Hayrpur Mirs’in sıcağı ve aile sıcaklığında bir yurt

Hayrpur’daki hayırhah dostlarımız
Haziran 17, 2021
Kuetta’daki ilk günler ve geceleri eve dönüşen okul!
Haziran 19, 2021

Hayrpur Mirs’in sıcağı ve aile sıcaklığında bir yurt

Fatih Çapar, üniversite okumak için gittiği Pakistan’da geçen 12 yıllık hayatını kaleme aldı. Birinci bölümde bu ülkeye gidişini, ilk izlenimlerini, kaldığı yurttaki öğrencileri ve belletmen arkadaşlarını anlattı.

Birinci Bölüm:

Pakistan’da Hayrpur Mirs şehrinde bulunan bir üniversitede okumaya karar verdiğimde vize başvurumda ve biletimi alırken desteğini esirgemeyen bir ağabeye, “Hayrpur nasıl bir yer?” diye sormuştum. “Hayırlı bir yer!” deyip gülümsemişti. 24 Ağustos 2006 tarihinde gece 2’de Karaçi Havaalanı’na indik. İlk şoku sıcak hava ve baharat kokusu yaşatsa da karşılaştığım kalabalık sokaklar beni ilk başlarda çok şaşırtmıştı.

Hayrpur’a geçmeden önce Karaçi`de sokaklarda kurulu açık hava pazarlarında mango ve çeşitli meyvelerin satıldığı tezgahların önünden geçmek zorunda kalmıştık. Muson yağmurlarının ardında bıraktığı keskin kokunun etrafta işleyen trafikten yükselen egzoz dumanları ve tropik meyve aromalarıyla karışmasıyla oraya çıkan sentez bana ilk planda itici gelmişti. Hayrpur`a gittiğimde ilk akşam hoş bir meyve sofrası kurulmuş, mangolar güzel bir şekilde dilimlenmişti. Mangoyu elime aldım, ama kokusu gelir gelmez bıraktım. Çünkü Karaçi’de geçtiğimiz sokakta da benzeri bir koku hissetmiştim. Sonraki yıllar mango sezonlarını iple çeksem de o koku yüzünden ilk yıl mango yiyememiştim, maalesef.

Moritanya`nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak!

O gün bizimle aynı uçakta Nebi ağabey ve ailesi de vardı. Bizlere, “Gençler, merak etmeyin her şey güzel olacak!” demişti havaalanında. Karaçi`den Hayrpur’a trenle gittiğimizde ise, daha önce bir Afrika ülkesinde kaldıklarını anlatıyor, şartların zorluğundan bahsediyordu. Eşi, Esra abla da içinde timsah olan nehirden geçmek zorunda kaldıklarını, kızlarının çok korktuğunu ifade ediyor, bir nevi, “Her yerde yaşanabilir, sebat etmek lazım.” diyorlardı. Ancak Hayrpur’da kalmaya başladıktan sonra Nebi ağabey Afrika’yı özlemeye başlamış, bir “Moritanya`nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak!” demediği kalmıştı. 😊

Sabaha doğru trenden indikten sonra yurt müdürümüzün motosikleti ile biz önde valiz yüklü rakşalar arkada, dar sokaklardan geçerek bir evin önünde durduk. Kapıyı, kaldığı yer, hal ve tavrından dolayı ‘okulun bir çalışanı’ olduğunu düşündüğüm bir Türk açtı. “Abi yeni ailenin valizleri burada. Rakşacılar çok para istiyor.” dedi, yurt müdürümüz hafif sinirli bir şekilde. O da “Tamam, ben hallederim.” diye cevap verdi ve biz yurda geçtik. Daha sonra öğrendim ki, müstahdeme benzettiğim kişi uzun yıllar Pakistan`da bulunmuş ve neredeyse her köşesinde saçının bir telini, emeğini, terini bırakmış oradaki okulun müdürü Osman ağabeymiş.

Ya kafama kertenkele düşerse!

