İngilizce öğretmeni Fatma Öksüzer (2): Pakistan hayalim yarım kaldı

Dürr-i Şehvar Sultan’ın İstanbul’dan Haydarâbâd’a uzanan yolculuğu (1)
Ağustos 10, 2021
Lahor’da ilk PakTürk Okulu’nun açılışı
Ağustos 12, 2021

İngilizce öğretmeni Fatma Öksüzer (2): Pakistan hayalim yarım kaldı

Fatma Öksüzer, öğrencileri ile bir arada.

PakTürk Okulları İngilizce öğretmeni Fatma Öksüzer, röportajımızın bu bölümünde Pakistan’dan ayrılış sürecini, o dönemde yaşadıkları sıkıntıyı ve şu anda hayatını nerede, nasıl devam ettirdiğini, neler hissettiğini anlatıyor.

-Sizin gözünüzde Pakistan nasıl bir ülke? İnsanları, kültürü, yemekleri vb. sizi etkileyen tarafları neler?

Pakistan çok renkli, çok güzel bir ülke. İnsanları mütevazı, misafirperver, çok iyi ve cömert. Hayatımda onlar kadar cömert insanlar görmedim. Allah onlara bunu lütfetmiş. Yemekleriyle, düğünleriyle, danslarıyla, farklı kıyafetleri ve takılarıyla, pazarlarıyla çok güzel bir kültür. Kızım bileziklerini çok severdi. Bizim için bir cennetti. Gidilip görülecek çok şeyi var. Gerçekten benim hâlâ hayalim Pakistan’da gidip göremediğim yerleri gezmek.

Orada her gün yeni bir şey öğrenirdik. Sevindiğimiz, gözlerimizin parladığı bir yerdi. Eşim burada bir gün Pakistan usulü bir yemek yapmıştı. Çok beğenmişti çocuklar. Buralarda şanslıyız, Pakistan yemekleri bulabiliyoruz. Eşim de malzemelerini buldukça yapar. Yemek konusunda benden daha iyi ve meraklı. Pakistan yemekleri direk bizi oraya götürüyor sanki. Hint marketlerde o baharatların kokusunu duyunca Pakistan’a gitmiş gibi oluyoruz. Pakistanlı birini görünce memleketten birini görmüşüz gibi mutlu oluyoruz. Pakistan’daki İngilizce aksanına alışıncaya kadar 3-5 ay zorlanmıştım. Buraya gelince de buradaki aksan zorladı. Markette Pakistan aksanıyla konuşan birini duyunca hemen tanışmak istemiştim.

Golkappa diye bir yemek var. Bir arkadaşım fotoğrafını paylaşmış. ‘Olsa da yesek’ dedim görünce. Çok acıydı ama alışmıştık, çok seviyorduk. İlk 6 ay ağlaya ağlaya yediğimiz yemekleri şimdi arıyoruz. Çocuklarım her sabah dutpati (sütlü çay) parata (yağlı katmer gibi bir hamur işi) yemeden okula gitmezdi. Okulda bebek odasında bakıcı teyzelerle beraber yerlerdi. Burada bile hala istiyorlar, yapıyorum. Unutmuyorlar Pakistan’ı. Sürekli evimizde, dilimizde, soframızda Pakistan var.

-15 Temmuz sonrası Hizmet Hareketi’ne yönelik Türkiye’deki baskıların oradaki yansımaları nasıl oldu? Neler yaşadınız?

Biz ilk başta fazla hissetmedik çünkü devlet yöneticileri bize “Sıkıntı yok, rahat olun, işinize devam edin” diyorlardı. 2016-2017 eğitim döneminde hem okula hem rehberlik faaliyetlerine aynen devam ettik. Son zamana kadar sıkıntı yaşamadık. Bir gün ilk defa okula gitmedim, hasta olmuştum, izin aldım, evde kaldım. Annem aradı, “Kızım TV’lerde alt yazı geçiyor, ‘Pakistan’daki Türk öğretmenler ülkeden çıkarılacak, okullar kapatılacak’ deniyor.” dedi. Benim hiçbir şeyden haberim yok tabi. “Öyle şey mi olur, biz devam ediyoruz, sıkıntı yok.” diyorum. “Öyle bile olsa hastayım, evden çıkamıyorum, ülkeden nasıl çıkacağım.” diye espri yapıyorum anneme.

