İslamabad-Sukkur uçağında reklam olan Türk öğretmen

PakTürk Okulları öğretmeni Zeynep Simsar: Pakistan’da gördüğüm herkes ailemden biri gibiydi
Eylül 16, 2021
Gözüme ilişen son şey öğretmenlerin gözyaşıydı
Eylül 17, 2021

İslamabad-Sukkur uçağında reklam olan Türk öğretmen

Orhan öğretmen, 2006 yılında muhatap olduğu bir soru üzerine kendisini Pakistan’da bulan eğitim gönüllülerinden. Endişe ve gözyaşlarıyla başlayan yolculuğu, Pakistan’da renkli hatıralarla devam etti. Bir Pakistanlının İslamabad-Sukkur uçağındakendisini bütün yolculara reklam etmesini ise tebessümle yâdediyor.

Bir şubat ayında muhatap olduğum “Yurt dışında öğretmene ihtiyaç var, gider misin?” sorusuyla hicret hayatım başlamış oldu. Pakistan’a gideceğimiz belli olduktan sonra ilk iş olarak eşimi aradım; haberi duyunca bir an sesi kesildi ve hıçkırıklara boğuldu… O anları unutamıyorum. En büyük korkumuz, ‘ailelerimizi nasıl ikna edeceğimiz’ konusuydu. Ama Allah bir kolaylık verdi, kabullendiler ve Pakistan’a gitmek için hazırlıklara başladık. 2006 yılıydı, ‘arabayı sat, kredi kartlarını iptal et, taksitleri kapat, evin aidat borçlarını öde, eş-dosttan helallik al’ derken, bir an sanki ölüme gidiyormuşuz da onun vedasını yapıyoruz gibi hissettim.

Bir taraftan internetten Pakistan’ı da araştırıyoruz. O günlerde Pakistan’ı ziyaret edecekler için ‘Şu aşıları yaptırmadan ülkeye giriş yapmayın’ diye uyarılar çıkıyordu ve bu da endişelerimizi arttırıyordu… Nihayet 10 Ağustos tarihinde kendimizi havaalanında bulduk. Ailemiz, sevenlerimiz uğurlamaya gelmiş, ayrılık rüzgarları iyice esmeye başlamıştı. Ama ne zaman ki, pasaport kontrolünü geçtik ve turnikelerin arkasından geride kalanlara el salladık, o zaman ‘hicret’in ne olduğunu anladım. Kendi kendime soruyordum, “Niçin onlar orada, biz buradayız? Nereden çıktı bu yolculuk?” Bu sorular kafamda uçuşur halde uçağa bindik, yolculuk boyunca da benzer muhasebeler yaptım.

‘Burası neresi, niye geldik?’

Uçaktan indiğimizde bizi şartları çok kötü olan bir havaalanı karşıladı. İnsanların kılık kıyafeti epey değişik, hava sıcaklığı 50 derece, diğer yandan eşim ve çocuğumuzun “Burası neresi, niye geldik? Burayı hiç sevmedim!” gibi homurdanmaları… Hepsi bir araya gelince bayağı daraldım. O an içimden dua etmeye başladım; ‘Allah’ım bir sebep çıksa da gelen uçak bizi geri götürse’ diye. Elbette böyle birşey olmadı ve biz bu olumsuzluklara rağmen ülkeye giriş yaptık.

İlk izlenimler olumsuz olsa da hicretin ve ülkenin kendine özgü şartlarına alışmaya çalışıyorduk. Pakistan’da kahvaltı kültürü farklı; peynir, zeytin, Türk çayı gibi bizim günlük alışkanlıklarımızı bulamayacağımızı çok geçmeden öğrendik. Pakistan sıcak ve fakir bir ülke, yığma tuğladan yapılmış evlerde izolasyon yok. Haliyle evlerin içi de yazın çok sıcak oluyor ve bu sebeple kertenkeleler içeride sık görülüyor. Ayrıca yine sıcaktan olsa gerek evde görünen böcekler bizim ülkemizdekilere göre daha büyük. Evimize yerleşip ülkeye alışmaya çalışırken her akşam bir çığlıkla ayağa fırlamak da sıradan hale gelmişti. Odaların içinde, duvarda görülen kocaman bir kertenkele, ansızın ortaya cıkan böcekler insanı gerçekten ürpertiyordu. ‘Her an birşey çıkacak’ korkusu ile o günler böyle heyecan ve endişe içinde geçti.

‘40 yıllık dost gibi yardım ettiler’

Ülkenin bazı olumsuz yanları olsa da Pakistan insanı Türklere karşı sıcak kanlı, hüsnüzan besleyen, sevecen yaklaşan, çok güzel insanlar. Bizlere çok hoşgörülü davrandılar, sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi hep yardım ettiler.

