PakTürk’ün büyükelçiyi ağlatan ‘barış yürüyüşü’

Eğitimci Mustafa Hatipoğlu (1): Pakistan’a ideal bir ilahiyatçı olmak için gitmiştim
Kasım 1, 2021
Sesleri Öldürmeyin (Şiir)
Kasım 4, 2021

PakTürk’ün büyükelçiyi ağlatan ‘barış yürüyüşü’

Eğitimci Mehmet Karadayı, PakTürk Okulları’nın 2004 yılında gerçekleştirdiği 23 Nisan Barış Yürüyüşü’nün hikayesini anlattı. Güçlükler içinde hazırlanan yürüyüşün önce iptal edilip Türkiye büyükelçisinin devreye girmesi ile yapılışını ve programın meydana getirdiği etkiyi yazdı.

Yürüdük, ellerimizde flamalar, bayraklar.

Yürüdük, masum ağızlarda göğe yükselen dualar.

Yürüdük, gözlerimizde keskin bir arzu

Yürüdük, yüzlerde barış tutkusu

Yürüdük, balonlar uçurduk gökyüzüne

Yürüdük çiçekler taktık kentin gri göğsüne

Yürüdük çığlıklarla, sloganlarla, alkışlarla

Yürüdük tebessüm dolu bakışlarla

Yürüdük, kardeşlik türküleri dilimizde

Yürüdük, güller, karanfiller elimizde

Yürüdük o gün haykırarak hepimiz

Dilimizde bir arzu “Long Live Peace!”

İslamabad şehrinde 23 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirdiğimiz ‘Barış Yürüyüşü’ sonrasında elim kalem tutuyor olsaydı yukarıdaki satırları yazardım. Yıllar sonra o günü hatırladığımda bu şiiri yazabiliyorsam büyük bir iş başarmışız demektir. Aksini söylemek arkadaşlarımızın emeklerine saygısızlık olurdu.

“Yürüyelim arkadaşlar!” dediğimde günlerdir “Nasıl bir kutlama yapalım?” diye kafa patlatan arkadaşların gözündeki yorgunluk birden uçuverdi. 23 Nisan, Türkiye’nin kurtuluş yolculuğuna çıktığı günün tarihiydi. O günü Atatürk Türkiye’deki çocukların şahsında bütün dünya çocuklarına bayram olarak hediye etmişti. Çocukların bayramını kutlamak için toplanıyor fikir alışverişinde bulunuyorduk. Teklifim üzerine herkesin yüzüne bir heyecan dalgası yayıldı ama kısa sürdü. “Nasıl yapacağız?”

Ebubekir beyin seslendirdiği soruyu aklından geçirmeyen yoktu ki, gözler merakla bana çevrildi. “Çocuklarla bir barış yürüyüşü gerçekleştireceğiz.” dedim. “Balonlar, afişler, kırlangıçlar hazırlayacağız. 23 Nisan Uluslararası Çocuk Bayramı’nı anlatan broşürler dağıtacağız. Okulumuzu, yürüyüş yapacağımız güzergâhı ve kutlama yapacağımız salonu rengârenk süsleyeceğiz. Diğer okulları bu yürüyüşe katılmaya davet edeceğiz. Okuldaki herkesin ve velilerimizin öğrencilerle beraber yürüyüşe katılmalarını sağlayacağız.”

Tamam yürüyelim ama nasıl izin alacağız?

Kafalar düşünceli düşünceli sallandı. Gözler kısıldı. Eller göğüste çapraz kavuşturuldu. Bir düşünme faslı başlamıştı. “Yürüyüş demek cadde veya sokakların trafiğe kapatılması demek. Nasıl izin alacağız?” ‘Bilim Şenliği’ organizasyonundan tecrübe kazanan Bayram Bey’in sorusu yerindeydi ama cevabı kimse bilmiyordu. O zaman harekete geçme zamanı gelmişti. Masanın etrafında hararetli bir iş bölümü paylaşımı başladı.

İzin konusunda tecrübeli iki isim Bayram ve Ebubekir beyler resmî işlemler için görevlendirildi. Projenin yazılması, bütçenin onaylanması, programın duyurusunun yapılması ve hiçbir aksaklığa meydan vermeyecek şekilde icrası benim üzerimdeydi. Ulaşım ve siparişlerin takibi için de iki arkadaşımız vazife aldı.

Hemen işe koyulduk. Önce proje hazırlandı; adı, amacı, tarihi ve detaylı icrası yazıldı. Bağlı bulunduğumuz vakıftan bütçe ayrılması sağlandı. Sonra yazılı proje bir üst yazı ile izin için belediyeye gönderildi. Projenin yazılı halini Türkiye Büyükelçiliği’ne götürerek bizzat büyükelçimize takdim ettim ve programımızı teşriflerini beklediğimizi söyledim. Büyükelçinin sıcak kabulü, program hakkındaki takdirleri ve davetimize icabet edeceğini ifadesi bizi ziyadesiyle mutlu etmişti. Okullara göndereceğimiz davet mektupları yazıldı. Tam üç hafta vaktimiz vardı. Uzun bir zaman dilimi gibi görünse de günlerin bir rüzgâr hızında geçtiği gerçeği karşımızdaydı.

Her yeri bayrak ve afişlerle donattık!

