“Çocukların, ‘Öğretmenim gitme’ deyişlerini unutamıyorum”

Fatih Kısaparmak’ı ağlatan Muhammed Salman’ın öğretmeni: O şarkıyı bin kez dinledi, binbeşyüz defa söyledi
Mart 15, 2021
Ruha dokunan iklimler ve Pakistan otobüsleri!
Mart 17, 2021

“Çocukların, ‘Öğretmenim gitme’ deyişlerini unutamıyorum”

Selviye Koç, Türkiye’de çok iyi şartlarda öğretmenlik yaparken, ‘Konfor içinde çürüme’ endişesiyle yurt dışına giden eğitim gönüllülerinden. Uzun süre Karadeniz bölgesinde yaşamış birisi olarak Pakistan’a alışmakta güçlük çeken ama ayrılırken de günlerce gözyaşı döken Koç ile hicret hayatını konuştuk.

1990’lı yılların ortalarından itibaren PakTürk Okulları’nın açılmasıyla başlayan süreçte, Türkiye’nin farklı coğrafyalarından yüzlerce insan gönüllü olarak Pakistan’a gidip eğitim hizmetlerine katıldı. İklimi, dili, kültürü, yaşam şartları, yemeklerine varıncaya kadar hiç alışık olmadıkları bambaşka bir ülkeydi burası. Allah rızası için insanlara hizmet etmek, kaliteli donanımlı nesiller yetiştirmek gibi güzel niyetlerle yola çıkan idealist eğitimciler, tüm farklılıklara, zorluklara rağmen aşkla, şevkle vazifelerini yaptı.  Karadeniz’in serin, ferah, yemyeşil ikliminden ayrılıp sıcak ve nemli Pakistan coğrafyasında yaşamaya karar veren Koç ailesi de o gönüllülerden. Her ikisi de Türkçe öğretmeni olan Selviye-Necati Koç çifti, Türkiye’deki rahat hayatı bırakıp 3 çocuklarını da alarak Pakistan’a yerleşti. Yola çıkarken gidecekleri yer hakkında çok az şey biliyorlardı. Yaşadıkça sevdiler, alıştılar, bağlandılar Pakistan’a. “Mekanları değil o güzelim insanları özlüyorum!” diyor Selviye öğretmen, orada geçen yılları anlatırken. Yaşanan her şeyi kelimelere dökmenin imkansızlığı içinde sorularımızı cevapladı Selviye Koç.

-Pakistan’a gitmeden önceki hayatınızı kısaca anlatır mısınız? Ne zaman, nerede doğdunuz? Aileniz, eğitiminiz vb?

1974 Samsun doğumluyum. Erciyes Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1998 yılında mezun oldum. O tarihten 2012 yılına kadar üniversite hazırlık dershanesinde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptım. 3 çocuğum var. Eşim de Türkçe öğretmeni.

-Pakistan’a gitmeye nasıl, ne zaman karar verdiniz? Ailenizin ve çevrenizin tepkileri ne oldu?

2012 yılının mart ayında bir gün dershanedeyken, artık ailece yurt dışına gidip hizmet etmemiz gerektiğine kesin karar vermiştim. Meğer aynı gün eşim de aynı şeyleri düşünmüş. Akşam eve geldiğimizde konuşurken birbirimize aynı anda ‘Biz artık yurt dışına gitmeliyiz’ dedik. Çünkü, Türkiye’de her şey çok güzel ve konforluydu. ‘Konfor bizi çürütmeden ihtiyaç olan yerlere gitmeliyiz’ diye düşünüyorduk. Gerekli başvuruları hemen yaptık ve haziranda Pakistan’a gideceğimiz netleşti. Fakat büyük bir problemimiz vardı; ailelerimize henüz söylememiştik. O sırada Trabzon’da yaşıyorduk.

