Eğitimci Rüveyda Arslanhan, baba ocağı Türkiye ve yıllarını verdiği Pakistan’dan çok uzaklarda geçirdiği bayram sabahında hayalî bir yolculuğa çıktı. O hayalî yolculukta sahi ve doyasıya yaşanmış, şimdi burnunda tüten birbirinden güzel hatıralara uğradı. İşte Rüveyda Hanım’ın gördüğü, işittiği bayram tadındaki anlar…
Yaşanmışlıklarımda hayalen yolcuyum bu sabah.
20 Temmuz 2021. Kurban Bayramı. Manchester-İngiltere
Adettendi, bayram sabahı erken kalkardık, koşuşturmaca erken başlardı baba evimde. Kahvaltı çayla yapılmaz bayram tiridi yenirdi. Baklavanın şerbeti tazece dökülür, annemin özel tarifi limonata sabah taze taze sıkılırdı.
Babacığım yalnız giderdi bayram namazına, biz evin dört kızı ve annem o gelene kadar, arefe günü akşamına kadar süren dip-bucak temizliğe rağmen, evin yeniden bir tozunu alır, sofrayı hazır ederdik.
Çift çalardı babam zili, bilirdik onun geldiğini. Babamın eve gelişi sıradan günlerde bile bayramdı. Evde olan herkes kapıya koşar onu karşılardık. O bayram sabahlarının ilk bir kaç saatinde dünyanın cennetini hissederdim; hepimiz bir arada, huzurlu, muhabbetle dopdolu… Sonrasında ilk zille misafir trafiği başlar çoğu zaman raflarda temiz bardak-tabak kalmaz, geç saatlere kadar sürerdi.
Ve şimdi baba evimden kilometrelerce uzaktayım. Pakistan-Peşaver. Gurbette ilk bayramım. Yıl 2002. Şehirdeki tek Türk aileyiz. Fazla misafir beklemiyoruz ama olsun, hazırlıklar tam yapılmalı, usûl yerini bulmalı. Taze gelinim, bayram tiridi pişiremedim ama olsun, sofra özenli. Baklava yok ama olsun, başka tatlılar yaptım. Hem ilk şalvar kamizimi aldım, bayramlığım…
Ve nihayet çalan zil, okulda beraber çalıştığımız Saime Hanım. Heyecanla buyur ediyorum, o benim ilk misafirim. Elimde kolonya şeker, salonumuzda oturan Saime Hanım’ın tepesine dikiliyorum. Tebessüm edip yeni öğrendiğim cümlelerle bayramını kutluyorum. Eid Mubarak! Sanki biraz şaşırmış gibi bakıyor yüzüme, aslında daha çok kolonya şişesine. Bu şaşkınlığına pek aldırmadan elini işaret ediyorum, açıyor. Ben kolonyayı döküyorum. Diğer elimde şeker, şaşkınlıkla yüzüme bakan Saime Hanım’a “Bizde adettir, gelene kolonya ikram edilir, kolonyayı eline sürmelisin!” diyemeden, “Yok, hayır, sakın!” demeye kalmadan o avucundaki kolonyayı ağzına götürüyor… Neyse ki sonrasında ikramlarda problem yok.
İlerleyen vakitler… Onüç basamak gibi kalmış aklımda. Evin içinde üst kattaki tek oda ve mutfağı alt kattaki salona bağlayan bir iç merdiven var. Osman Bey’in yukarı odada misafirlerı var. Mutfaktan çıktım, odanın kapısını çaldım. Osman Bey odadan çıkarken ben elimdeki pembe tabakla çoktan merdiven başındaydım ve nasıl olduğunu hâlâ anlayamadığım bir şekilde kaydım, döndüm ve baş aşağı merdivenlerden yuvarlandım. Yuvarlanmak doğru ifade etmiyor aslında, adeta o onüç basamağı bütün bedenimle baş aşağı tık tık tık indim. En son başımı giriş kapısına çarptım ve durdum. Ve nasıl olduysa bu düşüş esnasında Osman Bey’in endişeyle kısılmış gözlerini, korkuyla kaldırdığı omuzlarını gördüm. Adeta ‘gel, bana bak’ demişim gibi onu çağırdım, merdivenlerin başında bıraktım, döndüm ve düştüm. Osman Bey koşup düşmeden(!) indi aşağı, beni kaldırmaya çalışırken aslında ‘bir yerlerim kırılmamış olsa’ temennisi geçiyordu içimden ama dilimden “Osman, tabağımız kırıldı!” sözleri döküldü ilk. Buraya bir kahkaha imojisi koyabilirim şimdilerde ama o zaman komik değildi. Hala hayret ederim o korkunç düşüş sonrası ciddi bir yaralanmanın bile olmayışına.
Sonrasında Osman Bey’e o ‘gözgöze düşüş anını’ sordum. “Ne geçiyordu aklından?” dedim, ben o merdivenleri öyle tek tek inerken(!)? “Artık bir dursa! diyordum dedi, artık bir dursa.” Bir emoji de buraya..
Ve işte şimdi bambaşka bir diyarın ilk bayramlarından birinin sabahında yazıyorum. Tam 20 yıl geçti o bayramın üzerinden. Pakistan bayramları daha sonraları değişti, çok renklendi: İslamabad’da desen desen kına oldu, kızların şıkır şıkır bindileri, gözlerinde sürmeler oldu; Türk çocukları için yaptığımız ‘gurbette bayram’ programları, el öpmeye gittiğimiz N. Ablamız, bahçesinde bize çay ve chana chaat ikram eden aziz ev sahiplerimiz Naseem Teyze ve Zia Amca oldu.
Khairpur Mirs’de günler öncesinden başlayan hazırlıklar, pazarlığı yapılan kurbanlıklar oldu; poşet poşet hazırlanan etler, okulumuzun kapısında uzun kuyruklar, minnetle gülümseyen ve teşekkür eden yüzler oldu. Dağıtımın bittiği günde yorgunluğumuzu atmak için Rajab Bhai’nin getirttiği Kavali ekibi ve enfes müziği, Fida Sahab’ın bayram hediyesi ajraklar, şallar oldu. Farhat Baji’nin evinde shami kabab, pakora; kurdelelerle süsleyip, 8B sınıfına dağıttığım taze rupiler oldu.
Quetta’da chand raatta atılan çata patlar, çocukların binip gezdiği develer oldu; Türkiye’de tattığı baklavayı her bayramda bizde yemekten memnun Pervaz Sahab ve ailesi, ismini şimdilerde kendileri incinmesin diye yazamadığım öğretmen dostlarımın getirdiği choorrhiler, eidiler oldu.
Çok sürmedi zaten sonralarda ben Pakistan oldum…
No Comment.