Önce öldürmekle tehdit ettiler, sonra çocuklarını emanet ettiler!

Lahor’un efsane ismi Anarkali ve Türk hükümdar Cihangir
Temmuz 5, 2021
Lahor’un sıcağı ve ilk öğretmenlik tecrübesi
Temmuz 8, 2021

Önce öldürmekle tehdit ettiler, sonra çocuklarını emanet ettiler!

Taner Koçyiğit (arka solda), öğretmen arkadaşı Yavuz İlbay ve öğrencilere ile.

Eğitimci Taner Koçyiğit, Pakistan hayatını anlattığı dizinin on ikinci bölümünde, Kuetta’da başına gelen, filmleri aratmayacak bir olayı yazdı. Arkadaşları ile okuldan eve giderken önlerini kesen bir mafya üyesi tarafından nasıl ölümle tehdit edildiklerini ve sonrasında bu kişinin yeğeninin kayıt için PakTürk’e getirilişini anlattı.

On ikinci Bölüm

Kuetta’ya geldikten sonra Peştunabad semtindeki okulumuza birkaç gün değişik saatlerde gidip gelmiş ve genel ihtiyaçları belirlemiştik. Daha sonra orada çalışan arkadaşlarla anlaştık ve ‘Yarından itibaren tam gün mesaiye başlıyoruz. Sabah 7.30’da okulda olalım, akşam üzeri geri döneriz’ diye karar verdik. Okulun ihtiyaçlarını yeni döneme yetiştirmek için yapılacak çok iş vardı.

Tam mesai kararımızdan sonra okulumuzdaki ilk günümüzdü. Kravatlarımızı takmış halde okula gelmiştik. Okullar açılmadan son hazırlıkları bitirmeye çalışıyorduk. Akşam olunca eve dönmek için rikşa çağırdık. Ancak okulumuzun çevresinde rikşa bulmak pek kolay olmazdı. Okuldan eve gideceğimiz zaman hademelerden rikşa bulup getirmeleri için rica ederdik. Henüz Kuetta’ya geleli 15-20 gün olmuştu. Rikşa uzun bir beklemeden sonra nihayet geldi. Şoföre evimizin adresini söyledik. Rikşada ben, rahmetli Ali Kırkgeçit Bey ve Mehmet Emin Bey vardık. Bu rikşa yolculuğunun hayatımızdaki en tehlikeli ve kritik yolculuklardan birisi olacağını bilmeden üç arkadaş eve gitmek üzere yola çıktık. 

Rikşanın arkasında ben ve Ali Bey oturuyorduk Mehmet Emin Bey de şoförün yanına oturmuştu. Havalar henüz serin olduğu için rikşanın arkasındaki kapılar kapalıydı ama şoförün olduğu ön kısmın kapıları yoktu. Okuldan ayrıldık. İlk virajdan döner dönmez okulun kapısından yaklaşık 100 metre uzakta sadece tek aracın girebileceği dar sokağın tam ortasında bir arabanın tüm yolu kapatacak şekilde çapraz olarak park ettiğini gördük ve bindiğimiz rikşa durdu. 

Silahını çıkarıp mermiyi namluya verdi ve bana doğrulttu

Öndeki aracın kapıları açıktı ve içinde birileri vardı. Önce şoför “Haydi ama tüm yolu kapatmışsınız, kenara çekilin de geçelim!” diye seslendi. Birkaç kez tekrarlamasına rağmen öndeki aracın içindekiler istifini bozmadan oturuyordu. Yaklaşık 2-3 dakika bekledikten sonra bu sefer ben rikşanın arka kapısını açarak biraz daha gür bir sesle ve kırık Urducam ile “Haydi ama, açın yolu haydi, haydi!” diye bağırdım. Dakikalarca şoförün bağırmasını duymazlıktan gelen öndeki aracın içindeki bir kişi aniden dışarı çıktı. Sağa sola yalpalayarak yürüyordu. Şuurunun tam yerinde olmadığı hem adımlarının bozukluğundan hem de bir noktaya denkleştiremediği bakışlarından anlaşılıyordu. Büyük ihtimalle uyuşturucu bir maddenin etkisindeydi. Önünde durduğu evin kapısından içeri girdi, çok durmadan geri çıktı ve bize doğru yöneldi. Bizim rikşanın yanına geldiği zaman şoför “Haydi ama kenara çekil de biz geçelim!” diye yine meramını anlatırken gelen kişi rikşanın içinde üç kravatlı gömlekli yabancı olduğunu fark etti. Belki de bilerek bizi bekliyordu!

