Binbir renkli Itwar Bazar’ın insan mahşeri ve ilk alışveriş

Bir haftalık otel macerası ve güzel bir rüya
Haziran 25, 2021
Bir olimpiyat hatırası ve Sermet’in yarım kalan başarısı!
Haziran 28, 2021

Binbir renkli Itwar Bazar’ın insan mahşeri ve ilk alışveriş

Edebiyatçı Mehmet Karadayı, İslamabad’ın meşhur alışveriş mekanı Itwar Bazar’ı yazdı. Pazarın binbir rengini ve insan mahşerini anlatan Karadayı, eşya taşıyan insanların kabiliyetlerini ve eşinin alışveriş tecrübesini de dikkat çekiyor.

Ramazan ayında çok niyet etmemize rağmen Itwar Bazar’a gitmek ancak bayramdan çok sonra kısmet oldu. 2004 yılının mart ayı gelmiş havalar ısınmaya başlamıştı. Bir pazar günü bir taksi ile pazara gittik. H-9 bölgesinde olduğu için G-10’den ulaşmak çok uzun sürmedi. Bu kadar büyük bir pazar hayal etmemiştim doğrusu. İçerisi oldukça kalabalık ve renkliydi. Girdiğimiz noktada ikinci el elbise satanlar vardı. Sıra sıra barakalarda dünyanın her tarafından gelmiş meşhur markaları çok ucuz fiyata bulmak mümkündü. Üstelik bu kıyafetler ya hiç giyilmemiş ya da eskimeye yol açacak kadar çok kullanılmamışlardı. Henüz beş yaşındaki kızım için cicili-bicili bir sürü elbise aldık. Ben de beğendiğim iki pantolonu düşük beden olmasına rağmen aldım. Çünkü kilo verecek ve o pantolonları ‘zafer kutlaması’ olarak giyecektim. Hiç kısmet olmadı maalesef. 

Elbisecilerden sonra halıcılar ve ev eşyaları satanlar vardı. Yere serilmiş bir halıyı inceleyen müşterilerin yanından halıya basmamaya dikkat ederek geçtik. Cebimden evimizin ihtiyacı olan halıların ölçülerini çıkarıp uygun renk ve desende halı bakmaya başladım. Aramam çok sürmedi. Kemer hizasına kadar yığdığı halıların üzerine bağdaş kurmuş bir satıcının rulo halinde duvara sardığı bej halıdan aldık. O kadar hızlı olmuştu ki alışveriş, “Halı burada kalsın. Alışverişi bitirdikten sonra gelir alırım.” diyemeden halıyı elimde taşıyor buldum. Birden yanımda bir kişi belirdi ve halıyı taşıyabileceğini söyledi. Belli ki emeği ile para kazanan birisiydi. Halıyı ona uzattım. Halıyı alırken diğer elindeki tepsiyi büyük bir maharetle kafasına yerleştirip tek harekette halıyı yukarı sallayarak tepsinin tam ortasına koydu. Artık yanımızda bir yardımcı da olunca rahat rahat dolaşmaya başladık. Aldıklarımızı tek harekette başının üstündeki tepsiye koyuyordu. Bir müddet sonra ağırlığın arttığını fark edince ona vermemeye başladım. Israr ediyor elimden poşetleri almak için adeta benimle cedelleşiyordu ama vicdanım el vermediği için onu sakinleştirerek ben taşıyordum. Çünkü burada alışveriş ölçüleri alışılmışın dışındaydı.

Sebze meyveler 5’er kilo tartılıyormuş

Bir muz satıcısına 2 diye işaret edince 24 adet muzu sayıp poşetlemişti. Muzlar da bizim ‘çikita’ muz dediğimiz iri olanlardan. Ben çok oldu diye müdahale edemeden poşet anında tepsideki yerini almıştı. Meğer burada muz kilo ile değil düzine hesabı satılıyormuş. Aynı durum mandarina için de geçerliydi. Aslında bu durumun hemen hemen bütün meyveler için geçerli olduğunu yaşayarak öğrenim. Sebzelerin ölçüsü bambaşkaydı. Çünkü iki kilo diye işaret ettiğim patataes satıcısı iki tane beş kiloluk poşet hazırlayınca şaşakalmıştım. Meğer patates, domates gibi meyveler beşer kiloluk tartılıyormuş. O yüzden satıcıların ellerinde yan yatırıp hızlıca beş kilo sebze doldurdukları büyük tartı küfeleri vardı. Demek ki kalabalık aileler böyle alışveriş yapıyorlar. Neyse ki, burada erken müdahale edip poşet sayısını bire indirebildim.

