruyu sordum Ebubekir Bey’e. “Ayten kim? Bir öğrencimiz mi? Yoksa buraya yerleşmiş bir Türk mü?” Ebubekir Bey’in yüzüne geniş bir tebessüm yayıldı. Bir muzip bakış gözlerine kısa süreliğine misafir oldu ve hemen kayboldu. Arkasından “Abi sen buranın adres sistemine alışamadın galiba!” dedi. “I-10’e gidiyoruz. Bir velimiz iftara davet etti bizi.” Ben de gülmeye başladım. Ama biraz mahcubiyet de hissetmedim değil. Gözlerimi pencereden dışarıya çevirip tabelalardaki harf ve rakam kombinasyonuna bakarak ne kadar yolun kaldığını tahmin etmeye çalıştım. Bu sefer İslamabad 1 ben 0.

“Abi” dedi Ebubekir Bey “Arkadaşlar beni ikaz etti. Aman bir hata yapayım deme.” Ne oluyor der gibi baktım yüzüne. “Malum” dedi “Oruç tutuyoruz. Çok susuyoruz ister istemez. Sakın suya yüklenip de yemekleri ihmal etme. Pakistanlılar ikramı çok seviyor. Ama yemekler yenmediği zaman üzülüyorlar..” Mevzu aydınlığa kavuşmuştu. “Sen merak etme!” dedim. “Memnun etmek bizim işimiz.”

Hep beraber sofranın hakkını veriyoruz

Ama sofrayı görünce gardım düştü biraz. Bu kadar mükellef sofrayı hayatımda çok az görmüşümdür. Masanın üzeri adeta bir yemek meşheri gibiydi. Rengarenk yemekler, tatlılar, salatalar, mezeler, içecekler. Aman Allah’ım, ‘bu sofranın hakkını vermek’ demek geceyi hastanede geçirmek demek, ama kadere baştan razı olmuşuz. Ezan başlayınca bir hurma ile orucumuzu açıp hemen akşam namazını eda ettik. Namaz sonrası büyük bir teslimiyetle sofraya oturduk. Ev sahibimiz halimizi görmüş olacak ki bıyık altından hafif bir tebessümle bizi süzüyordu. Sınavda bir öğrencinin bildiği sorudan cevaplamaya başlaması gibi ben de bildiğim yemeklerden başladım. Arada bir kaşık ve çatal yardımıyla bilmediğim bir yemeğe uzanıyor tadına baktıktan sonra hafızamdaki listeye kaydediyordum. Baharatların etkisi ile olacak yedikçe iştahım açıldı. Baktım yoldaşlarım da aynı durumda. Sofranın hakkını veriyoruz hep beraber. Ev sahibimiz yemekler yenildikçe neşeleniyor. Sofradan boş bir tabak aldığında seviniyor. ‘O gün 6 kişi dev gibi bir sofrayı yedik.’ Adeta baş döndürücü bir zaferdi bizimki. Ama her birimiz üçer kişilik yiyerek bu zaferin kazanılmasında büyük fedakarlıklar yapmıştık. Teravih namazı için evden ayrıldığımızda üzerimizde bir gönlü daha fethetmenin mutluluğu ama üç kişilik yemenin ağırlığı vardı.

Uyumamak için en sert zemini buldum!

Teravih için girdiğimiz mescit de oldukça mütevazı idi. Tek katlı bol sütunlu bir yapıydı. Mihrabı oldukça genişti ve hutbelerin okunduğu üç basmaktan ibaret olan minber mihrabın içindeydi. Zemin rengarenk halılarla kaplıydı. Tavanda sarkan mütevazı avizelerin altında birer fan vardı. Ayrıca mihrabın sağında ve solunda da ayaklı fanlar bulunuyordu. Biz içeri girdiğimizde mescidin yarıdan fazlası dolmuştu ve sürekli gelenlerle dolmaya devam ediyordu. Ayağımla yoklayarak en sert zemini bulmaya çalışıyordum. Bu kadar ağırlığın üzerine yumuşak bir halıda oturup namazı beklerken uyuyup kalmaktan korkuyordum. İstediğim gibi bir yer bulunca hemen oturdum. Önce yatsının farzı kılındı. Çok güzel sesli bir hafız kıldırdı namazı. Arkasından teravih namazı başladı. Aynı imam enfes bir kıraatle her rekatta bir sayfa okuyarak teravih namazını da kıldırdı. Kıraat güzel, hız da yerinde olunca yaklaşık bir saatte bitti namaz. Pakistan camilerinde teravih namazları hatimle kılınıyordu. O yüzden hangi camiye giderseniz gidin teravihte takip ettiğiniz hatim devam ediyordu. Hanefi mezhebi mensubu çok olduğu için teravih namazı yirmi rekat kılınıyordu. Ben her davet edildiğim iftardan sonra yirmi rekat namaz kıldığım için çok şükrediyordum. Yoksa ev sahiplerinin kurduğu ve hakkını vermek için silip süpürdüğümüz o iftar sofralarından sonra perişan olmamak mümkün değildi.

Devam edecek…

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.