Eğitimci Sadullah Bayazit, ‘kader arkadaşı’ Abdülgani Gülmez’in ‘hicret hayatını’ kaleme aldığı yazı serisine devam ediyor. Dokuzuncu bölümde, Gülmez’in ağzından, Hayrpur Mirs’te PakTürk Okulları ve çalışanlarına emeği geçen Pakistanlı dostlarını yâd ediyor.
Dokuzuncu Bölüm:
Önceki bölümde bahsettiğim samimi dostluk ve arkadaşlığın ete kemiğe bürünüp cisim haline gelmiş birkaçını burada yâd etmek boynumun borcudur. Onların sadece isimlerini yâd etmek bile insanın gözlerini yaşartır.
Hasan Sahib: Hasan Sahib, Hayrpur’da polis okulunun müdürü idi. Öğretmen alımlarında onun kızı da adaylar arasındaymış. Kendisiyle o zaman tanıştım. Diğer öğretmenlerle beraber kızı da İslamabad’a gitti. Haftanın çoğu günlerinde ikindi sonrası okula gelir, oturup konuşurduk. O’nun bir makam arabası vardı. Makam arabası iki kapılıydı. Araba, arkasına beni oturtmayı uygun görmediği küçük cip tarzındaydı. Bunun için arabayı bana kullandırır kendisi yanıma oturur şoförünü ise arkaya oturturdu. Her gelişinde değişik mekanlara götürürdü. Mesela bazen şehir dışında bir tesiste çay içmeye veya dondurma yemeye gider, bazen de akşamları polislerin takıldığı lokantaya götürür değişik birimlerdeki polis arkadaşları ile tanıştırırdı.
Hasan Sahib’le ben ayrılıncaya kadar bu tür bir araya gelişlerimiz oldu. Hatta bir keresinde Halit Bey’in ziyareti sırasında bizi bir akşam polis okuluna davet etti. O dönem eğitimde olan polis adaylarını toplayıp bizi tanıttı. Halit Bey orada polis adaylarına vatan millet sevgisini ve PakTürk Okulları’nın misyonunu anlattı. İlk zamanlar ‘Bu beyefendi niye bu kadar sıklıkla geliyor?’ diye sorardım kendime. Sonra anladım ki Hasan Sahib beni yalnız bırakmayıp ilgileniyormuş.
Hayder Sahib: Hayrpur’da benim bel kemiğimdi. Sanki sırtımı dayadığım gizli güçtü. Birçok zorluğu onun selamıyla veya kefaletiyle hallediyorduk. Köyde kaldığım sürede her gün sabah kahvaltısı ve akşam yemeklerimi eksik etmedi. Maddi meselelerde de hep desteğini gördük.
Beşir Sahib: Kendisine Beşir Uncle (amca) da derdik. 65 yaşlarında, emekli bir devlet memuruydu. Hep annesinin duası sayesinde memur olduğunu söyler ona dua ederdi. Ali Bey gitmeden önce beni onunla tanıştırmak istedi. Evine gittik ama kendisini evde bulamadığımız için tanışamadım. Ama “Sen evi öğrendin, selamımızla tanışırsın. O da burada sana esnafı tanıtır.” dedi. Yerli ve tanınan birini referans vermem işlerimi rahatlatacaktı.
Ben devlet misafirhanesinde kalırken bir akşam evine tekrar gitmeye çalıştım ama rikşayla o semte 4-5 defa gitmeme rağmen sokağı karıştırdım ve evi bulamadım. Ertesi gün yine denedim, bu sefer kaçırdığım sokağa girince etrafı tanıdım. Evi ‘pancgula’ denen pazarın içindeydi. Akşam saat 10 sularıydı, ve dükkânlar kapalıydı. Pazarda tek tük insan kalmıştı. Etrafta köpekler çöp yığınlarını karıştırıyordu. Benim de köpeklere karşı fobim var. Korka korka eve doğru ilerledim. Tahmin ettiğim kapının zilini çaldım. İçerden bir kadın sesi, kim olduğumu soruyormuş. Benim yarım Urducayı anlamıyor ve ben ‘uncle’ diye sordukça o “Evde yok!” diyormuş. Ben de onun dediklerini anlamıyorum. Sonunda evde olmadığını bir şekilde anladım.
