Gazeteci-yazar Kerim Balcı, gasp edilen PakTürk Okulları için başlatılan hukuk mücadelesinde atılan adımları ve gelinen aşamayı anlattı. Balcı PakTürk öğretmenlerinin Pakistanla ve öğrencileri ile kurduğu bağı tanımlarken de önemli değerlendirmelerde bulundu.
PakTürk Okulları’nın hukuk mücadelesini yürüten isimlerden gazeteci-yazar Kerim Balcı, Pakistan’da görev yapan Türk öğretmenlerle ilgili çarpıcı değerlendirmeler yaptı. Pakistan’da çok az vakit geçirdiğini orada sadece bir gün ve bir gece kaldığını ifade eden Balcı, “Ben PakTurkFile’da aşkı yeniden tanıdım. Pakistan sevdasını ben Pakistan’dan ayrılmış olan PakTürk öğretmenlerinden öğrendim.” dedi.
Türkiye hükümetinin baskısı ile 3 yıl önce gasp edilen Pakistan’daki PakTürk Okulları’nın öğretmen ve idarecileri London Advocacy Group rehberliğinde hak ve hukuk mücadelesi yürütüyor. Bu mücadelenin medya ve tanıtım ayağını oluşturan PakTurkFile ekibi, geçen cumartesi bir bağış toplama kampanası organize etti. MC TV ile Hizmetten Youtube kanalında canlı yayınlanan programa PakTürk’te görev yapmış eğitimcilerin yanı sıra gazeteci-yazar Kerim Balcı da konuşmacı olarak katıldı.
PakTürk Okulları için yürütülen hukuk mücadelesini anlatan Balcı, sözlerinin başında Pakistan’da görev yapmış Türk öğretmenlerin fedakarlıklarına vurgu yaptı. Kendisinden önce konuşan eğitimci Züleyha Özşahin’in PakTürk’te ders verebilmek için günlerce, bazen sabahlara kadar İngilizce çalışmasını, boş sınıflarda prova yapmasını hatırlatan Balcı, “Bu bana otomatik olarak ‘yüzlerce öğretmeni 11 bin öğrenciyle yeniden buluşturabilmek için sen ne yaptın?’ dedirtiyor. ‘Herhangi bir gece sabaha kadar çalıştın mı?’ dedirtiyor.” ifadelerini kullandı.
‘Hocalar öğrencilerini, öğrenciler hocalarını aşkla sevmiş’
Yaz tatilinde Respect Graduate School’da ‘Yeryüzü Mirasçılarının Vasıfları’ diye bir seminer serisi organize ettiğini belirten Balcı şöyle devam etti: “Malumunuz Hocaefendi, iki numaralı vasıf (yeryüzü mirasçılarının) olarak ‘aşk’tan bahsediyor. Bizim toplumumuzda ‘aşk’ kelimesi otomatikman akla başka şeyler getiren ve ‘Niye sevda dememiş, niye muhabbet, şevk, iştiyak dememiş?’ sorularını hatırlatan bir şey. Ama bir PakTürk öğretmenini dinlerseniz o zaman kelimelerin hiç birinin o insanları Pakistan’a bağlayan, oradaki talebelere bağlayan şeyi karşılamadığını görürsünüz. Aşkla sevmişler, aşkla hizmet etmişler, 25 yıl boyunca. O aşkın tohumları meyvelerini de vermiş. O öğrenciler de hocalarını aşkla sevmişler, veliler de o hocaları aşkla sevmişler.”
2018 sonunda zalim bir elin iki aşığı birbirinden ayırdığını, bir anlamda İkbal’i Mevlana’dan zorla ayırdıklarını ifade eden Kerim Balcı, bu ayırmanın detaylarını ve sonrasında yaşanan hukuki süreci şöyle anlattı:
‘Biz kararımızı verdik, başka bir şey demenize gerek yok!’