KARARIMIZI AÇIKLAYINCA ANNEM AĞLADI, BABAM SUSTU

Ben ailede 4 kardeşin en küçüğüyüm ve tek kızım. Aile bağlarımız oldukça güçlüdür. Anne ve babamın gitme kararımızı kabullenmekte çok zorlanacağını düşünüyorduk. ‘Onları üzmeden nasıl söyleyebiliriz’ diye âbilerimle konuştuk ve bir plan yaptık. Tam da o hafta öğrencilerimiz üniversite sınavına girmişti. Dershaneden izin alıp 2 günlüğüne Trabzon’dan Samsun’a geçtik. Annem babam gelişimize hem sevindi, hem de meraklandı. Tüm kardeşler toplanmıştık. Annemin içine doğmuştu sanki. “Bir şey mi oldu, niye şimdi geldiniz?” sorusu cevaplanması çok zor bir soru olarak duruyordu. Kararımızı anlattığımızda annem ağlamaya başladı, babam ise konuşmamayı tercih etti. Benim için belki de en zor anlardan biriydi. Çünkü bulduğum her tatili ailemle geçirmeyi tercih eden biri olarak anne babamı üzmek  en son yapmak isteyeceğim şeydi. Ama insan hayallerini takip etmeli.

-Yola çıkmadan önce ne tür hazırlıklar yaptınız? Bu süreçteki duygu ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Hazırlanmamız çok sürmedi. Eşyaların kimini vererek kimini de babamın evine bırakarak evimizi dağıttık. Artık bir evimiz yoktu. Sonrasında İstanbul’da yabancılara Türkçenin nasıl öğretileceğine dair seminerlere katıldık. Biletlerimiz, valizlerimizle madden ve mânen de artık Pakistan’a gitmeye hazırdık.

-Pakistan’a ilk gidiş tarihiniz? İlk izlenimleriniz nelerdi?

18 Ağustos 2012’de yola çıktık. İngiltere’den gelen İstanbul aktarmalı bir uçağa bindik. Havaalanında beklediğimiz kapının önü çok boştu, sadece 6 veya 7 kişiydik. Çocuklarım o tarihte 11, 7 ve 3 yaşlarındaydı. Onlar için de bu ayrılık çok kolay değildi. Fakat biz hep çocuklarımıza şunu derdik: Biz ailecek bir aradaysak her problemin üstesinden Allah’ın izniyle gelebiliriz.  

Pakistan’la ilgili bilgilerimiz Samanyolu TV’deki Ayna programında izlediklerimizden fazla değildi. Fakat daha uçakta aşırı keskin baharat kokusunu fark etmiştik. Çok heyecanlıydık. Yol boyunca uyuyamadığımı hatırlıyorum. Öğlen saatlerinde uçaktan indiğimizde sanki ekmek fırınının önündeymişiz gibi yüzümüzü yalayıp geçen sıcak havadan bayılacak gibi olduk.

PAKİSTAN’DAKİ İLK GECEMİZ KÂBUS GİBİYDİ!

Valizleri aldık, çıkışa geldik fakat bizi almaya gelecek kimseyi göremedik. Telefonumuzla arama yapamıyoruz ve görünürde Türk’e benzeyen kimse yok. Eşim oradaki taşıyıcılardan birine hal diliyle arama yapması gerektiğini anlatarak telefonunu aldı ve bir âbiyi aradı. Meğer bizi gece bekliyorlarmış. Sağolsun âbi hemen geldi ve bizi kalacağımız yere götürdü. Aşırı sıcak nem ve sivrisinekler yüzünden Pakistan’daki ilk gecemiz kabus gibiydi.

Tepemizde dönen fan var ama sadece sıcak havayı yüzümüze vuruyor; ölmüyoruz ama baygın gibiyiz. Suyun altına girelim serinleyelim diye düşündük ama çeşmeden akan su o kadar sıcaktı ki, sıcak su tarafını açtım sandım. Oysa iki taraftan da sıcak su geliyordu. Serin hava gelsin diye pencereleri açtık, meğer korkunç bir hata yapmışız. Pencerelerde sineklikler olduğu halde odaya sivrisinekler doldu. Fark edince kapattık ama olan olmuştu. Yorgunluk ve sıcağın etkisiyle baygın yatarken sinekler bizden yüklü bir kan bağışı almışlar! Gecenin 3’ü gibi uyandığımda vücudumun ısırıklarla dolduğunu gördüm. Ve o gece üşenmeyip saydık, 150’den fazla ısırık vardı. Meğer o ev kirli suyu olan bir dere kenarındaymış.  O ilk gece acı bir ders oldu bizim için.