Fakat bir saat sonra rehber hocamız Ayşegül Hanım geldi. 3 gün içinde ülkeyi terk etme kararı çıktığını söyledi. Her şey yolunda giderken birden bu söylendi. Birden hayatımız altüst oldu. Nereye nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. Herkes kendine bir çözüm bulmaya çalışıyor.

BU, BABAMIN ‘KIZ KARDEŞİNE’ GÖNDERDİĞİ BİR YARDIM

Ertesi gün okula gittim. Sadece 1 yıl derslerine girdiğim öğrencilerim ağlıyor, ben ağlıyorum. Derse girdim ama ders anlatacak halim yok. O üç gün ağlayarak geçti. Eve gidiyoruz eşya satıyoruz. Veliler ve yerli öğretmen arkadaşlar yatağından çarşafından tabağına kadar (yardımcı olmak niyetiyle) sattığımız eşyaları alıyor. Velilerimiz, öğrencilerimiz çok destek oldular. Kimisinin de kendi durumu zaten iyi değil, bir şey almaya gelmemiş ama meyve, pilav getirmiş. Sadece bize değil diğer öğretmen arkadaşlara da böyle destek oldular. Çocukların oyuncaklarına kadar dağıttık. Kızım eski bir oyuncağını birisi alırken görmüş. Dünyası başına yıkıldı adeta. “Oyuncağımı da mı aldılar” diyerek o kadar çok ağladı ki. O ağlarken babasıyla ben de ağlamaya başladık. Eşim “Kızım ben sana daha iyisini alacağım” diyordu ağlayarak. Evde veliler de vardı. Bizi görünce onlar da ağlamaya başladı. O gün bir eski oyuncağa ağladık hepimiz kızımla birlikte. O kadar etkilenmiştik ki, küçük de olsa, eski de olsa çocuğun dünyasından bir parçaydı.

Fatma Hanım’ın oyuncak bebeği satıldığı için çok ağlayan kızı Bahar.

İhtiyaçları olmadığı halde sırf bize yardımcı olmak için alıyorlardı eşyalarımızı. Çevrelerine, akrabalarına duyuruyordu almaları için. Eşimin öğrencisinin velisi vardı. Beraber evlerine ziyarete gitmiştik. Bir defa gördüğüm bir insan. Bana bileziğini getirmiş. Ben ağlıyorum ‘hayır almam’ diye, o diyor ‘alacaksın.’ Bir saate yakın böyle cedelleştik. Dominant karakterli bir kadındı. En sonunda “Ben senden büyüğüm alacaksın bunu” dedi, fırlattı önüme bileziği. “Eşim izin vermez, kabul edemem.” diyorum ama nafile. “Siz zor durumdasınız, nereye gideceğiniz belli değil.” diyor ısrarla. Yine bir öğrencimin babası çocukla para göndermiş zarfın içinde. Almadım, ‘Kabul edemem.” dedim. Çocuk diyor ki “Bu babamın ‘kız kardeşine’ gönderdiği bir yardım..” ☹

Ben belki çok derin bağlar kuramadım, yeni gelmişim çok sık görüşemedim, bana göre yeterince rehberlik yapamadım ama insanlar bu kadarla bile değer veriyordu.

-O 3 günün sonunda çıktınız mı?

Bize ilk olarak Kenya’ya gidebileceğimiz söylendi. Sıcak ülkeye göre bavul hazırladım. Sonra ‘Avrupa da olabilir’ dendi. Bu sefer soğuk iklime uygun bir bavul hazırlamaya çalıştım. Her şey her an değişiyordu. 3 günün sonunda sürenin uzatılması için Birleşmiş Milletler’e başvurmaya gittik. 1 yıllık BM’nin koruma kararı çıktı fakat biz yine de her an gitmeye hazır yaşıyorduk. Elden çıkardığımız eşyaların yerine çok zaruret olmadıkça yenisini almıyorduk. Bu psikoloji içindeydik. Yerleşemiyorduk da, gidemiyorduk da. Karar veremiyorduk hiçbir şeye. Arada giden arkadaşlar oluyordu. Onların evini, eşyalarını sonradan biz topluyorduk.

