Eğitim gönüllüsü Sevda Arslan (3): Çocuklarım Pakistan’la bağlarının sürmesini istiyor, kızım oranın vatandaşı olmayı düşünüyor

Eğitim gönüllüsü Sevda Arslan (2): Pakistan’a yine gitsek ailece Peşaver’de yaşamak isteriz
Ekim 5, 2021
Pakistan’ın acı günü: 5,9’luk depremde 20 kişi hayatını kaybetti
Ekim 7, 2021

Eğitim gönüllüsü Sevda Arslan (3): Çocuklarım Pakistan’la bağlarının sürmesini istiyor, kızım oranın vatandaşı olmayı düşünüyor

Sevda Arslan ve çocukları Bahadır, Ayşe Selma ve Ömer Cemal (ortada).

Pakistan’da 13 yıl yaşayan, 3 çocuğunu orada büyüten Sevda Arslan, röportajımızın son bölümünde ülkeden ayrılma sürecini ve ailece bundan nasıl etkilendiklerini anlatıyor. Hatıraları paylaşmanın önemine de dikkat çeken Arslan “Burada paylaşılan hatıraların dünyanın herhangi bir yerinde yaşamak, gönüllü faaliyetlerde bulunmak isteyenler için ön hazırlık gibi olduğunu düşünüyorum.” diyor.

-Pakistan’dan ayrılma sürecinde neler yaşadınız?

Her şey çok çabuk oldu. Kurumlarımızın Türk çalışanlarının vizelerinin uzatılmasının beklendiği günlerdi. Peşaver’de çok güzel geçen kültür festivalimizin ardından, yani çok güzel şeyler olurken, ülkeden ayrılmamızla sonuçlanacak kriz baş gösterdi. Kermesler ve ‘Cooking Classes’ gibi etkinliklerimiz halk ile bizi öyle kenetlemişti ki, sıkıntılar başladığında hep yanımızdaydılar. Gitmemizi durdurabilmek adına ellerinden geleni yaptılar. Etkinliklerimize katılanların arasında şehrin önde gelenlerinin eşleri de bulunuyordu. Çok çabaladılar ülkede kalabilmemiz için. Resmi makamlara başvurdular. Bir anda resmi makamlar tarafından 3 gün içinde ülkeyi terketmemiz istendi. Çok üzülüyorduk. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu makamlarına yapılan başvuruların sonucunda krizden etkilenen tüm eğitimcilere ve aile fertlerine bir yıl süreli sığınmacı koruma belgeleri verdiler. O günlerde Peşaverli dostlarımız kendi aralarında bir grup kurmuşlar, cenaze evine yemek gönderir gibi birkaç hafta evlerimize yemek getirdiler. Bundan o kadar etkilendik ki…

Gelen Pakistanlı dostlarımızın evimizden ayrılmasından sonra etrafı toplarken bir torba buldum, içinde altın gerdanlık vb. takılar vardı. Artık okulda çalışamadığımızdan dolayı maaşımız yok diye gizlice bırakmışlar. Ben de bırakanın kim olduğunu tahmin ettim. Evine götürüp ısrarla iade ettim. Çocuklarımız okula devam ediyordu. Öğretmenleri ufak ufak paralar toplayıp çocukların ceplerine koymuşlar ve ben daha yeni öğreniyorum. “Anne İ. teyze bize hep harçlık verirdi” diyor kızım. O zaman söylememiş, şimdi söylüyor.

Kaçmaz ailesinin kaçırılma hadisesi bizi de tedirgin etti. Çocuklarımızın pasaport süreleri de bitmek üzereydi. 2018’de bir anda karar verdik. Kimseye de söyleyemedik. Birçok dostumuzla vedalaşamadan ayrılmak zorunda kaldık. Zor oldu.

-Çocuklarınızın dünyasında Pakistan’ın nasıl bir yeri var?