“2018’in Aralık ayında bir telefonla avukatımızı çağırıp diyorlar ki, ‘Yarın hakkınızda Anayasa Mahkemesi’nde bir duruşma var.’ Daha önce PakTürk öğretmenlerinin Pakistan’dan Türkiye’ye iade edilmeleri için bazı girişimler olmuş, ama bunlarla ilgili öğretmenlerin açtığı bütün mahkemeleri kazanmışız biz. Okulların devredilmesiyle alakalı talepler olmuş, ama bununla ilgili gerek idari makamlara gerekse mahkemelere yapılan bütün başvurulardan biz cevab-ı sevap almışız. Ama birden bire Anayasa Mahkemesi’nden -normalde bir davanın açılacağı ilk mahkeme değil- bir telefon geliyor ve mahkemeye çağırılıyor avukatımız. Daha ne olup bittiğini bile bilmeyen avukatımız ertesi gün mahkemeye gidiyor ve ‘Nedir mesele?’ diye sorduğunda diyorlar ki, ‘Hakkınızda bir dilekçe aldık. Siz Türkiye’deki yasaklı bir örgütün uzantısıymışsınız. Dolayısıyla biz sizi yasaklı örgüt ilan etmeye karar verdik. Ne diyeceksiniz buna?’ Avukatımız, ‘Efendim, delilleri görebilir miyiz?’ diye sorunca, ‘Delile gerek yok!’ diyor hakimler:
Ertesi gün okullara el konuluyor. Normalde yasalara göre bir itiraz başvurusu hakkı var ama o dahi beklenmeksizin yani daha hukuk yolu tüketilmeden ertesi gün polis zoruyla okullara el konuyor. Bütün bunlar siyasi markaj dışında başka bir şeyle açıklanamaz.”
‘Kimsenin şüphesi olmasın, okullarımızı bir gün alacağız’
“Bugün aslında gerek Pakistan’da gerekse Türkiye’de şartlar çok değişmedi ve ben iki yıldır bu sürecin içerisindeyim, çok da realist yaklaşıyorum konuya. Ama şundan kimsenin şüphesi olmasın, bir gün okullarımızı geri alacağız. Bu çok ileride bir vakit olabilir, o gün geldiğinde belki 11 okul değil 25 okul olarak başlarız. O gün adı PakTürk değil de ‘İngiliz Okulları, Amerikan Okulları’ olabilir. Fakat aynı aşkı taşırlar, aynı sevdayı taşırlar ve belki de o gün bambaşka ülkelerin pasaportlarını taşıyan PakTürk Okulları öğretmenleri veya onların evlatları geriye döner ve Pakistan’da o aşkın ocağını yeniden canlandırırlar.”
“Peki daha sonra süreç nasıl devam etti, niye bugüne kadar dava açılmadı da şimdi açılıyor? Karar, Anayasa Mahkemesi’nden çıkınca itiraz mahkemesi yok maalesef. Pakistan’ın bağlı olduğu bir üst mahkeme de yok. Mesela Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nden bile hakkınızı alamadığınızda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabiliyorsunuz. Nijer’de benzer hadiseler oldu, ülkenin bağlı olduğu uluslararası mahkeme, Hizmet Hareketi’nin haklı olduğunu ortaya koydu, okullarımızla alakalı Nijer hükümetinin tazminat ödemesine hükmetti. Benzer bir şey Pakistan için mümkün değil, Anayasa Mahkemesi aldıysa kararı ancak yine oraya itirazda bulunabiliyorsunuz.”
‘İtiraz yapıldı ama dosyamızı bile açmadı mahkeme’
“Alınan karara Ocak 2019’da itiraz yapıldı. O zaman da yine Anayasa Mahkemesi dosyamızı açmayı kabul etmedi. Ben o süreçte işin içine dahil olmuş ve İslam Konferansı Örgütü-İKÖ’nün (yeni adı, İslam İşbirliği Teşkilatı-İİT) sözüm ona almış olduğu iddia edilen ‘terör örgütü ilanı’ denilen şeyin bir karar olmadığını, bu örgütün herhangi bir teşkilatı veya kişiyi ‘terörist, terör örgütü veya yasaklı’ ilan etmek gibi bir mekanizmasının olmadığını dolayısıyla İKÖ’nün böyle bir karar alma yetkisinin olmadığını, olsa ve karar alsa bile bunun alt mahkemeler için bağlayıcı olmadığını, Pakistan Parlamentosu’ndan böyle bir karar çıkmadıkça İKÖ’nün alacağı kararın bağlayıcı olmadığını anlatan uluslararası bir uzman görüşü hazırladık. Fakat bu görüşümüzü açmadı bile mahkeme. Aynen şunu söylediler: Bu dosyanın içeriğinde ne olduğunu biliyoruz, açmaya gerek görmüyoruz.”
