Lahor trafiğinden ‘tehlikeli’ hatıralar

Beşiktaş’ın şampiyonluğu ve Pakistan’da bir ‘fasl-ı müşterek’
Mayıs 17, 2021
Hayrpur Mirs’deki Türk okulu nasıl açıldı? (1)
Mayıs 19, 2021

Lahor trafiğinden ‘tehlikeli’ hatıralar

Araştırmacı Doğan Yücel, her an yoğun olan Lahor trafiğini yazdı. Araba ve ehliyet alma macerasını da anlatan Yücel, kendisinin karıştığı trafik kazalarını da paylaştı.

Lahor, 10 milyonu aşan nüfusuyla tam bir trafik curcunasıdır. Tarihî bir şehir olmasından ötürü eski şehir kısmında yollar çok dardır. Ancak yeni kurulan semtlerde geniş, ferah ve düzgün yollar yapıldı.

Bir gün Lahor’da Gülberg’teki okuldan birini ziyaret için yola çıktık. İki kişiydik ve arabayı matematik öğretmeni olan diğer arkadaş sürüyordu. Gülberg mezarlığının yanından geçerken karşıdan bir minibüs adeta yolu ortalayarak geliyordu. Matematik öğretmeni arkadaş arabayı biraz kenara çekmek istedi. Pakistan’da ana caddeler hariç genelde kaldırım bulunmaz. Hızlı gitmiyordu ama o esnada yolun kenarından yürüyen bir polis memuruna hafifçe arkadan dokundu. Adam yere düştü ve arkadaş arabayı durdurdu. O anda trafik polisi bir hamleyle yerden kalkıp arabanın kapısını açtı ve arka koltuğa oturdu. Vücudunda yara veya kan yoktu, şuuru gayet yerindeydi. Ben şoför arkadaşa “Bu adamda bir şey yok, sen onunla İngilizce konuş, ben konuşursam ağzımdan Urduca kaçar, iş uzar.” dedim.

Kelime-i tevhid’i söyleyince polis ikna oldu

Onlar biraz konuştu, ama arada benim ağzımdan Urduca “Keya (Ne)” kelimesi çıktı. Bunun üzerine trafik polisi “Sen Urduca biliyorsun, ben şimdi size polise çarpmak ne demekmiş anlatırım!” dedi. Firdous Market’ten Main Road’a giden yan yola çıkınca bize “Arabayı Firdous Market’e doğru çekin.” dedi. Ben de arkadaşa, “Hayır, diğer tarafa yolumuza devam edelim.” dedim. Trafik polisi arkada biraz kızdı, söylendi. Biz yola devam ettik. Beş dakika kadar sonra Hafiz Center’ın önüne gelince “Siz nerelisiniz?” diye sordu. Biz de “Türküz Türkiyeliyiz.” dedik. “Müslüman mısınız?” diye sorunca ben matematikçi arkadaşa “Haydi bir kelime-i şehadet getir de inansın.” dedim. O kelime-i şehadet getirdi. Bunun üzerine büyük ihtimal arkadaşın telaffuzundan dolayı “Ben bunu kabul etmiyorum!” dedi. Tekrar arkadaşa şimdi de ‘Kelime-i tevhid’ söyle, dedim. Arkadaş söyleyince “Tamam, şimdi inandım.” dedi. Ne tarafa gittiğini sorunca bizim yolumuzun üstü olan Jail Road’a gittiğini öğrendik. Kendisini gideceği yere kadar bıraktık. O sırada ne iş yaptığımızı, niye Lahor’da olduğumuzu vb. anlattık. Sonunda helalleştik ve ayrıldık. İnerken çokça teşekkür etti.

Türk olduğunu söylesen ceza yazmazdım!

Lahor’da Urdu Bazaar’a gitmiştim. Dönüşte Mall Road’daki trafik lambalarında bekliyordum. WAPDA House’a yakın bir yerdeydim. Aniden aklıma bir iş geldi. Onu da halledeyim diye bir anda ışıkta sola döndüm. Motosikletler genelde solda beklediklerinden, ben aniden o tarafa dönünce bir motosiklet benim arabaya yandan vurdu. Durduk, motosiklet şoföründen özür diledim. Ailesiyle birlikteydi. O da “Önemli değil!” dedi. Ayağa kalktılar, bir şeyleri yoktu. O sırada, karşıda bekleyen trafik polisi yanıma geldi, “Bu yaptığın yanlış!” dedi. Önce ehliyetimi istedi. Cezayı yazdıktan sonra Urduca telaffuzumdan yabancı olduğumu anladı. “Nerelisin?” diye sordu. “Türkiyeliyim” deyince, “Bana Türk olduğunu söyleseydin ceza yazmazdım!” dedi. Ben de “Kanun neyse odur!” dedim. Ertesi gün gidip cezayı ödedikten sonra ehliyetimi geri aldım.