İlk oğlum Bahadır Pakistan’a geldiğinde yeni doğmuştu. Kızım Ayşe Selma ve küçük oğlum Ömer Cemal Pakistan’da doğdu. Şu anda çocuklarımın en büyük hayali tekrar Pakistan’a gitmek. Geçenlerde kızım “18 yaşımdan sonra gitsem Pakistan vatandaşı olsam, ne dersin?” dedi. İlk sorunca ‘gerek yok’ dedim ama acaba yanlış bir şey mi yaptım diye düşünüyorum. O bağın sürmesini istiyor belki de. 13 yıl yaşadık Pakistan’da. Çocuklar orada büyüdüler. Kendilerini Pakistanlı hissediyorlar, çünkü çocukluk hatıraları orada.

Kızım diyor ki, “Bir gün okula giderken kalemimi unutmuştum. Sınıfta bir çocuğun kurşun kalemini kırıp yarısını aldım. O fark etti ama sesini çıkarmadı. Bir süre sonra evdeki kurşun kalemleri götürüp bütün sınıfa dağıttım, ona kalemi verebilmek için. İtiraf edemedim. Haram olduğunu da biliyorum.” Ben de hatırlıyorum, evde bir deste kalem vardı. “Anne ben bunları arkadaşlarıma dağıtabilir miyim?” diye istemişti.

EVİMİZDE PAKİSTAN’IN KONUŞULMADIĞI GÜN YOK

“Pakistanlı olmak istiyoruz o yemekleri yemek için. Bize her gün Pakistan yemekleri yap.” derlerdi. Meğer çocuklar okulda birbirleriyle öğle yemeklerini değiştiriyorlarmış. Bizim Türk yemekleri baharatsız. “Hiç tadı tuzu yok anne, keşke biz de Pakistanlı olsaydık!” diyordu çocuklar. Pakistanlı çocuklar da bizim yemeklerimizi merak ettikleri için, bazen de benim çocuklarımı kıramadıklarından olsa gerek, yemekleri değişiyorlarmış. Pakistanlı çocuklar geldiklerinde bizim evlerimizde yemek yiyorlardı ama hiç mırın-kırın etmiyorlardı. Eminim onlara da bizim yemekleri yemek çok zor geliyordur. Yavan geliyordur. Şimdi çocuklar da ben de Türk usulü beyaz pilavı çok anlamsız buluyoruz. Hâlâ haftada 1-2 defa Pakistan yemeği yapıyoruz.

-Pakistan’da son dönemde yaşadığınız sıkıntılar çocukları nasıl etkiledi?

Çok ağladılar ayrılırken. Uçak yolculuğu hep ağlayarak geçti. Hatta Afrika’dan ayrılırken “Bu sefer vedalaşacağız, değil mi?” dediler, çünkü en çok da vedalaşamadan ayrılmak onları etkiledi. “Gideceğimiz ülkenin ‘president’ı (başkan) nasıl biri?” diye soruyorlardı. Nereye gitseler hep Pakistan’a dönme isteği var çocuklarda. Artık gidemeyeceğimizi kabullenemiyorlar. Biz olmasak da onlar gitmek istiyor. Bahadır’ın Afrika’da bir öğretmeni Pakistanlıydı. Ona çok iyi geldi. Nereye gitsek arkadaşlarını Pakistanlılardan seçtiler. Bahadır çok güzel Pakistan İngilizcesi taklidi yapıyor. Burada da okula başlarken, ‘Acaba sınıfta Pakistanlı var mıdır?’ diye merak ettiler. Türk var mıdır diye hiç düşünmüyorlar.

Sevda Arslan (arkada beşinci sırada), düzenledikleri yemek kursunda sertifika alan öğrenci velileri ile birliikte.

Burada okul alışverişi yaparken bir yere girdik. Pakistan gibi kokuyordu. Meğer yakında bir Pakistan restoranı varmış. Orada oturup Pakistan yemekleri yediler, rahatladılar ve çok mutlu oldular. Evimizde Pakistan’ın konuşulmadığı gün yok. Belki de bir gün onlar gidip oralarda hizmet edecekler, belki Allah onları hazırlıyor.

-Pakistanlı dostlarınız oradan ayrılmanızla ilgili nasıl yorumlar yapıyorlar?