Şoförümüz bu adama Peştu dilinde bir şeyler anlatırken o birden ceketinin düğmelerini açtı ve elini ceketinin koynuna götürdü. İşte, o an bir şeylerin yolunda gitmediğini ve başımıza bir bela almış olabileceğimizi anladık. Çünkü adamın omzundan beline kadar çapraz şekilde dizilmiş onlarca merminin olduğu fişekliği fark ettik. Adam omzunun altındaki kılıftan tabancasını çıkardı. Şarjörü taktı ve tabancanın emniyetini açtı, bir ‘tak’ sesiyle mermiyi namluya verdi. Tüm bunlar olurken adam bir taraftan da bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Ancak hem Peştuca konuştuğundan hem de uyuşturucu bir maddenin etkisinde olduğundan ne dediği hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. 

‘Sizi Amerikalılar sizi, CIA ajanları sizi!’

Biz daha neler olduğunu anlamadan şoföre bağırarak bir şeyler söyledi. Şoför haricinde kendisine bağıran bir diğer kişi de ben olduğum için tabancanın namlusunu bana doğrulttu. Ben ve Ali Bey arkada, Mehmet Bey de önde şoförün yanındaydı. Vaziyetimizde bir değişiklik yap(a)madık, rikşada donakaldık ve hiç hareket edemedik. Adam bizim de anlayacağımız şekilde Urdu dilinde “Sizi Amerikalılar sizi, CIA ajanları sizi, utanmadan buralara kadar geliyorsunuz hem de bize bağırıyorsunuz. Ben şimdi size gösteririm, sizi burada tavuk gibi öldüreceğim ve bütün Amerika’ya bu ders olsun!” gibi şeyler söyledi. Bu sırada tabii ki namlu bana doğru doğrulmuş olduğundan o güne kadarki tüm hayatım bir anda gözümün önünden geçti ve “Acaba burada ölürsek şehit olur muyuz, demek ki hayatım buraya kadarmış!” dedim içimden. Bu sırada şoförümüz, “Hayır, bunlar Türk, şuradaki okuldan aldım. Bunlar hem de Müslüman, senin benim çocuğuma eğitim vermek için Türkiye’den gelmişler, yapma, etme!..” diye adama yalvarmaya başladı. O anda bizde tabii ‘çıt’ yok, sessizce olabilecekleri düşünüp durumu izliyoruz. 

Adam tabancanın namlusunu bir indiriyor bir bana doğrultuyordu. Derken ben de “Biz Müslümanız elhamdülillah, Türküz, Amerikalı değiliz, öğretmeniz…” falan derken yanımda oturan Rahmetli Ali Bey başladı Fatiha suresini okumaya. Sonra da bildiği diğer surelerden devam etti. Biz de ona eşlik ediyorduk, sırf adamı Müslüman olduğumuza ikna etmek için. Adam bizim sureleri okuduğumuzu görünce, “Aferin size! CIA’de güzel öğretmişler!” gibi şeyler söyledi ve bağırarak “Sizi burada öldüreceğim!” derken yine namluyu bize doğrulttu. Bu geçen sürede tabii ki rikşanın etrafına başka insanlar da doluştu ama pek kimsenin sesi çıkmıyordu. Yaklaşık beş dakika silahı bize doğrultmuş şekilde durdu. Sonunda bizim Müslüman olduğumuza kanaat getirdi. Yine yoldan geçen başka birinin “Bunlar Türk öğretmenler, yapma, etme!” demesi üzerine bizi bıraktı. Biz ayrılırken de “Sizi buralarda görürsem yaşatmam, bir daha gelmeyin buralara.” diye tehdit etti. Devamında arabasını yoldan çekti. 

‘Bunu yapanı bize gösterin, gerisini hallederiz’

Biz yolumuza devam ediyorduk ama ne yapacağımızı bilemiyorduk. Yarın sabah tekrar okula gelmemiz lazımdı. Önümüzdeki günler ve aylar sürekli aynı yoldan geçip okula gelip gitmemiz gerekiyordu. Genel müdürlükteki yetkililere yaşadıklarımızı anlattık. Hemen polise gitmemizi ve güvenlik tedbiri alınması için rica etmemizi söylediler. Ertesi sabah biraz da korku içinde okula tekrar geldik ve okulumuzda çalışan bir yerli memur arkadaşa olayı anlattık. Ağabeyine konudan bahsetmesini söyledik, çünkü bizim bulunduğumuz semtteki polis karakolunun amiriydi. Polis amiri, olayı öğrenince okula geldi ve heyecanlı bir şekilde, “Bunu yapanı bize gösterin, gerisini biz hallederiz. Siz de rahat bir şekilde okula gelip gidebilirsiniz, merak etmeyin.” dedi.

