Eğitimci Taner Koçyiğit, Kurban Bayramı ile ilgili hatıralarını anlatmaya devam ediyor. Bu bölümde, kurban kesimi ve ihtiyaç sahiplerine et dağıtımı sırasında yaşanan ilginç olayları yazdı.
On dokuzuncu Bölüm:
Kurban eti dağıtımları sırasında bir de dünyanın dört bir tarafından gelen misafirlerle ilgilenme ve onları memnun etme sorumluluğu vardı üzerimizde. Tüm bu işlerin koordineli şekilde yapılabilmesi için haftalar öncesinden kurban toplantıları yapılırdı. Gelen misafirler için otobüsler kiralanır, iş adamları veya devlet erkanından insanlarla ziyaretler organize edilir ve kurban eti dağıtımında bizzat bulunmaları sağlanırdı. Bazı misafirlerimiz kendi kurbanlarını kendileri kesmek, kimisi de kurbanı kesilirken mutlaka yanında bulunmak isterdi. Pakistan’daki ihtiyaç sahiplerine kurbanlarını gönderen ama bizzat gelemeyen hayırseverler de olurdu. Bu kişiler için tüm kurbanlık hayvanlar kesilmeden isimlerin okunması ve kesim anı videoya çekilirdi. Kaydedilen videolar kurbanları bağışlayanlara gönderilirdi.
Özellikle İslampura’daki okulumuzun etrafında çoğunlukla düşük gelirli insanlar yaşıyordu. Bizler öncelikli olarak velilerimiz aracılığıyla komşularımıza et ulaştırmak için kupon dağıtırdık ama bayram günü ‘iki saat uzaklıktan geliyorum’ diyen birçok kişiyi de görüyorduk. Bayram namazı kılındıktan sonra ciddi bir izdiham oluyordu okulun önünde, çünkü kuponu olanların yanında olmayan yüzlerce insan da et dağıtıldığını görüp ‘elbet bizi de boş çevirmezler’ diyerek sıraya girerdi.
Yüzlerce insan demir kapıyı kırıp içeriye koştu
Kupon işlerine bakan arkadaşlar bazen sıradaki karışıklıkları çözemezdi ve asayişi sağlaması için orada hazır bekleyen polisleri yardıma çağırmak zorunda kalırdı. Bu emniyetten yardım alma uygulaması sonraki yıllarda mutad hale gelmişti. Fakat gelen birkaç polisin dahi baş etmekte zorlandığı birçok olay olduğunu da hatırlıyorum. Özellikle bir keresinde okulun dış kapısına aşırı yüklenme olunca büyük demir kapı kırılmış ve yüzlerce insan hızla içerdeki et poşetlerine doğru yönelmişti. O an kapıya en yakın noktada ben ve birkaç arkadaş vardık ve ne yapacağımızı şaşırmış vaziyette birbirimize bakıyorduk. Çünkü yüzlerce insan kapıyı kırmış ve üstümüze doğru geliyordu. Milisaniyeler içinde karar verip bir şeyler yapmamız ve gelenlerin etlere ulaşmasını engellememiz gerekiyordu. Tam bu sırada kesilen bir ineğin kuyruğunun hemen önümde durduğunu gördüm. Anında kuyruğu kaptım ve adeta bir kılıç gibi sallayarak ve bir yandan da bağırarak üstümüze gelen yüzlerce insana doğru koştum. Beni elimdeki kuyrukla görenlerin hepsi sanki az önce kapıyı kırıp girenler kendileri değilmiş gibi geri çekildi ve dışarıda tekrar sessizce sıra yapmaya başladı.
Yine İslampura’da bayram öncesi dağıttığımız kuponların fotokopisini çektirip gelenler olduğunu, hatta matbaada kupon basıp et sırasında kuponu olmayanlara satan birisini de yakalamak için uğraştığımızı hatırlıyorum. Aslında sırada bekleyen ama kuponu olmayanlara akşam üzeri mutlaka elimizde kalan etlerden veya ayaklardan verir kimseyi boş çevirmemek için gayret ederdik. Genellikle sırada kimse kalmayıncaya kadar beklerdik ve kuponu olmayanlar da mutlaka et alır giderdi.
Kurbanlıklardan biri oturdu gün boyu kalkmadı
Her bayramda olduğu gibi İslampura’daki Kurban Bayramı programları sırasında da kaçan inekler olurdu, hatta bir arkadaşımız “Birisi kaçmazsa bayram eksik kalır!” demişti. Okulun etrafı duvarlarla örülü olduğu için inekler dışarı kaçamazdı ama bir keresinde büyük bir inek okul binasına kaçmış, hemen tüm sınıflara girmiş ve arkasında bayağı pislik ve dağınıklık bırakarak diğer kapıdan çıkmıştı.
Bu güzel kurban bayramı günlerinde yıllar geçtikten sonra hatırlayınca yüzümüzü gülümseten böyle onlarca hatıramız oldu. Örneğin, bir keresinde kurbanlıklar kamyonlarla İslampura’daki okulumuzun bahçesine getiriliyordu. Burada kurduğumuz toprak düzenekle hayvanları kamyondan indirip kesim yerine götürüyorduk. İçinde 12 kurbanlık bulunan bir kamyon gelmişti, her zamanki gibi tüm hayvanları indirdik ama biri araçtan iner inmez yere oturdu ve kalkmadı. Sanki ‘kalkmazsam kesilmekten kurtulurum’ diye düşünür gibiydi. ‘Kaldırıp götürelim’ veya ‘zorlayalım’ diyenler oldu ama fıkhen kurbanlıkların kesileceği yere kadar kendileri gitmesi gerektiği için o gün kurban edemedik. Gece kasaplar dinlenmeye geçince hayvan birden canlandı ve ayağa kalkıp gezmeye başladı. Biz de bu kurbanlığa bir isim koyduk ve gece yemesi için güzelinden saman aldık, su verdik, sabaha kadar başında nöbet tuttuk. Ertesi gün bu kurbanlık kesim başlamasına yakın yine oturdu kalkmıyordu ama bu sefer kesim alanında olduğu için kasapların elinden kurtulamadı!
Sayının binleri geçeceğinden habersizdik
Kurban bayramlarında dört gün duraksamadan çalıştığımız ve yeterince dinlenme imkanı bulamadığımız için bedenen çok yorulurduk. Eve döndükten sonra bir gün neredeyse yerimizde kalkamaz, mutlaka dinlenme ihtiyacı hissederdik. İslampura’da geçirdiğimiz her Kurban Bayramı’nda yaklaşık 500 büyükbaş kurbanlık kesilir ve dağıtılırdı. Biz Kuetta’da iken bu kadar kurbanlık hayvan bulmak çok zor olduğundan bu rakam bana başta çok yüksek geliyordu. Dünyanın dört bir yanından gelen kurbanların sayıları her geçen sene artıyordu. Ben 500’lü rakamları çok buluyordum. Bayramın ilk gününde “Nasıl bitireceğiz bu hayvanların hepsini?” diye arkadaşlarla konuşuyorduk. Ancak her geçen yıl bu sayının binleri geçeceğinden habersizdik.
Devam edecek…
***
On sekizinci Bölüm: PakTürk öğretmenleri için Kurban Bayramı demek…
No Comment.