Bunu net olarak gösteren, unutamadığım birkaç olayı anlatmak istiyorum. Pakistan’a ilk gittiğim tarihten 15 gün sonra oradaki öğretmen arkadaşlarla eğitim programı için Peşaver Üniversitesi öğrenci ve hocalarının kamp yaptığı alana gittik. Burası 2.000 metreden yüksek, Karadeniz havasını andıran, devamlı yağış alan, iki kazakla oturacak kadar soğuk ve nemli bir yerdi. Fakat Pakistan sıcağından uzakta kitap okumak için çok güzel bir fırsattı. Kamp alanında bizim dışımızda üniversitenin öğretim görevlileri de vardı, aileleriyle dinlenmek için gelmişlerdi. Öğretmen arkadaşlarla kendi programımızı uygularken namaz vakitlerinde kampın içindeki camide öğretim görevlilerinin oluşturduğu cemaate dahil oluyorduk.

Üniversite hocalarının dikkatini çeken tesbihat

Namazların ardından cemaat dağılırken biz tesbihat yapmak için biraz daha kalıyorduk. Bazen bizim tesbihatı dinlemek için bekleyen Pakistanlı öğretim görevlileri oluyordu. Birgün merak edip sordular, “Siz kimsiniz, necisiniz, burada ne yapıyorsunuz?” Biz de PakTürk Okulları’nda çalışan öğretmenler olduğumuzu, her yaz bu tür eğitim programları yaptığımızı söyledik. Dikkatle dinledikten sonra oradaki öğretim görevlilieri olarak bize yemek vermek istediklerini ifade ettiler.

Davetlerine icabet ettik ve yemek sırasında PakTürk Okulları’nın açılmasına öncülük eden Fethullah Gülen Hocaefendi, Hizmet Hareketi, gençlere sahip çıkma ve eğitimle ilgili konularda duygu ve düşüncelerimizi paylaştık. Programın sonunda öğretim görevlileri bize “Üniversitedeki diğer akademisyenleri bir yere toplasak gelip bunları tekrar anlatır mısınız?” diye yeni bir davette bulundu. Bu programdan sonra Peşaver Üniversitesi ve bazı akademisyenlerle ortak faaliyetler  yapma imkanı bulmuştuk.

10 kez tekrarlanan seremoni

Unutamadığım diğer hatırayı İslamabad’dan Khairpur Mirs şehrine ziyarete giderken yaşadım. Uçak, İslamabad’dan Lahor’a uğrayarak Khairpur Mirs yakınlarındaki Sukkur şehrine gidecekti. Lahor’a indikten sonra herkesin birbirini tanıdığı kalabalık bir grup uçağa bindi. Uçak kalkınca yanımda oturan Pakistanlı beyfendi hemen o meşhur soruyu sordu: “Where are you from?” Ben “From Turkey” deyince o, ‘brother, friend’ ifadeleriyle muhabbetini göstermeye, hatta uçaktaki diğer arkadaşlarına seslenip beni sunmaya başladı. Ayağa kalkıyor, ‘Waqar’ diye arkadaşına sesleniyor ve beni işaret edip ‘Turkish’ diyor, ardından ben ayağa kalkıp selamlıyorum. Tam oturuyorum bu sefer ‘Shazad’ diye sesleniyor, ‘Turkish’ diye beni gösteriyor. Yine ben ben ayağa kalkıp selamlıyorum. Bu seromoni belki 10 defa tekrarlandı, bütün uçak beni tanıdı. Kendisi İngilizce bilmediğinden yerinden kalkıp İngilizce bilen birini getirdi ve bana telefon numarasını vererek istediğim zaman arayabileceğim, yardımcı olmak istediğini söyledi.

‘Pakistan insanına ağabeylik yapmalısınız’

Uçak Sukkur’a inerken gruptan biri yanıma gelerek “Biz sizi Sultan-ı Osmaniye’den dolayı çok seviyoruz.”  dedi. O zaman anladım ki geçmişte dedelerimizin yapmış olduğu hizmetler burada unutulmamış ve kalıcı bir sevgiye dönüşmüş.

Bir Ramazan günü iftara gelen üniversite rektörünün yemek sonrası konuşmasında söylediği sözler de Pakistanlıların bize bakışlarını göstermesi açısından çok önemli ve unutamadığım hatıralar arasındadır. Yemek bitince bizlere dönerek şunları söylemişti: “Bizim geçmişimizde sömürgecilik var ama sizler sömürge görmemişsiniz. Onun için Türk insanı önden yürümeli biz arkanızdan gelmeliyiz ve Pakistan insanına ağabeylik yapmalısınız.”

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.