Eğitim gönüllüsü Osman Arslanhan, yazısının ikinci bölümünde daha iyi bir okul için Kayseri’ye naklini, oradaki kitap okuma kampında aldığı sürpriz haberi ve Pakistan’a gidişini anlatıyor.
İletişim ve ulaşımın zor olduğu o günlerde okulumu bırakıp daha uzak bir şehre gitmeme ailem öncelikle sıcak bakmadı (Kayseri’nin ilçesi Bünyan’dan Kayseri merkeze gidecektim). Ancak ağabeyimin de desteği ile nakil olmam kabul edildi. Sıra okuldan nakil belgemi almaya geldi.
Müdür yardımcısı Aziz Soylu’nun odasına girdik. Babama iltifatlar etti, ağabeyimi sordu ve biraz da benden bahsetti. Beni severdi. Meramımızı arz edince isteksizlik gösterdi ama yine de nakil belgemi hazırlayıp babama verdi. “Gittiğiniz yerden memnun kalmazsanız veya alışamazsa geri gelsin!” tavsiyesinin ardından müsaade isteyip ayrıldık. Elimizdeki belge, artık benim için yeni bir şehir, yeni bir yurt ve yeni bir okul demekti.
Kayseri’ye ulaşınca önce kalacağım yurda gittik. Şeker fabrikası yerleşkesindeki küçük caminin bitişiğinde bulunan, iki katlı, sadece 28 öğrencinin kaldığı bu şirin yurt, bende hoş bir intiba bırakmıştı. Yurttaki belletmenimizin verdiği referansla ikinci ziyaret yerimiz Merkez İmam-Hatip Lisesi (İHL) idi. Müdür odasında yoğun bir izdiham vardı. Kayıt dosyamızı verdik ve kısa süre sonra bize hitaben “Tamam, sizi Germirli İHL’ye yazalım.” dedi. Burası, Merkez İHL’nin ikinci şubesi idi. Kalacağım yurda oldukça uzaktı. Babam memnuniyetsiz bir ifade ile “Hocam orası çok uzak olur. Git-gel günde dört otobüs değiştirecek. Burada bir yer ayarlasanız.” diye rica etti. Müdür “Bu kalabalık hep kayıt için bekliyor. Burdaki sınıflar 60’ar kişi oldu. Orası rahat olur.” diyerek ikna etmeye çalıştı. Babam yine ısrar etti: “Hocam belgeye bir daha bakın, reva görüyor musunuz? Hem çocuk daha şehirde yeni, yapamaz.” Müdür biraz düşündü ve bir paraf atıp, “Gidin Osman Koç beyi görün…” dedi.
Bu, benim için 8C sınıfının 56’ncı öğrencisi olmam manasına geliyordu ve bu serüven 5 yıl devam edecekti.
‘Mutlaka yurt dışına gitmeliyim’
Hizmet Hareketi ile bu yurtta tanışıyordum, ne demek olduğunu öğrendikçe de hayran oluyordum. Önümüzdeki birkaç yıl, dünyada köklü değişiklikler getirecekti. Sovyetler Birliği dağılmış, Hizmet gönüllüleri oralara gidiyor, muhtaç kardeşlerimize yardım ediyor, okullar açıyor, gönüllü belletmen ve öğretmen götürüyorlardı. Tanıdığım büyüklerimizden ve belletmenlerden de gidenler vardı. Onları gördükçe bende de büyük bir heves oluşmuş, ‘mutlaka yurt dışına gitmeliyim’ diye düşünür olmuştum…
Nihayet 1993 yılında mezuniyet belgemi aldım ve bir grup arkadaşımla Şeker Yurdu’nda yapılan bir okuma kampına katıldım. O günlerde bir arkadaşımıza haber geldi. Pakistan’daki bir üniversitede okumak için seçilen öğrencilerin arasına girmişti. Arkadaşımız ön hazırlıklarını yapıp İstanbul’a gitti. Bir hafta sonra beni aradılar. Pakistan listesinde hâlâ bir kişilik yer olduğunu ve benim gitmek isteyip istemediğimi soruyorlardı.
Hızlı bir görüşme trafiği sonrası ağabeyimin de büyük desteğiyle ailem kabul eti. Bir hafta sonra elimde bir pasaport ve İstanbul bileti vardı.
‘Orada siz olacaksınız’
O günün gecesinde 3 kişi otobüsle İstanbul’a gidecektik. Onlarca arkadaşımız uğurlamak için otobüs terminaline gelmişti. Onlarla vedalaşmak ve otobüsün ilk hareketi boyunca yanımızda koşturmaları üçümüzüde hıçkırıklarla ağlatmıştı. Yaşadığım o ayrılık acısı yıllarca aklımdan çıkmayacaktı.
Ekibimizdeki arkadaşlarla tanışmamız Fethullah Gülen Hocaefendi’nin de bulunduğu bir mekanda yaklaşık bir ay kalmamızla başladı. Pakistan vizesine müracaat etmiş, cevap bekliyorduk. Derslere katılıyor, sohbetler dinliyor, bazen de ev sahibi gibi sofra kurma, koltuk taşıma gibi işlere heyecanla ve sevinçle yardımcı oluyorduk. Bir yandan da oradaki ağabeylerden gideceğimiz ülke hakkında bilgiler almaya çalışıyorduk. Bir gün bir abiye “Orada Hizmet olarak ne var?” diye sordu arkadaşımız. Cevap kısa ve özdü? “Siz olacaksınız.” Bu cevap bizim için biraz ürkütücüydü ve çok ciddi bir mes’uliyet yüklendiğimizi gösteriyordu.
Sindirimi zor bir değişiklik!
9.9.1993; bu tarih, Karaçi’ye ilk iniş tarihimizdi. Sıcak, nemli ve kalabalık bir şehir. Küçük arabalar ve tersten akan trafik. Oradan İslamabad’a gidecektik. 10 üniversite ve bir master kotasıyla 11 kişi olarak hazırlanmış ancak 10’umuz hedefe varabilmiştik.
İslamabad’da biraz daha farklı atmosferle karşılaştık. Yemyeşil bir şehir, farklı bir mimari, samimi ve güleç yüzlü insanların yanısıra, aşırı sıcak ve nemli hava, baharatlı yemekler, bilmediğimiz dil, bizim için kolay sindiremeyeceğimiz köklü değişikliklerdi.
G10’daki 474 nolu ev bizim için yeni bir yuva olurken, aynı zamanda Aslan hoca ile haftalık ilmî derslerin yapılacağı, birçok kesimden insanın uğrak yeri, yetiştirici, kucaklayıcı bir kültür merkezi, bir ocak hüviyeti taşıyacaktı. PakTürk Okulları’nın temelleri işte burada neşv-ü nema buluyordu. 1994 yılı sonlarına doğru bu temelleri atacak kişi de bize katılmak üzereydi…
Devam edecek…
No Comment.