Elektrik kesintileri hayatı çok zorlaştırıyordu. Bunu aza indirgemek için evlerde aküler vardı ve her odada bir lamba ve fanı çalıştırabiliyordu. Bu da sıcaktan bayılmayı engelliyordu. O evde 28 gün kaldık. Yeni tuttuğumuz ev küçük ama kullanışlıydı ve çok şükür giriş kat olduğu için daha serindi.

-İlk olarak hangi şehirde, hangi vazifeye başladınız?

Başkent İslamabad’da çalışmaya başladık. Ben kız kolejindeydim ve o zaman villa tarzı bir yerde eğitim veriliyordu. Mesela ders verdiğim sınıfın biri evin mutfağıydı. Elektrik kesilince karanlık olduğu için çocuklarla bahçeye çıkıyorduk.

Selviye ve Necati Koç çocuklarıyla birlikte Pakistan’da…

-Pakistan’da en çok sevdiğiniz ve en çok zorlandığınız şeyler neler oldu?

Türkiye’de alıştığımız hayata göre şartlar biraz zordu. Ama öğrenciler çok sevimli, cana yakın ve zekiydi. Yerli öğretmen arkadaşlarla da dillerini bilmeden anlaşmaya başlamıştık. İlk günler yemek meselesi çok zordu. Çocuklarımın üçü de farklı okuldaydı ve bu beni çok yoruyordu. Büyük kızımın Türkiye’deyken de İngilizceye merakı vardı. Ona özel ders vermesi için yerli bir hoca ayarladık. İkinci kızım isteksizdi biraz ama okuldakiler alışması için çok yardımcı oldu. Belki en az zorlanan 3 yaşındaki kızımdı. Hem İngilizceyi hem Urducayı kolayca öğreniyordu. Ve en çok zorlanan bendim. İngilizce bilmeden öğrencilere Türkçe öğretmeye çalışıyordum. Eşimin okulu uzak olduğu için sabah gidip akşam dönüyordu. Market alışverişi vb. işleri de gün içinde ben hallediyordum.

PAKİSTAN, HÂLÂ ÖZLEDİĞİM İKİNCİ VATANIM

Zor ve güzel zamanlardı. Yeni bir heyecanla tazelendiğimizi hissediyorduk. Mesleki olarak da dershaneden okula geçişin farklılıklarını yaşıyorduk.

Çok güzel dostluklarımız oldu hâlâ devam ettirdiğimiz. İyi ki tanımışız dediğimiz arkadaşlarımız, öğrencilerimiz ve öğretmen arkadaşlarımız var. Zerre kadar pişman değilim Pakistan’a gittiğime. Ve hâlâ Pakistan benim için özlenen ve sevilen ikinci vatan gibi.

-Bu ülkede kaç yıl yaşadınız? Yaptığınız vazifeleri, kaldığınız şehirleri anlatır mısınız?

Pakistan’da ailece 4.5 yıl yaşadık. Hep İslamabad’daki okuldaydık. İlk yılın sonuna doğru kampus okulumuza geçtik. 5 katlıydı ve güzel bir bahçesi vardı. En üst kat kız yurduydu. Bütün öğretmenler ve öğrenciler olarak çok rahatlamıştık.

-Pakistan halkı ile, bilhassa öğrenciler ve velileriyle ilişkileriniz nasıldı?

Benim sınıflarım daha çok ortaokuldaydı. Öğrencilerle ferah sınıflarda dersleri işliyor, okul çıkışı onlara bahçede aktiviteler yaptırıp oyun oynatıyorduk. Türkçeyi hızla öğrenmeleri ve hemen konuşmaya başlamaları çok sevimliydi. İlk öğrencilerim 7. sınıftaydı. Onlarla üniteye uygun aktiviteler yapıyorduk. Özellikle ‘bayramlar’ ünitesinde çocuklarla şeker sepeti hazırlayıp kolonya eşliğinde bütün sınıfları gezdirmiştik. Öğretmenler odasını da ziyaret edip ‘Bayramınız kutlu olsun’ deyişleri çok hoştu. En son çocukları müdür beyin odasına gönderdik ve bayram harçlığı istemelerini öğütledik. Müdürümüz sağ olsun iki çocuğumuza da harçlık vermişti. Tüm sınıf o kadar mutluydu ki sanki gerçekten bayram gibi hissetmişlerdi. Her ünite için ‘bu şekilde farklı ne yapabiliriz’ diye düşünür, planlar yapardık. Yorucu olsa da çok mutlu olduğumuz günlerdi.