Yurtta bizden önce gelen 3 fedakar belletmen vardı. Bizi çok güzel karşıladılar. Yeni yüzlerle karşılaştıkları için mutlu oldukları her hallerinden belliydi. Elimi yüzümü yıkamaya lavaboya geçtim. Tavanda dolaşan kertenkeleleri görünce çok şaşırdım. Korkmadım ama her an başıma düşecek diye de çok tedirgin oldum. Sonradan gördüm ki Pakistan`a gelen herkes, ilk yıl, “Ya kafama kertenkele düşerse!” kabusu yaşıyormuş. Düşen de olmuş…

Bizi klimalı salona aldılar. Yurt müdürümüz “Kahvaltıya kadar burada dinlenin.” dedi. Sonrasında bir uyandım, aman Allahım, bu ne sıcak! Migreni tetiklediği için sıcağı hiç sevmeyen ben, adeta bir fırının içinde uyandım. Elektrikler kesilmiş meğer. Kapıya koştum, kendimi dışarı atacağım, ama açmamla kapamam bir oldu. Yüzüme vuran sıcakla dışarının iki kat daha sıcak olduğunu anladım. Sonra içerisi gittikçe ısındı ısındı ve ısındı… Dışarı çıktım esmer tenli, kalpleri sıcacık ve bütün seneyi beraber geçireceğimiz öğrencilerden 3-5`i etrafımı sardı “Abe hoş geldiniz, nerelisiniz?” dediler. Gülümsedim.   

‘Yes speak no doodh patti, no speak yes doodh patti!’

Yurt günlerimiz başladı, çocuklarla kısa sürede hemhal olduk. Öğrenciler bizden önceki belletmenlerini çok seviyordu. Baba gibi gördükleri Bilal abilerinden hem çok korkar hem de aşırı severlerdi. Otoriteyi Bilal abi sağlardı. ‘Harun abi ve odası’ vardı bir de. Odasında öğrencinin olmadığı bir an hatırlamıyorum. Etrafında dolanırlardı sürekli. Harun abileri ile çok şakalaşırlardı. Öğrenciler Bilal, Harun ve Mehmet abilerini o kadar iyi tanırlardı ki biz yeni gelenlere sürekli onlarla olan hatıralarını anlatırlardı. Bir keresinde Harun abi etüt saatinde çocuklara sessiz olmalarını söylemiş. “Aksi takdirde akşam dinlenme saatinde dûdpatti (sütlü çay) yaptırmayacağım” demek istemiş ama ilk ayları olduğu için İngilizcesi biraz zayıf tabi. Gürültü devam edince bağırmış: “Yes speak no doodh patti, no speak yes doodh patti!” Bu cümle bütün yıl etüt saatlerinin sloganı haline gelmişti. 😉

Meğer arkadaşlarını namaza kaldıran öğrenci Hindu’ymuş!

İlk haftalardı. Yurtta namazlar beraber kılınırdı. Sabah namazı vakti çocukları uyandırmak için koridora çıktım ve “Haydi namaza!” diye seslenmeye başladım.  Parlak zekalı, aktif ve Türkçesi en iyi çocuklardan Halar, hemen uyandı. Benimle beraber arkadaşlarını uyandırmaya başladı. Türkçe ve Sindice o da bağırıyordu. “Haydi namazaaaa!..” Bazı çocukları kolundan tutup zorla kaldırmaya çalışıyordu.    Namaza duracağımız sırada “Halar kametler misin!” veya “Abdestin var mı?” gibi bir şey söyledim. O anda mescitte bir sessizlik oluştu. Halar gülümsedi, bir şeyler dedi ve arkaya geçti.  Namaz sonraları çocuklarla ahlaki değerleri konuşurduk ve Halar da hep hazır bulunurdu. Diğer çocuklardan hiç ayırt edememiştim. Meğer Halar Hindu’ymuş. Mescitte namaz bitene kadar bekler sonra sohbete katılırdı. O yurt, herkes için bir aileden farksız olmuştu.

‘Bir bardak soğuk su olsa, bin dolar verirdim’

Aşırı sıcağın getirdiği olumsuzluklar ve elektrik probleminden dolayı Ramazan ayları da zor geçerdi. İnanılmaz susardık. Serinleme imkanımız pek olmazdı Öğretmen ağabeylerimiz ve ablalarımız daha çok zorlanıyordu. Saatlerce ders anlatır, susuzluğun son raddesini yaşarlardı. Bir keresinde eşi de kendisi gibi Matematik öğretmeni olan ağabeyimiz anısını paylaşmıştı. Okulda saatlerce ders anlatmış ve okul sonrası da yine öğrencilerle aktivitelere katılmış. Akşam eve gittiklerinde 12 saattir elektrik olmadığı için buzdolabındaki sular bile ısınmış. ‘Bari iftara soğuk su içelim’ diye markete çıkmış ama orada da 12 saattir jeneratör çalıştıramadıklarından soğuk su yokmuş. “Eğer birisi o an bir bardak soğuk suyu bin dolara satsa hiç düşünmeden alırdım” demişti.

Devam edecek…

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.