Ertesi akşam yine gittim. Neden akşamları gidiyorum derseniz, çünkü ‘gündüz işte olur, evde bulamam’ diye düşünüyorum.. Bir akşam yine aynı korku ve endişe ile tekrar gittim. Bu kez kapı arkasından gelen bir erkek sesi duydum. ‘İşte şimdi onu buldum’ diye çok sevindim. Kapıyı uncle açtı. İngilizce biliyordu. Anlaşmamız kolay oldu. Fakat her şeyi teker teker ve yavaş yavaş anlatmam gerekiyordu. O zaman anladım, çok detaycı olduğunu. Benden bilgileri aldıktan sonra ertesi sabah misafirhanede buluşmak üzere anlaştık.
Beşir Uncle sayesinde pazarda işler kolaylaştı
Ertesi gün uncle geldi ama önce benden aldığı bilgileri başkalarına sorarak teyit etmiş. Artık bana yardım etmeye hazır olduğunu söyledi. İlk olarak onunla kum, çimento, boya vs. alacağımız esnafları gezdik. Yanımızda böyle yaşlı ve Hayrpur eşrafından Sindice konuşan birinin olması çok daha etkili oluyordu. Çünkü çoğu zaman esnafın ona olan itimadı sayesinde parasını kısa süre içinde ödemek şartıyla mal alabiliyorduk. Böylece para transferinde bir iki gün problem yaşandığında işler aksamamış oluyordu.
Ayrıca okulda çalışan işçileri kontrol ediyor gerektiğinde de onlara rahatça kızıyordu. Çünkü o yörede tanınıyordu, yaşı ileriydi ve kendi yöresel dilini kullanıyordu. İşçileri nasıl çalıştıracağını benden iyi biliyordu. Pazarlıklarda da çok yardımı oluyordu. Başta bahsettiğim detaycı yönü burada işe yarıyordu. Bazen de detaycılığından dolayı işler gecikebiliyordu.
Sağ olsun, bize çok yardımı oldu. Pakistan’dan çıkmadan bir yıl kadar önce bir vesileyle ziyaretine gittim. Artık bayağı yaşlanmıştı. Helalleştik. Allah razı olsun uncle (amca)mdan…
Mehar Sahib: Mehar Sahib de ileri yaşlardaydı. Görmüş geçirmiş, devlet dairelerinde çalışmış birisi olduğundan dolayı Hayrpur’un resmi dairelerinde özellikle belediyede tanıdıkları olan bir uncle (amca)mız idi. Resmi işlemlerin takibinde ve yazışmalarda çok yardımı oldu. Daha sonraları okulun yönetim kurulu üyesi oldu. İki torununu bizim okula kaydettirdi. Köyünün adı da Mehar’dı. Sağ olsun, bizi evinde ziyadesiyle ağırladı, yardımımıza koştu.
Ada Sahib: Bir öğretmenimizin ağabeyi ve şehrin köklü esnaflarından olan Ada Bey çarşıya çıktığımda bir sütlü çayını içmeden bırakmazdı. Halden anlayan insan sarrafı birisiydi. Sağ olsun, bizden tatlı sohbetini eksik etmedi. Dostluğumuz gün geçtikçe pekişti. Ben ayrıldıktan sonra gelen arkadaşların da sıcak diyaloğu ile okulun okul aile birliği üyesi olmuş. Çocuklarını okulumuzda okutmuş.
Pakistan’dan ayrılmadan bir yıl kadar önce bir münasebetle kısa da olsa ziyaretine gittim. Hala bizlerle olan tatlı hatıralarını yâd ediyordu. Orada görev yapan arkadaşlarımızın isimlerini unutmamış. Benden sonra gelenlerle olan hatıralarını da bana anlattı. Allah hepsinden razı olsun.
Devam edecek…
***
Sekizinci Bölüm: Hayrpur’da zorluklar ve ilginçliklerle dolu günlük hayat…
No Comment.