“Bu açıkçası geleceğe bırakılmış bir mesajdı. ‘Biz bunu hukukun kuralları çerçevesinde yapmadık. Mecburduk, bize bu yaptırıldı.’ mesajını bıraktı hakimler, gelecek kuşaklara. Bu hakimler yavaş yavaş emekli oluyor. İnşallah davamız tekrar Anayasa Mahkemesi’nin önüne geldiğinde, bambaşka bir kadro ile karşı karşıya olacağız.”
“Şu an bizim davamız Yüksek Mahkeme’de (İslamabad), Türkiye’deki Danıştay’ın karşılığı olan mahkemelerden birisi. Çünkü biz Anayasa Mahkemesi’ni dava edemeyiz. Biz hükümeti dava ettik, dedik ki: Hükümet bizi bu ‘yasaklı örgüt’ listesine sokmak suretiyle haksızlık yapmıştır.”
‘Pakistan hükümeti sorumluluklarını yerine getirmedi’
“Nitekim hükümeti (Pakistan) süreç içerisinde yapması gereken pek çok şeyi yapmadı. Mesela, aslında kapatılmış olan vakfımızın neden birden bire ‘yasaklı örgüt’ listesine alındığının gerekçesini hala açıklamadı bize. Dolayısıyla da o okullarda çalışmış, yöneticisi olmuş 400’ün üzerinde insanın CV’sinde yazılı olan ‘PakTürk Okulları’ veya ‘PakTürk Çağ Uluslararası Eğitim Vakfı’, bir ‘yasaklı kurum’ olarak görülüyor orada. Bu insanların hepsi mağdur edilmiş durumdalar. Bu yüzden orada çalışan öğretmenler bir iş başvurusu yapacaksa bu kurumlardan bahsetmemek zorunda.”
“Biz şu anda İslamabad Yüksek Mahkemesi aşamasındayız. Burası bizi elbette Anayasa Mahkemesi’ne yönlendirecek. Bu hükümete gidecek gelecek, onların verdiği cevaplara göre bazı şeyler yapılacak. Halihazırda Pakistan hükümeti bizim internet sitemizi bir defa yasakladı. Dolayısıyla Pakistan’daki Türk Büyükelçiliği’nin bizim çalışmalarımızdan haberdar olduğunu ve buna mani olmaya çalıştığını görüyoruz. Bu iyi bir iyi bir işaret, yaptığımız işin doğru olduğu anlamına geliyor, Türk makamlarını rahatsız ettiğimiz anlamına da geliyor.”
‘Davanın selameti için yapmamız gereken şeyler var’
“Bizim, davamızın selametle sonuçlanması içi yapmamız gereken bir dizi şey var. Birincisi, Pakistan’da bıraktığımız dostlarımıza varlığımızı unutturmamak. Çıkaracağımız kitapları İngilizce olarak bastırıp Pakistan’daki mezunlarımıza, velilerimize ya da sevgi bağı ile bağlı olan insanlara gönderip ‘bizi unutmayın’ demek mecburiyetindeyiz. Urduca bir web sitesi yapmayı planlıyoruz, yasaklanırsa bir yenisini yapmalıyız. YouTube, Facebook üzerinden ulaşmalıyız oradaki dostlarımıza. Nitekim ulaştığımızda da oradan aldığımız mesajlar çok güzel. Bunların tamamı finansal destek isteyen şeyler, say ve gayret isteyen meseleler.”
‘Neden Fatih ya da Yamanlar kolejleri ile uğraşmıyorsunuz?
“Son olarak hukuk süreci ile alakalı olarak şunu söyleyeyim; bazı insanların aklına şu soru gelebilir, ‘Niye sadece PakTürk Okulları ile uğraşıyorsunuz? Niye Afgan Türk Okulları ile uğraşmıyorsun veya Türkiye’de kapatılmış olan Fatih, Yamanlar gibi kolejlerle uğraşmıyorsunuz? Birincisi; Pakistan dışında herhangi bir ülkenin herhangi bir mahkemesinin bir Hizmet kurumunu ‘yasaklı’ ilan ettiği başka bir ülke yok. Şunu çok iyi biliyoruz ki Türk büyükelçileri Pakistan Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını koltuklarının altında gezdirip Müslüman ülkelerde ‘Bakın onlar bunları ‘terörist’ ilan etti ve okullarına el koydu, falanca vakfa aldık güzel işletiyoruz, siz de aynısını yapın!’ dediklerini biliyorum. Dolayısıyla bu dava süreci en azından böyle bir şeyin yayılmasına engel olma neticesini verecek, bu bir kazanım. İkincisi; biz uluslararası bir dava sürecini yönetmeyi öğreneceğiz. İnşallah, şartlar değiştiğinde Pakistan’da veya Türkiye’de Allah’ın izniyle bu davayı kazanırız. Çünkü kaybedilmesi mümkün olan bir dava değil bu. Ancak ve ancak rüşvet çarkıyla veya cibillî bir dostluk çarkıyla halledilebilecek bir mesele. Bizim bunlara ihtiyacımız yok ama Pakistan’da etkili olan insanlara ulaşmaya ihtiyacımız var. Centilmenlik şartları çerçevesinde büyükelçiliklerle konuşmaya ihtiyacımız var. Ve daha bir dizi belge sunmamız gerekiyor.”
