Adı ve tarihiyle bir Türk-İslâm şehri: Ûç Şerif

Federal Eğitim Bakanı, PakTürk öğrencilerinin BM programını nasıl yorumladı?
Şubat 1, 2021
‘Zorluklara ve farklılıklara rağmen çok sevdik’
Şubat 3, 2021

Adı ve tarihiyle bir Türk-İslâm şehri: Ûç Şerif

Foto: www.uchsharif.com

Anadolu’dan binlerce kilometre uzakta, kültürel ve dinî motifleriyle hayli tanıdık bir şehir, Ûç Şerif. Araştırmacı Doğan Yücel, Pakistan topraklarında bulunan şehrin Türklerle olan ilişkisini, binlerce yıllık macerasını ve bugünkü durumunu yazdı.

Türkler, İslam öncesi ve sonrası Hindistan coğrafyasına değişik vesilelerle akınlar düzelemişlerdir. Türklerin tarih boyunca Hindistan’la olan ilişkileri -bilinen tarih itibarıyla- 2500 yıl kadar geriye gider. (Sabir, 1963). Türklerin İslâmiyet’i 10. yüzyılda kabulüyle bu akınların öncelikli gayesi de değişmiş ve fetih düşüncesi olmuştur. 10-19. yüzyıllar arasında Hindistan’ın umumen şimal-garbî kısmı Pencap’ta 900 yıl boyunca neredeyse kesintisiz bir Türk-İslam idaresi vaki olmuştur. (Mughul, 1980, III). Türkler, idareleri boyunca arkalarında Hindistan’da Badşahî Mescid, Tac Mahal, Kutub Minaresi gibi sayısız dinî, tarihî ve kültürel miras bırakmışlardır. Ayrıca Türkçeyle Pencapçanın bir kolunun temasları neticesinde ortak bir dil olan Urduca ortaya çıkmıştır (Asrar, 2003; Bayur, 1987). Urduca, dünyada en çok konuşuru bulunan üçüncü dildir (en.wikipedia.org).

Türkler fethettikleri bazı yerlerde yeni şehirler kurup ekseriyetle Türkçe isimler de vermişlerdir. ‘Ûç Şerif’ ismi de bu minvaldedir. Türkçe mekân isimlerinde rakamların kullanımı yaygın olarak görülür. Beşyüzevler, Üçyüzevler, Kırklareli, Kırkgöze, Kırkpınar vb. Din büyüklerinin kabir veya yaşadıkları yerlere de bazen sayılarına ithafen rakam ihtiva eden isimler de konulmuştur: Yedi Uyurlar, Yediler, Kırk Kilise, Papaz Çayırı vb. Ûç Şerif’in isminin menşei hususunda yapılan tartışmalar ilk kelimenin Arapça ‘evc’, Hintçe ‘uça’ veya Türkçe ‘üç’ten geldiği şeklindedir. Şehrin isminin Arapça terkiple değil de Türkçe terkiple gelmesi ve kelimenin ‘ç’ ile bitmesi ikinci şıkkın doğruluğunu göstermektedir. Türkler Hindistan’da başka mekân isimlerini de Türkçe terkiplerle tesmiye etmişlerdir: Tâc Mahal, Lal Kila gibi. Ayrıca aşağıda temas edileceği üzere meşhur üç mübarek insanın türbelerinin de bu şehirdeki varlıkları, şehrin isminin Türkçe kaynaklı olduğunu teyit etmektedir.

Önemli bir turizm ve ziyaret merkezi

Ûç, Bahavalpur’dan 84 km uzakta, eskiden İndus ve Çenab nehirlerinin birleştiği yerde bulunurken zamanla nehrin yatak değiştirmesi sonucu 40 kilometre uzağa günümüzdeki Mithankot’a kaymıştır. Şehir şimdi Çenab nehrinin güneyinde tarım için kullanılan verimli ve geniş bir alüvyonlu ovada bulunmaktadır. Güneydoğuda, Çolistan Çölü’nün geniş alanları uzanmaktadır. İngiliz subay ve arkeoloğu Alexander Cunningham’a göre Ûç, M.Ö. 325’te Büyük İskender tarafından İndus’taki İskenderiye şehri olarak Ases nehrinin İndus ile birleştiği yerde kurulmuş olabilir. Eski Ûç şehri muhtemelen M.S. 77 yılı civarında terk edilmiştir. Ûç, nispeten küçük bir şehir olsa da çok sayıda mezar ve türbe sebebiyle önemli bir turizm ve ziyaret merkezidir.