Sonra ‘Kaçmaz ailesinin kaçırılması’ olayı oldu. Bize de haber geldi evlerimizden çıkmamız için. Zaruri eşyalarımızı alıp evden çıktık ama nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Tarla içinde bir evde 30 kadar aile bir araya geldik. Ağlayanlar, dua edenler, istişare edenler… Herkes bir şey yapıyor. O kalabalıkta uyumak mümkün değildi. Sabah namazlarını kılıp oradan çıkmamız gerektiği söylendi. Sabahın 5’inde velilerimizi aradık. “Buyrun gelin” dediler, başka bir aileyi de alıp beraber gittik. 3 gün sonra başka velimize geçtik. Böyle geçen bir haftadan sonra evimize döndük. ‘Belki sorunlar çözülür, gitmemiz gerekmez’ diye bekliyor herkes. Kızımın pasaport süresi bitiyordu. Başka yere gitmek istemesek de mecburduk. Çıkma kararını kendimiz vermemiz vicdanen rahatsız ediyordu.  Ama nihayetinde 1 Ekim 2017’de çıktık ve Afrika’ya geldik.

YAPACAK ÇOK ŞEYİMİZ VARDI, ALLAH BİR ŞEKİLDE TAMAMLATACAKTIR

Fatma Hanım ve öğrencileri bir tekne gezisinde.

Fakat bu sefer de ailem artık Türkiye’ye dönmemizi istiyordu. Olanlara çok üzüldüler. Köyde hizmet insanlarına yönelik atılan her türlü iftirayı duyuyorlardı. ‘Keşke okutmasaydım da dizimin dibinde kalsaymış’ demiş babam. Çok üzüldüm bunları duyunca. “Artık razı değilim dön. Vatan haini olmaktansa gözümün önünde hapiste ol razıyım!” diyordu annem. Basireti bağlanmıştı adeta. “Eşin gelmiyorsa bırak gel.” diyordu. Bunları duymak da çok üzücüydü. Annem bunları söyleyecek bir insan değildi. Ama çevrenin tesiri ve medyada yapılan olumsuz propaganda onları da etkiliyordu.

-Sağlık sorunları olan bir çocukla Pakistan gibi zor bir coğrafyaya öğretmenlik yapmak için gittiniz ama kısa sürede ayrılmak zorunda kaldınız. Hayallerinizin yarım kaldığını söyleyebilir miyiz?

Yarım kalan, içimize oturan, öğretmenlik yapamamak. Yine elimden geldiğince burada da çevremle ilgileniyorum ama öğretmenlik hayalim yarım kaldı. Daha da kendimi geliştirmiş, aşkla, şevkle, susamış olarak devam etmek istiyorum.

Çocuğum oraya giderken hasta değildi, iyileşmişti ama gelişiminin nasıl olacağı belli değildi. Ayrıca Pakistan da Afganistan da benim için zor yerler değildi. Pakistan gördüğüm en güzel yerlerden biriydi. Yeşili, doğası, insanı, kültürüyle çok güzel bir yerdi. İnşallah tekrar gitmek nasip olur. Orada yaşamak olmasa bile gezip görmek için gitmek isterim.

Ben orada sadece 1 yıl öğretmenlik yapabildim. İnsan farklı bir ülkeye gidince zaten ancak o sürede alışabiliyor. Gidince 3 gün sonra okula başlamıştım. İnsan alıştıkça seviyor, sevdikçe alışıyor. İlk bir yıl zaten böyle geçti. Sonrasında yaşadığımız sıkıntılar ve ayrılmak zorunda kalışımız ile elbette hayallerimiz yarım kaldı. İnsanın kendi isteğiyle değil de başkasının zorlamasıyla ayrılması ile içinde bir şeyler yarım kalıyor. Yapacak çok şeyimiz vardı ama Rabbim bu kadar nasip etti. Belki böylesi daha hayırlıydı, bilmiyoruz. Hala görüştüğüm öğrencilerim var. Öğretmen arkadaşlarımız çok iyiydi. Çok zaman geçirmemiş olsak bile hala arayıp soranlar var. Yarım kalmış olsa bile Rabbim bir şekilde tamamlattıracaktır. Buna inanıyorum.