Vedalaşmadan ayrıldık ama sonradan haberleştik. Başlattığımız ‘Cooking Class’lara kendi aralarında devam ediyorlar. Fotoğraflar gönderiyorlar. Beraber yaptığımız ikramlardan kendileri de yapmış, aynı çay bardaklarını edinmişler vs.

Her şeyin çok farkındalar. Biz zaten meydana gelen olaylar ve sebepleri ile ilgili olarak onlara her zaman açık sözlü davrandık. Türkiye’de son birkaç yıldan beri süregelen otoriter rejimin durumunu anlattık. Onlar da zaten böyle şeyler yaşamışlar geçmişte. Ortadoğu ve çevresindeki coğrafya böyle şeylere yabancı değil ne yazık ki. Hatta Türkiye’deki idarecilere hayran olduğunu bildiğim bir Pakistanlı arkadaşımız “Bütün peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarına böyle şeyler gelmiş. Çok normal sizin bu yaşadıklarınız. Tabi ki böyle olacak, anlaşılamayacaksınız!” dedi. Bunları söylemesine şaşırmıştım ama o insanların bu yönleri de var. Biliyorlar ve kendilerince sebep sonuç ilişkisi kurabiliyorlar.

BENİ EN ÇOK ETKİLEYEN ŞEY, İNSANLARIN SABRIYDI

Pakistan’a ilk gittiğimde ‘nasıl daha aktif olabiliriz’ diye düşünürken ‘sınıf anneliği’ uygulamasını başlatmaya karar vermiştik. Öğrencileri evlerimize davet edecektik. Programlarını bizde yapacaklardı. Benim de öyle evime gelen bir sınıfım vardı. Yıllar geçti ama o öğrenciler hala beni öyle hatırlıyor. Geçende onların toplantılarına internetten katıldım. Onlar bana hatırlattılar ‘size gelmiştik, şu yemekleri yemiştik’ diyerek. Hatta biri ‘evinizin kokusunu hiç unutamıyorum’ dedi. Halbuki çocuklar bazen isteksiz de geliyorlardı. Ben onlara ikram hazırlıyordum, servis yapıyordum. Anneleriyle tanışmaya çalışıyordum.

-Özellikle unutamadığınız hatıralarınız, insanlar var mı?

Bizden yaşça büyük Pakistanlı bir hanımefendi vardı. Umreye gidiyor ve Medine’de bir Türk otelinde kalıyor. Orada içtiği mercimek çorbasını ve bazı Türk yemeklerini çok beğeniyor. Pakistan’a dönünce “Burada da Türkler var mıdır?” diye komşusu ile konuşuyor. Meğer komşusu bizim yemek derslerimizin müdavimi hanımlardanmış. O hafta beraberce yemek dersine geldiler. Umreden dönen Pakistanlı hanımefendi beni görür görmez “Seni Medine’de gördüm!” dedi. Benzetti birine mutlaka ama Allah öyle gösterdi demek ki. O ablayla 6-7 yıl beraberdik İslamabad’da. Sonra biz Lahor’a gittik. Telefonum değişti, haberleşemedik.  Onlar da varlıklı insanlardı, Avrupa’ya gidip uzun süre kalıyorlardı. Lahor çok geniş bir şehir. Mavi bir otomobilimiz vardı. Bir gün yolda giderken yanımızdaki şeritte iki cip durdu. O yıllardan beri görüşemediğim Pakistanlı abla indi, ‘Sevda, Sevda’ diyerek yanıma geldi. Koskoca Lahor’da aracımızı görünce tanımış, çok da mübarek bir kadın. Meğer Lahor’da da evi varmış. Buluştuk öyle bir tevafukla, Sonra da görüşmeye devam ettik. Dostluklar devam ediyor. Nereye gidersek gidelim Pakistan’dan kopamıyoruz. Afrika’da da orada çalışan Pakistanlılar vardı. Aralarında birçok ihtiyaç sahibi öğrenciye eğitim bursu veren biri vardı. Eşi ABD’de iş adamıydı. Daha sonra kendisi de Amerika’ya taşındığında orada da Türk arkadaşlarla tanıştı.