M.S. 712’de Muhammed bin Kasım Ûç’ü fethetti. Kasım’dan sonraki 3 asırlık döneme dair pek fazla malumat mevcut değildir. Ûç, muhtemelen Bhatia olarak geçen ve 1006 yılında Gazneli Mahmud’un fethettiği kasabadır. 1094’ten itibaren Ûç, birkaç yüzyıl boyunca Şii Nizari merkezi haline geldi. Bugün kasaba ve civar bölgede Nizari ve Şii Musta’lı İsmailîlerden çok sayıda ünlü mezar bulunmaktadır.

İki Türk hükümdarın güç mücadelesi

Ûç ve Multan civarındaki bölge, ortaçağ boyunca Hindu Veşnavite ve Surya haclarının merkezi olarak kalmıştır. Şehir daha sonra Multan yakınlarındaki Bahauddin Zakariya’nın (k.s.) emriyle kurulmaya başlayacak ve 1200’lerin başlarında Sufi Suhreverdiliği’nin merkezi haline gelecektir. Muhammed Gorî 1175’te Ûç’ü fethetti. Kabaça, 1204 yılında Ûç valisi ilan edildi. Hükmü altındaki Ûç, Yukarı Sind’in ana şehri oldu. Kabaça, 1211’de Sultan Aybek’in ölümünden sonra Lahor’u almak için yola çıkmadan önce Ûç ve Multan merkezli beyliği için istiklaliyetini ilan etti. Kabaça yeni Ûç Sultanlığı’nı Delhi’deki Sultan İltutmiş ile çatışmaya soktu. Kabaça, Ûç’ün kısa bir süre daha elinde tutmasına rağmen şehrin hâkimiyetini bir diğer Türk hükümdarı Tacuddin Yıldız’a kaybetti.

İki Türk hükümdar Kabaça ve Iltutmiş arasında yaşanan güç mücadelesi, Ûç şehrinin Semerkand’da bulunan ve Cengiz Han’ın Moğol orduları tarafından yerinden edilmiş Harizmi hanedanından daha fazla baskı görmesine sebebiyet vermiştir. Babasının Moğollar tarafından 1210’ların ortalarında yenilmesinin ardından son Harizmi Sultanı Celaluddin Minburnu, Kabaça’nın Cengiz Han’a karşı bir muharebede yardım etmeyi reddetmesinden sonra 1224’te Ûç’ü fethetti. Sultan Kabaça, Multan’ı başarılı bir şekilde savundu. 1228’de Moğol ve Harizmi istilaları tarafından zayıflatılan Kabaça’nın kuvvetleri Ûç’ü Delhi Sultanı Iltutmiş’e kaybetti. Ûç’ün en ünlü azizlerinden Celaluddin Surh-Puş Buhari, 1244-45’te Buhara’dan Ûç’e göç etmiştir. 1245-46’da Moğollar, yerel Hohar kabilelerinden yardım aldıktan sonra tekrar Möngke Han’ın emri altında Ûç’ü işgal etti. 1252’de, Moğol akıncılarından Ûç’ü korumak için Delhi’den kuvvetler gönderildi. 1305’teki son Moğol  işgalinin ardından Ûç, daha sonra Delhi’yi ele geçirecek ve Tuğluk hanedanlığının Delhi Sultanlığı’nın da kurucusu Gıyasuddin Tuğluk olarak bilinen Gazi Beg Valiliği altına girdi. Ûç, 1398’de Timur’un torunu Pir Muhammad ibn Cihangir tarafından ele geçirildi.

Kadirî tarikatının merkezi

1400’lü yılların ortalarında, Abdulkadir Geylani’nin (k.s.) soyundan gelen Muhammed Gavs, Ûç’te bir Hanka dergahı inşa etti ve böylece şehir daha sonra Pencap’ın baskın tarikatı haline gelecek olan Kadirî tarikatının merkezi oldu.

Sihizmin kurucusu Guru Nanak’ın 1500’lerin başında Ûç’ü ziyaret ettiğine ve Celaluddin Buhari’nin torunları ile görüştükten sonra beş el yazısı yadigârı geride bıraktığına inanılıyor.

Ekber Şah döneminde Babür İmparatorluğu’nun bir parçası oldu ve şehir Multan eyaletinin bir kazası haline geldi. Babür idaresi altındaki kent, dini eğitim merkezi olarak gelişmeye devam etti. 1680’de, hem Sufiler hem de Sihler tarafından aziz olarak kabul edilen ünlü Pencabi şair Bulli Şah, Ûç’te doğdu.