Lahor’a gittikten üç yıl sonra hem evlilik hayatının gerekleri hem de okulun işleri derken bir araba almak ihtiyacı oldu. Benim de biraz biriktirdiğim biraz da Türkçe Olimpiyatları’ndan gelen hediyeyle birlikte araba alacak kadar param olmuştu. En azından ayağımızı yerden kesmiş olacaktı. Tanıdık birkaç galerici veliye uğradık. Sonunda Suzuki marka bir arabada anlaştık. Arabayı Pakistanlı bir tanıdığın ismi üzerine yaptıracaktık. Ancak bir problemimiz vardı. Benim araç kullanma tecrübem yoktu. Arabayı o tanıdıkla beraber alıp control için onun tamircisi Resul Han’a götürdük. Arabayı o arkadaş sürdü. Resul Han arabayı kontrol etti ve “Fiyatına göre araba güzel, alabilirsiniz.” dedi. Ben de arabayı denemek isteyince bana “Araba sürmeyi iyi bilmiyorum.” sözümü hatırlattı. Ben de “Biraz traktör sürmüşlüğüm var.” dedim. Bir kahkaha attı ve “İyi, tamam, ben sana yardım edeyim.” dedi.

Araba kullanmayı öğrenmem için şoförünü gönderdi

Sonra şoför mahalline oturdum ve geriye giderek park edilen yerden çıkardım. Tekrar vitesi değiştirip ileri alacakken debriyaj yerine hızla gaza bastım. Yanda kaportaları yeni boyanmış küçük bir minibüsle başka bir Suzuki araba daha vardı. Büyük bir gürültüyle arabanın şoför tarafındaki kapıya vurdum. Savrulan arabada yanındaki minibüsün kaportasını ezdi. Benim arabanın da arka tampon kısmı parçalandı. İlk araba sürüş denemem yaklaşık on saniye sürdü. Artık arabayı da mecburen satın almak durumundaydım. Yeni aldığımız arabayla gittiğimiz tamirciden yürüyerek ayrıldık. Üstüne üç arabanın kaportalarını tekrar yaptırmak zorunda kaldım. Ertesi gün Pakistanlı arkadaş kendi şoförünü araba sürmeyi öğretsin diye bana verdi. Onunla birkaç gün gezdikten sonra araba kullanmaya başladım. Sürücü kursuna para vermedim ama üç arabanın kaportasını yaptırdım.

2014 yılı aralık ayıydı. Eşim İngilizce kursuna gidiyordu. Ben de kursa gidecek kişileri götürüyordum. O gün okula çok yakın bir duraktan eşimi alacaktım. Ama durağı unutmuş veya kaçırmış. Telefon edip bir sonraki durakta inmesini söyledim. Mahalle arasından geçerken iki yolun birleştiği bir yer vardı. Ben de ona yetişmek için biraz hızlanmıştım. Diğer taraftan çaprazdan bir taksi geliyordu. Taksi benim hızımı görünce yavaşladı. Ben de taksi taksinin aynı hızla devam edeceğini düşününce arka köşesine çarptım. Çarpmanın etkisiyle başımı yere vurmuşum. Sonrasını hatırlamıyorum. Gözümü hastanede açtım, o arada hastaneler arasında gezmişim ameliyat olmuşum. Birkaç gün hastanede yattım. 

Sanırım yaşadıklarını sindiremedi, gelip bize çarptı!

Lahor’da arabayla Cavalry Ground’dan Gülberg’e gidiyordum. Köprü öncesinde bir adres arıyordum. Kırmızı ışık yeşil oldu. Hareket ettik. Önde bir minibüs vardı. Etrafa adrese bakayım derken bir gümbürtüyle öndeki minibüse arkadan vurdum. Hızımız fazla değildi. Minibüs ve otobüslerin demir korkulukları vardır. Minibüsün korkuluğu arabanın radyatörünü deldi. Ancak ne minibüs şoförü durdu ne de yolculardan birisi geriye baktı. Ben de radyatörü patlamış arabayla yolun ortasında kalakaldım. Bir diğer seferinde Punjab Üniversitesi’nin yanındaki yoldan Kelime Chowk’a giderken yine arkadan bir minibüse vurdum. Minibüs sürücüsü durdu aşağı indi, arka korkuluğun yerinde olduğunu görünce tekrar bindi ve devam etti.