Bir koridora girdiğimizde eşimin yüzünde güller açtı. Karşılıklı onlarca dükkanda rengarenk kumaşlar arz-ı endam ediyordu. “Aman Allah’ım! Biz buradan akşama kadar çıkamayız!” diye bir çığlık attım ama içimden tabii. Artık ben eşime tâbi oldum. Dükkandan dükkana geziyoruz. Top top kumaşlar iniyor kumaşlar kalkıyor. Her detay inceleniyor. Sonra tezgaha yığılmış kumaşlar bırakılıp aynı iştah ile bir başka dükkana giriliyor. Aynı seremoni orada bir ayin, vazgeçilmesi asla mümkün olmayan bir ritüel gibi tekrar ediliyor. Alışveriş yapmadan çıktığımız her dükkandan çıkarken ben satıcının gözlerine bakıp sessiz bir özür diliyorum ama satıcı gayet memnun mütebessim bir şekilde yolcu ediyor bizi. Nihayet dükkanlar bitti. “Tamam” dedim “akşam olmadan çıkacağız çok şükür.” Ne mi oldu? Geriye döndük. Eşimin kumaşlara bakarken mimlediği dükkanlara girdik. Şundan bu kadar, bundan şu kadar. Makaslar işledi, kumaşlar kesildi, paketler yapıldı, paralar ödendi. Satıcılar memnun biz memnun ayrıldık. O zaman anladım ki satıcılar kimin alıcı olduğunu biliyorlar. Kumaşı beğendiğini ve geri döneceğini de. Yüzlerindeki tebessümün sebebi o. Anlamadığım ise eşimin o kadar dükkan içinden o kadar renk ve desendeki kumaşın nerede olduğunu nasıl aklında tuttuğu. 

Kızdığımız kişi arkadaşımız çıktı

Biz o tezgahtan bu tezgaha gezerken önümüzden başında tepsi ile biri geçti. Yanımızdaki yardımcı geçen kişinin başındaki tepsiyi göstererek elimdeki poşetleri almak için hamle yaptı ama yine reddettim. O tepsinin üzerinde beş kiloluk iki tane yağ tenekesi, yarım çuval pirinç, poşet poşet sebze ve meyve vardı. İçim acıdı. Eşim de durumu görmüş söyleniyordu. “Nasıl böyle vicdansız olabiliyorlar? Hiç mi merhamet yok? Allah’tan korkun!” Bıraksam gidip yükü yükleyen kişiyle kavga edecek. Çok beklemedik tepsili adamın yanına iyi giyimli birisi yanaştı. Hemen adımlarımızı hızlandırıp onlara yetiştik. Yardımcımız da bizimle beraber. Bir baktım alışveriş yapan kişi bizim bir arkadaşımız. “Abdurrahman bu ne hal? Yazık değil mi adamcağıza?” diye yüzümü ekşitip sordum. “Abi dinletemiyorum. Vermeyince hepsini indirip bırakıp gidiyor. Ben emeğimin hakkını istiyorum sadaka değil diyor. Bir şey yapamıyorum. Yoksa hiç içim rahat değil.” dedi. Tepsili adamın yüzüne baktım. Dimdik, vakur bir şekilde duruyordu. Alınteri ile kazanılan helal paranın vakurluğuydu bu. “O zaman” dedim “bir yardımcı daha tut. Bir kişinin daha para kazanmasına itiraz etmeyecektir.” Aklına yatmış olacak ki etrafta dolaşan bir başka taşıyıcıyı çağırdı hemen. Onlar yükü pay ederken biz alışverişe devam ettik. Vaziyeti gören yardımcımız da bir daha poşetleri almak için ısrar etmedi. Tepsideki ve elimizdeki poşetleri taksinin bagajına yerleştirmeye yardım etti. Yüklü denebilecek bir bahşiş verdim. Elini sıkıp teşekkür ettim. Güneşin esmere boyadığı yüzünde bembeyaz dişlerini gösterecek kadar açıldı ağzı ve bir tebessümün ışığı parladı. 

Itwar Pazar adeta bir insan meşheriydi. Zenginler, fakirler, gençler, ihtiyarlar, peçeliler, açıklar bir zeminde beraber alışveriş yapıyorlar bütün farklılıkları bir potada eritip insan olma vasfıyla görünüyorlardı. Akşam baldırlarımda hissettiğim sızıya rağmen içlerinden biri olmanın verdiği mutluluğa paha biçilemezdi.    

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.