PakTurkFile tarafından organize edilen ‘Pakistan Hayatım’ konulu sanat yarışmasının ‘Genç Hikaye’ kategorisinde Zeynep Nazlı Yücel’in eseri üçüncü oldu. 15 yaşındaki Zeynep Nazlı’nın ‘Cam Bileziklerim’ başlıklı yazısını aynen yayınlıyoruz:
Cam Bileziklerim
2006 yılında Pakistan’ın Lahor şehrindeki bir hastanede doğdum ve adım Zeynep. Yurtdışı denildiğinde akrabalarım ve arkadaşlarım çok rahat ve farklı bir hayat yaşadığımı düşünüyor. Oysaki akrabalarım kendi vatanlarında doğup büyürken ben apayrı bir ülkede yaşadım. Çevremdekilerin ırkı ve ten rengi dolayısıyla beni hep daha farklı ve daha değişik buluyorlar (kötü anlamda değil), hatta bir keresinde markete ailecek giderken benimle çok ilgilenip fotoğraf çektirmek bile istemişler. Yine de sıradan biri gibi olamadım. Sadece ırkı ve insanları değil, hava koşulları ve iklimi bile çok farklıymış. Günlük 50°c olur, insanların zaman zaman attıkları çöpler çevre ve havayı bozarmış. Genelde evde kalıp klimayı çalıştırır insanlar fakat klimalar bile saat başı giden elektrikler yüzünden doğru düzgün çalışmazmış. Bu sıcaklık ve kirli çevre benim bünyemi çok zorladığı için hemen hemen her gün hastane kapılarında sıra bekler doktor doktor gezermişiz. Bir gün annem yine elektrikler gittiği için klimayı açamayıp beni buzdolabı soğuğuna tutmuş biraz da olsa yardımcı olmak için. Ne kadar detaya girmesem de benim için yaptıkları şeylerin karşılığı yok.
Üç yaşıma girince evde kalmak zorunda olduğum için sıkılırmışım, bu yüzden beni okul öncesi bir kindergarden’a yazdırmışlar. Oradaki herkes Pakistanlı olduğu için sınıfta benimle beraber sadece iki Türk çocuk vardı. Onlara göre yabancı olduğumdan yine ilgi odağı olmuş, öğretmen ve öğrenciler tarafından çok sevilirdim. Bunu paha biçilmez bir şey olduğunu zaman geçtikçe ve başka bir ülkeye yaşamaya gittiğimizde anladım. Beş yaşımda Bosna’ya geldiğimde oranın rengârenk kıyafetleri, kınalı el desenleri, takıları, ülkesi kadar sıcakkanlı insanları, yemekleri ve daha fazlasının olmadığının farkına vardım. Zaman zaman cam bilezikler aldığımız çarşılar, okul programında sahne performansı gösterdiğimiz arkadaşlarım, çöllerindeki develer, piknikler, ilk eğitim aldığım okulum, en önemlisi de bana çok küçük yaşta dil öğreten ve hayatıma zenginlik katan öğretmenlerim, komşularımız, Urduca, her geçtiğinde el salladığım uçak, uçurtma festivalleri, koskocaman evler ve çok şatafatlı düğünlerin hepsi geride kaldı ve hiç birşey onların yerini tutamaz…
Çocukluğumun en mutlu günleri olduğunu büyüdükçe anladım. Çünkü kısacık bir zaman diliminde bunca hatıram birikmiş. Oradan ayrılıp 15 yaşıma girene kadar onlar kadar değerli ve mutlu belki de çok az zaman dilimim oldu. Değerli anların sadece birer anı olarak kalması beni çok üzüyor. Bir gün yolum doğup büyüdüğüm ülkeye düşerse her şeyi tıpkı eski günler gibi tekrar en baştan başlayıp anın tadını çıkarıp ve değerini bilerek yaşamak isterim. Tıpkı cam bilezikleri gibi rengârenk insanları olan ülkedir Pakistan. Kırılgan duyguludurlar. İlk başta takması zordur onları. Sonrasında aslında o uymayan ellere ne kadar da güzel durduğunu anlarsınız… Belki de akrabalarım bir nebze haklılardı, benim hayatım çok güzeldi ama zor yönlerini görmekten ellimdeki kıymeti görememişim.
No Comment.