“Bir de Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin yine karar olduğu iddia edilen, aslında basın açıklamasından ibaret olan bir metin dolaşıyor ortada. Ancak Türk hükümeti bunu ‘terör örgütü ilanı’ olarak sunuyor. Asya Parlamenterler Asamblesi’nin bir ‘geçmiş olsun’ duyurusu var, Türk hükümeti bunu Pakistan’daki mahkemede ‘terör örgütü’ ilanı olarak sundu ve Anayasa Mahkemesi, ‘Biz bu birliğin üyesiyiz ve bu bizi bağlar.’ dedi. Oysa ortada hukuki bir karar yok, Asya Parlamenterler Asamblesi bir iyi niyet birlikteliğidir, bir kulüp gibidir. ‘Onların aldığı karar bizi bağlar.’ demek bir hukukçunun ağzından çıkmaz, ama çıkmış, bunlar tarihe mal edilecek. Bizim avukatımıza birinci davada 13 dakika, ikinci davada 4 dakika konuşma hakkı verilmiş. Bu savunma hakkının elinizden alınmış olması demektir, bunlar tarihe not düşülecek. Biz bugün bu notları iyi düşersek, tekrar Anayasa Mahkemesi’ne gittiğimizde bize aynısını yapamazlar. O gün biz uluslararası barolardan gözlemciler, hukukçular gönderebilirsek o davaya o zaman aynısını yapamazlar. Ama bunları yapabilmek için de desteğe ihtiyacımız var.”
‘Önemli olan ne kadar çok insanın mücadelemize destek verdiği’
“Bu desteği gösterebilmek için GoFundMe kampanyasına yardım edebilirsiniz. Burada önemli olan ne kadar çok insanın destek verdiğini göstermektir. Bu bir halkla ilişkiler çalışmasıdır. Bu davanın haklı olduğu ve halk tabanında karşılığı olduğu anlamına gelecek. PakTürk dosyası bir tane dosyadır. Hz. Bediüzzaman’ın dediği gibi; bir bardak su da sudur, topyekun okyanus için de şükredebilirsiniz ama bir bardak su içerek Allah’ın her yıl yeryüzüne indirdiği bütün sular için şükrediyorsunuz. PakTürk de öyle bir bardak su. Elbette bizim gasp edilmiş başka okullarımız için de enerji toplamaya ihtiyacımız var. Bunun için AfganFile diye bir dosya açmak isterse başka arkadaşlarımız baş göz üstüne beni yanlarında bulacaklardır. Ama yazmayı, konuşmayı öğrenmemiz lazım ve hatıralarımızı canlı tutmamız gerekir. Elbette her birerlerimiz yeni baştan hayat kuruyoruz. Çoğumuz yeni bir eğitimden geçiyor, yeni diller öğreniyoruz. Ama bunlar için beş yıl ara vermeye kalkışırsak, o zaman kimse bizi hatırlamayacak. Çocuklarımız 5 yıl sonra büyümüş olacak, belki Pakistan hayatlarından çıkmış olacak.”
“Elbette Hizmet Hareketi’nin tek derdi Pakistan ve PakTürk Okulları değil, fakat bizim o aşkı yeniden canlandırmamız lazım. Çünkü PakTürk Kurumları’nı geri almış olduğumuzda biz sadece okulları kazanmış olmayacağız, aslında Pakistanlılara sevdikleri öğretmenleri geri kazandırmış olacağız. Bu aynı zamanda Pakistan için yapılan bir mücadeledir. Pakistanlı dostlarımız bunun gayet farkında ve eminim Pakistan’ın geleceği de bunun farkında olacak.”
No Comment.