Ûç, Durrani İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından 1748’de bağımsızlığını ilan eden Bahavalpur beylik devletinin idaresi altına girdi. Bahavalpur, 1833 antlaşmasında İngiliz İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi. 1836’da iktidardaki Abbasi ailesi Sihlere haraç ödemeyi bıraktı ve bağımsızlığını ilan etti. Bahavalpur’un iktidardaki Abbasi ailesi, İngiliz-Sih savaşları sırasında İngilizleri taraf olarak seçti ve böylece küçük bir devlet olarak hayatta kalmaya muvaffak oldu. 1947’de Pakistan’ın bağımsızlığı döneminde Ûç, yaklaşık 3.000 kişilik bir nüfusa sahipti. Bahavalpur devletinin bir parçası olarak, Ûç yeni Pakistan devletine kabul edildi, ancak Pakistan’la tamamen birleşmesi 1955 yılında oldu.

Türbelerle örülü şehir dokusu

Ûç, tarihi şehir dokusunun çoğunu olduğu gibi korumuştur. Tarihi kasaba üç bölgeye ayrılmıştır: Buhara’dan gelen veliler için Ûç Buhari, İran’dan gelen veliler için adlandırılan Ûç Geylani ve buraya yerleşen Moğol istilacılarının torunlarına ihtafen Ûç Mugaliya. Tarihi eserler şehrin dört bir yanına dağılmış olup dar şeritlerle ve sokak pazarlarıyla birbirine bağlanmıştır. Ûç Abide Kompleksi ismi verilen en dikkat çekici kısım, eski şehrin batı kenarında yer almaktadır. Eski şehir merkezi, şehrin büyüklerini anma merasimleri için bir ictima yeri ya da Sufilerin buluşma noktası olarak kullanılan geniş bir alanın yanındadır.

17 kiremitli türbe ve ilintili yapılar Ûç’ün şehir dokusuna sıkıca örülüdür. Türbeler, özellikle Seyyid Celaluddin Buhari ve ailesinin mezarları, yakınlardaki Multan kentinden getirilen çini işi ile Güney Pencap’a has mahallî bir tarzda inşa edilmiştir. Bu yapılar tipik Tuğluk askeri mimarisinin unsurları olarak 8 köşeli tabanlar üzerinde dekoratif burçlar ve mazgalların eklendiği kubbeli mezarlardır.

Özellikle Ûç Abide Kompleksi’ni teşkil eden ve 200 yıl içerisinde inşa edilen üç türbe ve bitişiğindeki 1400 mezar en dikkat çekici eserler olarak geçici şekilde UNESCO Dünya Kültür Mirasları listesine alınmıştır. Türbelerin ilki Şeyh Baha’al-Halim adına, ikincisi torunu Bibi Cavindi adına, üçüncüsü ise Celaluddin Buhari adına inşa edilmiştir.

‘İslâm’ın müstaid bir veledi’

19. yüzyılın başlarında yaşanan sel baskını, şehrin mezarlarının çoğunda inşaî tahribatlar, duvar ve satıhların bozulması da dahil olmak üzere ciddi hasarlara yol açmıştır. Ûç Abide Kompleksi, 1998 Dünya Anıtlar Fonu tarafından ve Dünya Anıtları İzleme Teşkilatı’nda 2000 ve 2002’de listeye alınmıştır. Günümüzde abide ve türbelerin tadilatları UNESCO tarafından devam etmektedir.

“İslâm’ın müstaid bir veledidir” (Said Nursi, Tarihçe-i Hayat-79) şeklinde tarif edilen Pak-Hind coğrafyasındaki müşterek tarihi ve kültürel mirasımız üzerine daha fazla eğilmek ve icap eden alakayı göstermemiz gerekiyor. Ûç’teki tarihi eserler üzerine birçok eser yazılmıştır. Bu eserler arasında Türkçe bir kaynak bulunamamıştır. Siyasî, dini ve sanat tarihimiz açısından son derece değerli bu küçük şehrin tarihi yapılarının banileri kabirlerinde torunlarından hem ilmî hem de maddî ilgi beklemekteler.

Kaynaklar:

Mughul, M. Y. (1980). Geleneksel Yönleri İle Türkiye, Pakistan ve İran’da Kullanılagelen Yaygın Kelimeler. Ankara: TTK Basımevi.

Sabir, M. (1963). Urdu Mey Turkî Or Mongolî Elfaz. Urdunama Karachi,13, 7-26.

Asrar, N. A. (2003). Pakistan İle Türkiye Arasındaki Dil Ve Edebiyat İlişkileri. TDK Türk Dili Ve Edebiyatı Dergisi, 622, 464-466.

Bayur, Y. H. (1987). Hindistan Tarihi. 3 Cilt. (2.Baskı) Ankara: TTK Basımevi.

Bediüzzaman Said Nursi (1996). Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayatı. İstanbul: Envar Neşriyat.

https://www.webcitation.org/6RIcTxNwv (15.05.2020)

whc.unesco.org/en/tentativelists/1883/ (15.05.2020)

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.