Ardından olay yerine gidip, o kişiyle ilgili detayları anlattık, arabasının durduğu yeri, girip çıktığı evi gösterdik. Ancak evi görünce karakol amirinin ifadeleri de biraz değişti ve aynen şöyle dedi: “Bu şehirde bizim karakol olarak dokunamayacağımız birkaç evden biri burası ne yazık ki!” Bizi öldürmekle tehdit eden kişinin kim olduğunu duyunca da “O kişi sizi vurmadıysa çok şanslısınız, normalde çok sorunlu biridir. Mümkün olduğunca başka yolları kullanın ve uğraşmayın bu insanlarla.” gibi sözler söyleyip ayrıldı. Biz polisten böyle bir cevap alınca çok şaşırmıştık ve biraz da korktuk. Karakol amiri de kendince haklıydı çünkü Peştunabad gibi bir yerde karakul polisinin tek başına silahlı bir mafya çetesi ile baş etmesi mümkün değildi. 

‘Kardeşimin tehditlerine rağmen devam ettiğinizi biliyorum’

Bu olayın üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti. Sabah okula geldiğimizde bizi durdurup öldürmekle tehdit eden kişinin evine asker tarafından operasyon yapıldığını ve bu kriminal işlere karışan ailenin bir çok üyesinin bir daha Pakistan’a dönmemek üzere Afganistan’a kaçtıklarını duyduk. Biz okula artık daha rahat gelip gitmeye başladık ve okullar açıldı. Bir gün sabah tüm öğrenciler derse girdikleri anda okulun dış kapısında bir hareketlilik yaşandı. Kapıdaki bekçi normalde kim gelirse gelsin kapıyı bize sormadan açmazdı. Özellikle de araçla gelenlerin içeriye girmesine izin vermiyorduk fakat kapı açıldı ve üç araçlık küçük bir konvoy girdi. Ellerinde kalaşnikof marka uzun namlulu silahlar olan yaklaşık 10 koruma arabalardan indi. Bu korumaların arasından bir arabanın kapısı daha açıldı ve bir adamla elinden tuttuğu beş yaşında bir kız çocuğu çıktı.

Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken baba ile kızı zaten odama gelip oturmuşlardı bile. Bu kişinin bir devlet yetkilisi olduğunu düşünerek “Hoşgeldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?” dedim. Kızın babası olduğunu sonradan anladığım kişi söz alarak şöyle dedi: “Ben sizi tanıyorum, ne zaman geldiniz, nerede kalıyorsunuz, ne tür bir eğitim veriyorsunuz, her şeyi biliyorum. Geçen haftalarda kardeşim ile bir tatsızlık yaşadığınızı da biliyorum. Onun tehditlerine rağmen eğitim için buraya gelmeye devam ettiğinizi de biliyorum. Ama artık kardeşim yok ve siz burada istediğiniz gibi rahatça yaşayabilirsiniz. Ayrıca çocuğumu da okula kayıt ettirmeye getirdim. Artık size emanet. Ama kızım okulda olduğu süre boyunca kapının dışında bir araçta korumaların beklemesini istiyorum.”  Kayıt işlemlerini yaptırdıktan sonra okuldan ayrıldı.

Bu adamın kızını okulumuza kayıt ettirmesinin sebeplerini tahmin etmeye çalışmıştık. Bize göre, okulumuzdaki eğitimin güzel olduğunu etraftan duymuştu, bizi çok iyi araştırmıştı ve galiba takip de ettirmişti. Ayrıca yakınlarda eğitimine güvenebileceği başka bir okul yoktu, çevredeki özel okullar hem evine uzak, hem de kendisine göre kaliteleri düşüktü. Böylece, “Sizi bir daha burada görürsem tavuk gibi öldüreceğim!” deyip tabancayla tehdit eden insanın yeğeni öğrencimiz, kardeşi de velimiz olmuştu.

Devam edecek…

***

On birinci Bölüm: Belucistan’ın dört bilinmeyenli denklemi ve çözüm arayışları

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.