Bir Cuma günüydü. Erkek lisesinden çocuklarımı aldım. Tarık Garden’a gidiyordum. Zamanım sınırlıydı, hızlı gitmek durumundaydım. O esnada OPF Colony’de bir araba son sürat üzerimize doğru gelmeye başladı. Korna falan çalsam da duymadı, geldi benim arabaya vurdu. “Beyefendi, ne yapıyorsunuz?” dedim. “Daldım, kusura bakmayın!” diye cevap verdi. Arabadaki hasarı benim arabaya çarpan adamın bir tanıdığı vasıtasıyla yaptırdık. Kaportayı kaçıncı defa boyattığımı hatırlamıyorum. 🙂

Arabayla Wapda Town’daki evime gidiyordum. Ön koltukta eşim ve çocuk, arka koltukta ise iki arkadaş vardı. Wapda Town’a yakın dere kenarında bir araba üç şeritli yolda tersten en iç şeritten geliyordu. Ben yol vermedim. Önümde durdu, ben de durdum. Üç arkadaş aşağı indik, ileriden U dönüşü yapabileceğini, bu tür hatalar yüzden kazaların arttığını söyledik. Tek başınaydı, üç genç ve iriyarı insanı görünce “Tamam!” dedi. Arabayı döndürdü ve yavaşça sürmeye başladı. Ben biraz hızlanıp adamı geçtim. Ancak adam biraz önce yaşadığını içine sindirememiş olacak ki, bir anda hızlanıp eşimin olduğu taraftan bizim arabaya vurdu. Kapının biri içe doğru çöktü. Sonra şahıs kaçmaya başladı. Ben de arkasından takip ettim. 5-10 dakika takipten sonra mahalle arasında kayboldu.

Gece herkes uzun farlarla araba sürer

Sonra en yakın polis karakoluna gittik. Şikayet dilekçesi yazdım. Benim arabaya çarpan adamın arabasının plakasını, rengini, markasını verdik. Bize, “En fazla iki saat içinde yakalayıp getiririz.” dediler. Biraz bekledikten sonra bir polisle vakanın yaşandığı noktaya keşfe gittik. Tam o esnada da bir eşek arabası aynı şekilde en iç şeritte tersten geliyordu. Polise, “Niye bunlara kızmıyorsunuz?” dedim. Ancak o ‘her günkü adiyattan meseleler’ diye bakıyordu. Polis, “Adamı yakalayıp size haber vereceğiz.” dedi. Aradan saatler, günler geçti. Yaklaşık bir yıl sonra aynı araba aynı adamla Wapda Town yakınlarında yine önüme çıktı. Şeytan, “Hadi şimdi fırsatı, sen de vur!” diyordu. Ancak baktım ailesi var, böyle davranmanın bir faydası yok. “Gitsin, ne hâli varsa görsün!” dedim. Bir daha aynı arabayı görmedim.

Lahor’da trafikteki en büyük meselelerden biri geceleyin herkesin uzun farlarla araba sürmesidir. Hatta insanlar arabalarının iki farı yetmez iki daha taktırır. Shaukat Khanum’dan Canal Road’a doğru yan yolda gidiyordum. Lahore Expo’ya yakın bir yerdeydim. Bir araba bütün ışıklarını açmış üzerime doğru geliyor, gözüm hiçbir şey görmüyor. Bazen insanlar arkadaki arabaların farlarından etkilenmemek için arka cama perde koyar. Ben de karşıdan gelen arabanın duracağı şekilde önünde arabamı durdurdum. Biz iki kişiydik, adam tekti. İndik adam korkmaya başladı. Gecenin bir vakti, hiç kimse yok. Galiba bizi soyguncu falan sandı. Adama biraz sertçe, niye şehir içinde uzun lambalarla gittiğini sordum, bu yüzden hiç bir şey göremediğimi söyledim Adam rahatladı, kısa lambalarını açtı. Biz de yol verip devam ettik.

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

2 Comments
Abdulgani Mayıs 18, 2021
| | |
Dogan hocam yenge hanimi tebrik ediyorum. Sizin söförlugunuze guvenip canini emanet etmesi takdire sayan.