-Size göre Pakistan nasıl bir ülke? Sizi en çok etkileyen tarafları neler? Hayatınızda oradan kalan neler var?

Beni en çok etkileyen şeyi insanların sabırları. İnsan kendinde eksik olanı tamamlamaya çalışıyor ya, onlar çok sabırlılar, çok sakinler, agresif değiller. Ben öyle olmadığım için onların bu hallerini örnek aldım hep. Resmi işlerde bu rahatlık insanı zorlayabiliyor ama bu da öğretici bir şey. Çok romantik, duygusal insanlar. Kalpleriyle hareket ediyorlar. Yine bende çok olmayan bir yön herhalde. Ben daha realist bakıyorum. Bazen düşünüyorum, o sıcakta, o elektrik kesintileri varken nasıl yemek hazırlıyormuşuz, misafir davet ediyormuşuz? Demek ki yaşarken insan onu fark etmiyor. Elemi gidiyor lezzeti kalıyor. Son dönemde yaşadıklarımız bile bir Takdir-i İlahi olduğunu, bizim zamanımızın dolduğunu gösterdi. Çok güzel, dost insanlar. Yemekleri unutulmaz zaten. İlk başta rahatsız eden o koku, sonra hayatın bir parçası olup özlediğin bir şey haline geliyor. Hayatta hiçbir şey aynı kalmıyor. Ben bunu Pakistan’da öğrendim.

Sevda Hanım’ın eşi Serdal Arslan, okulda düzenlenen ‘Türk Günü’nde Peşaverli devlet görevlilerine ikramda bulunuyor.

PAKİSTANLI DOKTORLAR ÇOK ŞEFKATLİ

İkinci bebeğimi dünyaya getirdiğimde yalnızdım orada. İlk oğlum da henüz 13 aylıktı. “Eşim bana bakar” diye düşünüyordum ama o da bir an önce okula gitmek istiyordu. Çarşamba günü doğum yaptım, perşembe sabahı eve geldim. Eşim o gün öğrencileri ders çalışma programı yaptığı için okula onların yanına gitti. Onlara “Dün benim bir çocuğum oldu” dediğinde öğrencileri bile okula gelmesine çok şaşırmış. Ama ben bunu o zaman bilmiyordum. Çok gönül koymuştum ona o zaman, evde kalıp gitmeyebilirdi de. Hâlâ bugün bile o zaman evde kalmalıydı diye düşünüyorum. Eşimin o dönemdeki öğrencilerinden birisi Afrika’daki bir okulda oğlumun öğretmeni oldu. Orada eşime demiş ki “Ayşe Selma doğduğu gün okula bize ders anlatmaya gelmiştiniz. En çok ondan etkilenmiştim!” Demek ki böyle fedakarlıklar insanları etkiliyormuş. Ben yine de insanların vakitlerini ailelerine de ayırmaları gerektiğini düşünüyorum. Üçüncü doğumda yanımda kaldı eşim, 1 hafta baktı bana.

Pakistanlı doktorlar o kadar sabırlı, şefkatliler ki Türkiye’de bazı hastanelerde doğum sırasında sorumsuzca bağıran ebeleri, doktorları görmek istemedim. Pakistan’da doğum yapmayı tercih etme sebebim buydu. O şefkatli tavırları çok güzel. Masaj yapıyor, yanında duruyor ‘geçecek’ diyerek cesaretlendiriyor doktorlar. Başınızda Kur’an okuyorlar. Bunlar beni çok etkilemişti. Tavırları, davranışları, o şefkatli halleri çok güzel. Bir kişi bile bağırmıyor. Hasta ile doktorlar çok yakın iletişim kurabiliyor. O yüzden çok rahat ettim. Arkadaşlarıma da hep orada doğum yapmalarını tavsiye ettim. Birçok arkadaşımın doğumuna refakatçi olarak girdim, ellerini tuttum, cesaret vermeye çalıştım. Başka ülkede olan hamile arkadaşlarıma da “Pakistanlı bir doktor bulun!” diyordum. Kız kardeşim kızımın doğumundan 3 ay sonra gelebildi bana yardım için. 6-7 ay kaldı yanımda. Çok da sevdi Pakistan’ı. Ailemin gözü benden yana hiç arkada olmadı, kaygılanmadılar, ortamı biliyorlardı.

