Eğitimci Sadullah Bayazit, 90’lı yıllarda Pakistan’a giderken tanıştığı ve bir anlamda ‘kader arkadaşı’ olan Abdülgani Gülmez’in ‘hicret hayatını’ kaleme aldı. Üçüncü bölümde, İslamabad’da geçirdikleri kısa bir dönemi ve Peşaver’e geçişlerini anlatıyor.
Üçüncü Bölüm:
Aktarma amaçlı durduğumuz Karaçi’de bir süre bekledikten sonra asıl okuyacağımız yer olan İslamabad’a ulaştık. Yağmurlu günlere denk gelmiştik. İlk günlerde çevreyi geziyoruz, hoşumuza gidiyor… Çok yeşil alan olmasından dolayı her türlü bitki ve ağaç bulmak mümkün. Yoğun yağmurların etkisiyle çevredeki bitkilerden yayılan kokular bizi çok etkiliyordu. Bu, hiç alışık olmadığımız bir durumdu. Özellikle biraz zorlandığımız bir bitki kokusu vardı, ciğerlerimizi parçalıyordu adeta.
Şehir çok düzenli… İtinalı bir şekilde planlanmış maket misali bir yeni yerleşim merkezi, İslamabad. Bu güzelliğini yeşilliği ile de donatınca, Margalla Dağları’nın başlangıç noktasında yaşanası, tatlı bir yer ortaya çıkmış. Kalacak yerimiz belliydi; aynı üniversitede okuyan, bizden iki dönem önce Türkiye’den gelmiş arkadaşlar vardı ve onlarla aynı evde kalacaktık. Evde bir de Afgan göçmeni bir aşçımız vardı, derslerin yoğunluğundan dolayı yemek yapması için tutulmuştu. Arkadaşlar kendisine bizim damak tadımıza uygun yemekler öğretmiş ve o da yapıyordu.
Daha önce gelen arkadaşlar bizi kıskanıyordu!
O yıllarda Türkiye’den bu üniversitede okumak için gelmiş yaklaşık 130 Türk öğrenci vardı. Her geçen gün birbirimize ve çevreye biraz daha alışıyoruz. Meyvelerden mangonun son günlerine ancak yetişebilmiştik. Bir defa da olsa ilk yıl tatmak nasip olmuştu ve pek sevmiştik o tadı.
Üst dönemden arkadaşların olması bizi rahatlatıyordu. Yurt dışına ilk çıkışımız olduğundan dil konusunda çok ciddi sıkıntı yaşıyorduk ama arkadaşlar her zaman yanımızdaydı, yardım ediyorlardı. Her birerlerine bir kez daha çok teşekkür ediyor, selamlıyorum.
İslam Üniversitesi’ne kaydımızı tamamladıktan bir ay sonra dersler başladı. Bu hızlı başlangıç sebebiyle üst dönem arkadaşlar bizi kıskanıyor “Dün gel, bugün başla!” diye takılıyorlardı. İlk gelen arkadaşlar 1993’te gelmiş ve dil öğrenmek için 1 yıl zaman harcadıktan sonra ancak kayıt yaptırabilmişler. Onlar epeyce bekleyip zorluk çekince ister istemez biraz üzülüyorlardı geçen zamana. Onlardan sonra gelen arkadaşlar da hemen kayıt yaptıramamıştı üniversiteye, dil öğrenimi için bir süre beklemişlerdi. Bizim geldikten bir ay sonra derslere başlamamız dillerde dolaşıyordu. Bu güzel gelişmeler için ben de “Bu, yol arkadaşım Gani’nin (Aldülgani Gülmez) bereketidir.” deyip geçerdim. Günler Gani’nin bereketiyle geçmeye devam etti.
28 Şubat oldu, bölümü değiştirmek zorunda kaldık
Çok şükür, o Gani Bey’in hazinesinde çok beslendik. Bir kaç cümleyle kapatmak uygun olmaz, tabir-i caizse bir sadaka-i cariye misali her gün bir çok insana faydası dokunuyordu. Sevilen alçak gönüllülüğü, mütevazı duruşu, meselelere olumlu yaklaşımı ve yardımsever oluşu insanların sevgisini kazanmaya vesile oluyordu. Bu güzel hasletleri gördükçe ve yaşadıkça Allah’ın (cc) büyük bir lütfuna mazhar olduğumuzu anlıyordum. Aileni, tüm sevdiklerini bırakıp bilmediğin bir diyara gurbetlere çıkıyorsun ne ile nasıl karşılaşacağın belli değil ve böyle bir ortamda Gani Bey gibi bir insanla kaderi paylaşıyorsun…
O sıralar bu benim için çok ayrıcalıklı bir durum diye düşünüyordum ve de öyle olduğunu zaman gösterdi. Rahmetli babamın bir yolcu uğurlama sözü vardı; “Yolunuz açık olsun Allah (cc) iyilerle karşılaştırsın.” derdi hep. Ben de bu duaya nail olduğumu hep düşündüm.
Bir dönem okuduktan sonra Türkiye’de ‘28 Şubat süreci’ başladı. O sırada okuduğumuz İslamabad İslam Üniversitesi’nin Türkiye’deki denkliği iptal edildi. Bu yüzden üniversitemizi değiştirmek durumunda kaldık. İngilizce hazırlık kısmını bitirince ben bir arkadaşla beraber Peşaver’e geçtim. İslamabad’da okuduğumuz hazırlık sınıfının intibakı kabul edildi.
Kısa bir ayrılıktan sonra Peşaver’de yine buluştuk
Gani’den ayrılmak zorunda kaldım ama bu ayrılık çok sürmemeliydi! Pakistan’da günlük hayatta onun gibi bir arkadaş olmadan yapamazdım. Bu sırada o da İslam Üniversitesi’nden ayrılıp İslamabad’daki FG College’da matematik ve istatistik bölümü okumaya başlamıştı. Bir süre sonra (2000 yılında) o da hasbelkader benim olduğum şehre geldi. Kendisi dersleri bitirmişti. Kaldığı bazı derslerin sınavlarına Peşaver’de çalışıyor, İslamabad’a gidip sınavlara giriyordu. Tabii bu durum onu oldukça yoruyordu. 150 km yolu her seferinde gidip geliyordu. Burası İslamabad’dan farklıydı. Aşçımız falan yoktu. Yemeklerimizi kendimiz yapıyorduk, ayrıca evin tüm alışverişleri de bize bakıyordu.
Tabi bu arada sıla-i rahim için memlekete karayoluyla beraber gidip geldik. Türkiye’de birbirimizin aileleriyle tanıştık. 1998 yılı yaz tatilinde kendisini ziyaret etmiştim. O sırada kardeşinin düğünü varmış. Bu ziyaretim sebebiyle çok mutlu olmuştu. Hayatımdaki en güzel zeytinyağlı kuru dolmayı orada yemiştim. Bir daha o lezzette bir zeytinyağlı kuru dolma tadamadım. Onun gönül enginliği her an ve her yerde devam ediyordu. Üniversiteyi bitirdikten sonra vize meselesinden dolayı 6 ay kadar bir süre Türkiye’de beklemek zorunda kaldı.
Devam edecek…
İkinci Bölüm: Pakistan vizesi beklerken Kuğulu Park’ın bütün ağaçlarını ezberledik!
No Comment.