KENDİMİZİ HİÇBİR ZAMAN ‘YABANCI, FAZLALIK’ HİSSETTİRMEDİLER

Öğretmenlikten başka bir şey yoktu hayatımda. Peygamber mesleğiydi bizim için. Sanki onu yapmadan nefes alamayacak gibiydik, ki son 3 yıldır öyle hissediyorum. Hamileyken, lohusayken, çocuğum hastayken hep çalıştım. Yani hizmet ettim. Şu an çocuklarım büyüdü. Biri 7, biri 10 yaşında. Tam hizmet edeceğim, doya doya öğretmenlik yapacağım zaman evde kalmak, yarım kalan şey bu işte.. Rabbimin takdiri şimdilik böyle ama hala bir okulun yanından geçsem, çocukların okuluna gitsem, sanki oranın öğretmeniymişim gibi hissediyorum, sonra bakıyorum ki değilim. Boğazım düğümleniyor, gözlerim yaşarıyor. Değişik bir duygu.

Her sabah kızımı kreşe, oğlumu bebek odasına bırakmanın telaşını yaşardım. Onlar da gitmemek için ağlardı. O telaşı bile özledim. Çocukları bırakınca sabah törenine inerdim. Tüm okul güne Kur’an-ı Kerim okunarak başlardı. Sonra millî marşlar okunurdu. Onun verdiği gurur ayrı bir şeydi.

Fatma öğretmenin bir öğrencisi için hazırladığı doğum günü masası.

-“Pakistan’dan bende kalan” diyerek bir cümleye başlasanız nasıl tamamlanırdı?

O kültür zenginliğini görmek çok güzeldi. Orada yüksek makam veya meslek sahibi insanlar da çok mütevazı, sıcak davranır herkese. Her yerde görmediğimiz bir şey. Ev sahibimiz çok hoş, elit, mütevazı insanlardı. Yemek getirirdi, oturup sohbet ederdik, dertleşirdik. Orada insanlarla ilişki kurarken hiçbir zaman tereddüt etmedik. Yanlış anlar mı, kızar mı diye düşünmedik. Rahattık. Onlar bizden, biz onlardan gibiydik. Kendimizi hiçbir zaman yabancı, fazlalık hissettirmediler. Oradaki dostlukların devam etmesi çok güzel. Pakistan’dan bende kalan en güzel şey öğrencilerimiz. Bir öğrencim İslamabad’da üniversitede, diğeri İngiltere’de okuyor. Onların bulunduğu yeri görmek beni mutlu ediyor.

Öğrencileri mutlu ettikçe mutlu oluyorduk. Onlara hizmet ettikçe var oluyorduk. Bu apayrı bir duygu ve düşünce, apayrı bir mutluluk kaynağıymış meğer. Bize göre çok küçük bir şey yapsak bile onların dünyasında çok önemli karşılık buluyordu. Ve bu yüzden bizi gözlerinde büyütüyorlardı. Dışarı çıkınca onlara bir şeyler alsam kendime almamış olsam hemen fark ediyorlardı. Ne anlatsam gözümün içine bakar, can kulağıyla dinlerlerdi. İnsan bunları görünce kendini değerli hissediyor. Hizmet için vardık, hizmet olsun diye oradaydık. Ama onlar mı bize hizmet ediyordu, biz mi onlara, belli değildi. Onlar bize iyi geliyormuş aslında.

-Şu anda hayatınızı nasıl devam ettiriyorsunuz?