Biz hazırlıklarımızı devam ettirirken bir yandan da belediyenin vereceği cevabın merakı içindeydik. Belediyeden cevap on gün sonra geldi. Talebimiz kabul edilmiş ve Cinnah Parkı’nın yanındaki caddede yürüyüş yapmamıza izin verilmişti. Sevincimiz heyecanla birleşince işlere çok sıkı bir şekilde sarıldık. Davetimizi kabul eden okullarla görüştük. Gelecek öğrenci sayılarını belirledik. Okullar adlarının yazılı olduğu bir flama ile iştirak edecekler, öğrenciler okul kıyafetleri ile hazır bulunacaklardı.

Yüzlerce balon şişirdik. Pakistan bayrağında yeşil ve beyaz, Türkiye bayrağında ise kırmız beyaz renkleri var. Ortak olan beyaz renkli balonun yanına yeşil ve kırmızı renkli balonlar bağlıyor, bir ve beraber olmayı simgeleyen bu balonlar ile kardeşliğimizi vurguluyorduk. Okulumuzu ve arabalarımızı süsledik. Afiş ve kırlangıçları asmada kullandığımız birkaç kamyoneti de aynı afiş ve kırlangıçlarla donattık. Çocukların ellerinde sallayacakları yeşil, beyaz ve kırmızı renkli kurdeleler ile boyunlarına asacakları fularlar hazırladık. Elde sallamak için kağıttan Pakistan ve Türkiye bayrakları aldık.

Her şey yolunda gidiyordu ve bizim heyecanımız günden güne artıyordu. Programa iki gün kalmıştı ki belediyeden gelen bir yazı bir anda her şeyi alt üst etti. Yazı bilindik resmî ifadelerle başlıyor ve oldukça kararlı bir şekilde ‘güvenlik gerekçesiyle’ yürüyüş izninin iptal edildiği bilgisi ile bitiyordu. Bir anda başımızdan aşağıya kaynar sular döküldü.

Programın ani iptali herkesi hüsrana uğrattı

Ne yapacağımızı bilemiyorduk. Telefonla yaptığımız ısrarlı talepler de geri çevrilince programın iptal edildiğini duyurmaktan başka çare kalmamıştı. Mahcup bir şekilde Türk Büyükelçiliği’ni aradım ve iki gün sonra yapılacak programın belediyen tarafından güvenlik gerekçesiyle iptal ettiğini söyleyerek özür diledim. Mesajın sayın büyükelçiye ulaştırılacağı söylendi. Okulları arayıp haber vermek gerekiyordu. Herkes adeta yıkılmıştı. Kimsenin eli telefona gitmiyordu. Birden büyükelçilikten arandığımı söylediler. Telefondaki kişi büyükelçi idi. Programın iptal gerekçesini sordu. Belediyenin yazısından bahsettim ve bir şey yapamadığımızı söyledim. “Programı iptal etmeyin benden haber bekleyin.” dedi. İçimize umut doldu. Heyecanla büyükelçiden gelecek haberi beklemeye başladık.

Gece yarısı geldi haber. Büyükelçiliğimiz Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla izinlerin alındığını güzergâhın değiştiğini söyledi. Yürüyüş Türk Büyükelçiliği binasının önünde başlayacak ve üzerinde bulunduğu Atatürk Caddesi boyunca yapılacaktı. Yolun sonunda bir kriket sahası vardı. Orası program için ayarlandı. Çadır kuruldu. Teknik ekipman taşındı. Kısa bir prova ile programa hazır hale getirildi. Artık sonraki günü beklemek kalıyordu.

23 Nisan sabahı öğrencilerimiz ve velilerimizle büyükelçilik binasının önünde toplandık. Katılımcı okullar da hazır olduklarında yürüyüş başladı. Ellerimizde üç renkli bayraklar, üç renkli kurdeleler, üç renkli fularlar ile yürüyüşe başladık. Velilerimiz bizimle beraber yürüyorlardı. Hep bir ağızdan tek bir slogan haykırıyorduk: “Yaşasın Barış!”

Tek bir sesin yansımasını okudular: Yaşasın barış!

Müthiş bir ilgiyle karşılaştık. Görenler çocukların arkasında yürüyüşe katılmaya başladı. Kalabalık gittikçe artıyordu ve intizam hiç bozulmuyordu. Artık küçük büyük yaşlı genç kadın erkek hep bir ağızdan bir duayı semaya ulaştırıyorduk: “Yaşasın Barış!”

Gazeteciler geldi, televizyoncular yetişti. Fotoğraflar çekildi. Öğrencilerle, velilerle, öğretmenlerle, halkla röportajlar yapıldı. Haberler yazıldı. Televizyonlarda görüntüler yayınlandı. Tek bir ses duydular, tek bir sesin yansımasını okudular: “Yaşasın Barış!”

Nihayet yolun sonundaki kriket sahasına ulaşıldı. İstiklal marşlarımız okundu. Büyükelçi gözyaşları içinde duygusal bir konuşma ile verilen mesajın önemine dikkat çekti ve iki ülkenin kardeşliğine bir daha vurgu yaptı. Öğrencilerimizin performans gösterilerinden sonra programımız sona erdi. Evlerimize dönerken tadı damağımızda kalmış bir güzelliği yaşamanın mutluluğu vardı hepimizde.

Yürüdük o gün hep sevgiyi severek

Yürüdük düşmanlığı yererek

Yürüdük hep bir adım hepimiz

Dilimizde bir dua “Long Live Peace!”

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.