Eğitimci Sadullah Bayazit, ‘kader arkadaşı’ Abdülgani Gülmez’in ‘hicret hayatını’ kaleme aldığı serinin beşinci bölümünde Hayrpur Mirs şehrindeki Türk Okulu’nun açılış sürecini anlatmayı sürdürüyor. Bu bölümde, okulun kiralanmadan önceki durumunu okuyacaksınız.
Beşinci Bölüm:
Hayrpur, genel hayat şartları açısından epey zorlu bir yer. Ancak bir şekilde eğitim hizmetlerinin oraya ulaştırılması gerekiyordu. Pakistanlı danışmanımızla vaktini kararlaştırdık ve yola çıktık. Hayrpur’da yaşayan babasının evinde misafir olduk. Arabayla bölge yöneticisinin makamına gittik ve bir görüşme yaptık. Daha sonra bize iki üç tane okul binası gösterdiler. Bu binaları gezdik. İki üç gün kadar orada kaldık.
Sonradan bize tahsis edilecek olan külliyenin bir tarafında devlet okulu eğitime devam ediyordu. Bize de bahçenin diğer tarafını teklif ettiler. “Burayı tamir edip okul haline getirebilirsiniz.” dediler. Bina güzeldi, fakat oradaki insanların düşüncesi biraz farklıymış. “Bir Sivil Toplum Kuruluşu (STK) buraya gelecek ve sadece binaları tamir edecek.” diye düşünüyorlarmış. Çünkü daha önce gelen başka STK temsilcileri az bir tamirat yaptıktan sonra birkaç misli fiyat gösterip merkezlerinden para almış. Dolayısıyla, “Yabancılar buralara gelmez, en fazla biraz tadilat yapıp kendi paralarını kazanır giderler!” şeklinde bir anlayış oluşmuş.
Kapı pencere kalmamış, binalarda otlar bitmişti
Bize ilk gösterilen binaları çok beğenmedik. Sonradan bir okul kompleksi gösterdiler. Burası Manisa’daki Kurşunlu Han’a benzeyen çok güzel bir yerdi. Bir başka STK, binanın bir bölümünü anlaşmasız, emaneten kullanıyordu. Fakat kullanılan tarafta ilkokul ve anaokulu olduğu söylense de sınıflar boştu. Diğer tarafında ise Hayrpur Emirliği’nin öğretmen yetiştirme merkezi varmış. Bir yurt binası ve yanında beş altı evden oluşan boş ve harap görünümlü bir yerden bahsediyoruz. Kapı pencere kalmamış ve binalarda otlar bitmişti.
Vakıf danışmanımız, “Ana binayı alırız, zamanla diğerlerini de tamir edip yurt yaparız, öğretmenlere lojman yaparız. Çok masraf etmeden binaları 1000’er dolara tamir ederiz.” dedi. Fakat manzara onun dediği gibi değildi. Binalar oldukça haraptı. Biz de “Biz burayı okul haline getirelim. Burada tek başına sadece bizim okul olacak, bizi rahatsız eden de olmaz. Yavaş yavaş bu binaları elden geçiririz, artık bir tarafından başlayalım.” dedik. Bu düşünceyle o binayı almaya karar verdik. Tek katlı ve eski Osmanlı külliyelerine benzeyen bu binaya talip olduk. Yurt, beş altı ev, mescit ve yanındaki bir iki göz imam odası da dahil olmak üzere kompleksi tarafımıza tahsis ettiler.
‘Nisan’a yetiştiririz’ dedik, yöneticiler inanmadı!
Ocak ayı sonları gibi bölge yönetimi ile anlaştık. Yöneticiler tabii ‘harap bir binaya yabancı bir STK epey masraf edecek’ diye çok mutlu oldu. “Acaba ne zaman okul açarsınız burada?” diye sordular. Pakistan’da okullar üç sömestr halindedir. İlk sömestr nisanda başladığından biz de “Nisan’a yetiştiririz.” dedik. Şaşırdılar ve “Nisan 2003 mü, (yani bir sene sonra mı)?” diye sordular. Biz de “Yok bu nisana yetişir.” dedik. “İmkansız!” diye karşılık verdiler ama “Biz başlayacağız!” diye ifade ettik. Önce anaokulu ve kreşle başlayacağımızı, sonra da lise sona kadar devam edeceğimizi anlattık.
Bölge yöneticisi pek inanmadı dediklerimize ama “Tamam!” dedi. Kuetta’da yaptığımız anlaşmayı gösterdik. Benzer bir anlaşmayı kendileriyle oracıkta imzaladık. Kuetta’da yaptığımız anlaşmaya göre yıllık bina kirası galiba sembolik olarak 100 USD idi. Ancak kalan bütün masraflar (öğretmen maaşları, faturalar, eğitim tefrişatı vb.) bize ait. Bize bomboş bir bina vermişlerdi. Buradaki bina ise oldukça haraptı. Tamirat tadilat da bize ait olmak üzere üstte saydığım bütün binaların tahsisini imzaladık.
Gani Bey, işe bina tamiratından başlayacaktı
İslamabad’a döndük. Bütün bunlar yaşanırken Abdülgani Bey, Türkiye’deki çalışmalarını tamamlayıp gelmişti. Çok geçmeden kendisine “Gani Bey, çantanı topla gidiyorsun!” dendi. Eşya olarak varı yoğu tek bir valizdi, onu toparlamak Gani Bey için 15 dk. sürmezdi. Hemen çantasını hazırladı. Sukkur’a 30 km mesafedeki hiç bilmediği ve çok daha sıcak bir şehir olan Hayrpur’a gidecekti.
Gani Bey’e bir miktar para verildi ve öncelikle Hayrpur’da sözleşmesi yapılan binaların tamirat ve tadilatını yapması istendi. Altı yedi tane duvarları çok harap halde, kapıları kırık veya hiç olmayan tuvaletler vardı, öncelikle onların yapılması ‘bay’ ve ‘bayan’ şeklinde ayrılması gerekiyordu. Ayrıca kompleks girişinin sol tarafında bulunan 8-10 kadar oda acilen boşaltılacaktı. Danışmanımız Abdülgani Bey’i Hayrpur’a kadar götürecek, tamirat yapılacak yerleri bizzat gösterecekti. Ayrıca danışmanımızın bir akrabası da yardımcı olarak işe alınacaktı.
Bu şehir daha sonra öyle bir mekân oldu ki öğretmen arkadaşlardan buraya gelenler zorluğunu görüp “Ya Rabbi, burası nasıl bir yer!” diye ağlıyordu. Bir süre kalıp ayrılamayanlar ise “Buradan ayrılmak çok zor, artık biz buralıyız!” deyip ağlıyordu. Hikayenin bundan sonraki kısmını gelecek bölümde kendisinden dinleyeceğiz.
Devam edecek…
***
Dördüncü Bölüm: Hayrpur Mirs’deki Türk okulu nasıl açıldı? (1)
No Comment.