Biz oradaki Türk eğitimciler olarak kendi aramızda da birbirimize çok sahip çıktık. Doğumlarda, hastalıkta vb. birbirimize yemek gönderiyorduk.

Pakistanlı çocuklar çok uslu çok sakindir. 5 çocuğu olan bir arkadaşıma sormuştum ‘neden böyle’ diye. “Siz çocuğa çok müdahale ediyorsunuz, biz müdahale etmiyoruz. Evi halı kaplıyorsunuz, sonra o kirlenecek diye tedirgin oluyorsunuz. Bizim evlerimizde halı yok. Sabah namazından sonra çocukların üzerine 7 Ayet-el Kürsi, 7 Fatiha okuyorum.” demişti. ‘İmanlı, sakin, itaatkâr’ olsunlar diye. Ev dağınık karışık olsa bile çocuklara çok müdahale edilmemesini söylemişti. Biz her işimizi kendimiz yapmaya çalışıyoruz ve bu bazen övünme sebebi olabiliyor. Orada rahatlıkla hizmetçi kullananlar arasında, “ihtiyacı olan insanlar da bize verilenden istifade etsin” diye düşünenler de var.

BİZİM HATALARIMIZI BAŞKALARI YAPMASIN

Bir yeri değerli kılan insanlardır. Orada hiçbir kurum olmasa bile yapılacak şeyler vardır. Ve sen varsan orası cennet gibi olabilir. Aslında o bizim elimizde. Kanada’ya giden bir arkadaşım “Burası da çok güzel düzenli bir ülke ama ben Pakistan’daki yalınayak çocukları özledim!” demişti. Bu tarz durumlar içimizi burkuyor tabi, keşke öyle olmasa. Müslüman ülkeleri öyle görmek istemiyoruz ama bir yerinden tutmak önemli. Mesela Kurban organizasyonları veya o zeki çocuklara kol kanat gerip onları okutabilmek ve en iyi imkanları sağlamak… Aslında bunlar bizi de çok geliştiriyor, başka dünyalar olduğunu görüyorsunuz.

Burada paylaşılan hatıraların dünyanın herhangi bir yerinde yaşamak, gönüllü faaliyetlerde bulunmak isteyenler için ön hazırlık gibi olduğunu düşünüyorum. Sadece Pakistan için değil başka bir ülkeye gidecekler için de önemli tecrübeler, aslında oraya nasıl bakılması gerektiğini anlatacak şeyler, bu hatıralar. Gidilen yerlerde oraların kültürüyle iç içe ve kendi kültürümüzü de yapıcı şekilde yansıtacak şekilde yaşamanın gerektiğine inanıyorum. Bundan ötürü kendi anılarımı anlatmaktan ziyade bir farkındalık olsun istedim. Bizim hatalarımızı, yanlışlarımızı başkaları yapmasın. Gittikleri yerlerde kendilerini yerel kültürlerden soyutlayarak küçük Türkiye’lerde tecrit etmesinler. Alışkanlıklarını biraz ertelesinler. Milli kültürümüzü muhakkak ki yaşatsınlar ama oralardaki değişimlere, farklılıklara, yeni kültürlere de açık olsunlar.

-Şu anda bulunduğunuz ülkede neler yapıyorsunuz?

Arkadaşlarımızın olduğu her yer bizim için aynı aslında. Beraber toparlanmaya çalışıyoruz. Aslında daha gençlerin bu işleri yapmasını istiyorum ama ben de başladım yeniden, yeni bir heyecanla.

Son.

***

İkinci Bölüm: Eğitim gönüllüsü Sevda Arslan (2): Pakistan’a yine gitsek ailece Peşaver’de yaşamak isteriz

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.