-Ülkeye ilk gelirken var olan duygularınız ve fikirleriniz zaman içinde değişti mi? Nasıl?

Pakistan’a gelmeden önce ülke hakkında bildiğim tek isim Muhammed İkbal’di. Tanımadan sevdiğim, tanıdıkça sevmeye devam ettiğim bir ülkeydi. Zorlandığım tarafları vardı tabi ki. Farklı bir kültürle ikinci temasımdı. Çünkü eşim Boşnak kökenlidir. Aynı dinden olsak bile insanlar arasındaki kültürel farkın da önemli olduğunu biliyordum. Pakistan’da yaşamak İslam coğrafyasını tanıma adına önemli bir tecrübeydi benim için. Halk arasındaki sünni-şii vs. farklılıkların kan dökmeye kadar gitmesi çok üzücüydü. Zaman zaman güvenlik endişesiyle okul kapandığı bile oluyordu.

Yemeklere zor alıştım, yine de hepsine alıştığımı söyleyemem. Damak zevklerimiz pek uyuşmuyor bence. Özellikle Türk mutfağına göre çok acı kullanıyorlar. Fakat sebze ve meyvesi bol ve lezzetli bir ülke.

-Pakistan halkının Türk okullarına ve öğretmenlerine karşı duygu ve düşünceleri ne şekildeydi?

Öğrencilerimizin ve velilerimizin okullara bakışı çok olumluydu. Veli ziyaretlerinde çok güzel ağırlıyor ve çok misafirperver davranıyorlardı. Çok güzel insanlar tanıdık. Pakistan’da unutamadığım mekanlardan daha ziyade insanlar; özellikle öğrencilerim. Hepsini çok seviyorum ve hâlâ çok özlüyorum.

SINIFLARA KENDİ PARAMIZLA KLİMA TAKTIRMIŞTIK

-Pakistan’dan ne zaman, hangi sebeple ayrıldınız?

2016’da Türkiye’de gelişen üzücü olayların etkileri Pakistan’a kadar ulaşınca vizelerimiz yenilenmedi ve ülkeden ayrılmamız yönünde hükümet tarafından baskı yapılmaya başlandı. Tedirgin edici bir süreçti bizler için. 2016 yılı Kasım ayında “3 gün içinde ülkeyi terk edin!” diye haber gelince ister istemez herkes panik yaşadı. Ama bu panik kendimizden ziyade daha çok okullarımız ve öğrencilerimiz içindi. Yılların emeği ve alın teri vardı. Düşünün ki, evimize ikinci bir klima almak yerine öğrenciler rahat etsin diye sınıflara ve yatakhanelere kendimiz bağışta bulunarak klima taktırmıştık. Bazı arkadaşlar, öğrenciler daha modern eğitim görsün diye, akıllı tahta bile bağışlamışlardı.

Gideceği yere karar verip ilk bilet alan ve ülkeden ayrılan 5 aileden biri de bizdik. Ayrılmak hiç kolay olmadı tabi ki. Her gün öğrencilerle, velilerle, öğretmenlerle gözyaşlarıyla geçiyordu. Çocukların bahçede, sınıfta, koridorda yani bizi nerde görseler, o yarım yamalak Türkçeleriyle “Öğretmenim gitme!” deyişlerini, ağlayışlarını unutamıyorum.

Artık Türk öğretmenler olarak ağlama duvarı gibiydik. Sürekli birileri geliyor, bir şeyler söylüyor, sarılıyor ve ağlıyordu. Çocuklar kartlar hazırlıyor; hatıralar, hediyeler vermek istiyordu. Zor günlerdi.

Heyecanla kurduğumuz evimizi üzüntüyle, gözyaşlarıyla dağıttık ve hayallerimizi, kalbimizin yarısını orada bırakıp Afrika’ya geçtik.

-Şu anda bulunduğunuz ülkede hayatınızı nasıl devam ettiriyorsunuz?

4 yıla yakın bir süre Uganda’da kaldıktan sonra yaklaşık 5 ay önce İngiltere’ye geldik. Pakistan’a dair yapmak istediğimiz bir sürü şey vardı. Planlarımız, hayallerimiz.. Hepsi birilerinin hırsları ve hasetleri yüzünden yarım kaldı. Bu yaşananlarda halkın bir suçu olmadığını biliyorum…

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.