Son 3,5 yılımın her gününü öğretmenliği, öğrencilerimi özleyerek devam ettirmeye çalışıyorum. Evdeyim, çalışmıyorum. Sanki nefes alma kaynağım okulmuş gibi, insan kaybedince daha iyi anlıyor kıymetini. Öğretmenlikmiş mutluluk kaynağım. Bunları o kadar derin hissettim ki. İlk bir yıl özellikle çok ağladım, öğretmenlik yapabilmek için çırpındım durdum. Rabbim üniversiteden hemen sonra bana öğretmenliği lütfetmişti ama hayatta öğretmen olamamak diye bir şey de varmış. Çok enteresan bir duygu. ‘Ben ev hanımı değilim, öğretmenim’ diyorum ama öğretmenlik yapamıyorum. Kolum kanadım kırılmış gibiyim. Artık biraz alıştım. Gönüllü öğretmenlik yaptığım platformlar var. İngilizce öğretiyorum online kanallarda. Bu bile beni o kadar motive ediyor ki.

ÖĞRENCİLERİMLE PARKTA OTURUP SOHBET ETMEYİ ÖZLEDİM

Eşim beni meşgul edebilecek işler bulmaya çalıştı. Kermeslere katıldım, Türk kahvaltısı baklavası vs. Türk kültürüne ait şeyler yaptım. Ama hiçbir şey bana öğretmenlik kadar tatlı, güzel gelmedi. Hepsini de yarım bıraktım. Çünkü bizim öğretmenlikte maksadımız sadece para kazanmak değil. Bu mesleği seçerken Peygamber mesleği diye seçtiğim için onun yerine hiçbir şey koyamadım henüz.

Fatma Öksüzer, öğrencileri ile bir gezide.

Dünyanın en güzel yerine de gitsem-ki burası öyle bir yer- kendimi işe yarar hissetmediğim, bir öğrencinin derdine derman olamadığım için kendimi ‘işe yaramaz’ gördüm. Öğretmenlikmiş bana kendimi değerli hissettiren.

Bu ülke daha güzel, zengin bir ülke olsa da Pakistan gibi kendimi rahat hissettiğim bir yer değil. Mutlu olduğum, rahatça istediğim yere gittiğim, rahatça konuştuğum, görüşebildiğim düşünebildiğim bir yer değil. İstediğim yerde yürüyebilmeyi, taksiye binip istediğim yere gidebilmeyi çok özledim. Öğrencilerle veya ablalarla gecelere kadar parkta oturup sohbet edebilmenin rahatlığını; çekinmeden, korkmadan yaşayabilmeyi özledim.

Afganistan ve Pakistan’da yaşamış bir insan olarak ben güvensiz ülkenin ne olduğunu bilmiyordum. Bu ülke oralara göre bence daha güvensiz. Burada onu hissettim. Bu ülkede yürüme mekanı yok mesela, herkes arabasında gidiyor. Buraya geldiğimde kardeşim “Nihayet adamakıllı düzgün bir yere gittin” demişti. Ben de ona “Pakistan benim için buradan bin kat daha güzeldi. Ben Pakistan’ı çok özledim.” dedim.

Pakistan’da normal insanlardan zarar gelmeyeceğini bilirdik. İnsanlar fakir olsa da Allah korkusu vardı. Burada çocukları sürekli ‘sakın elimi bırakma’ diye uyarmak zorundayız. Çünkü buralarda çocuk kaçırma olayları çok fazla. Çocuklar Pakistan’da daha rahat büyümüştü. Dilencilerle, fakir insanlarla dolu pazarlarda bile çocukları bu kadar koruma ihtiyacı duymazdık. Burada bir keresinde ben ‘elimi bırakma’ diye ısrarla söylediğimde kızım, “Öyleyse biz buraya niye geldik!” demişti, hiç unutamıyorum. Buralarda akşam 5’ten sonra her yer kapalı. Pakistan’da gece yarısına kadar dışarda olabilirdik. Beraber iftarlar, hatimli teravihler vs. çok güzeldi. O güven, rahatlık duygusu ayrı bir şeymiş.

Son.

***

Birinci Bölüm: İngilizce öğretmeni Fatma Öksüzer (1): Türkçe Olimpiyatları’nda izlediğim o çocuklara öğretmen olmak istedim

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.