Lahor’daki PakTürk Koleji’nden 2012 yılında mezun olan Muzamil Shahzad, PakTurkFile için okul hatıralarını yazdı. İlk bölümde, 2005 yılında PakTürk’e nasıl kaydolduğunu, o seneki öğretmenlerini, okulda ve yurtta yaşadığı ilginç olayları anlattı.
Birinci Bölüm:
2005 yılında bir cuma günü öğlen vaktinde İngilizce dersindeyim. Mahmud hocamız derse geldi ve ortalaması 80’nin üzerinde olan öğrencilerin ertesi gün tekrar okula gelmesini söyledi. “Türk okulundan gelip burslu sınav yapacaklar.” diye ekledi. Ben eve geldiğimde zaten abim haberi getirmişti. Abime de Mahmud hoca söylemiş. O da girecekti sınava. Mübaşir abim 9. sınıf için ben ise 6. sınıf için sınava girecektim. Okulumuz Lahor’un en başarılı ikinci devlet okuluydu. Bunun avantajları da vardı. Mesela benim tüm derslerim İngilizceydi ve öğretmenlerimiz çok iyiydi. Ertesi gün yani cumartesi okula geldik. Buradan bizi bir minibüsle İslampura’daki bir devlet okuluna götürdüler. Sınavımızı verdik ve geri döndük.
Birkaç hafta sonra sınavı geçenler açıklandı ve o gün herhalde hayatımın en mutlu günüydü, çünkü koskoca okuldan iki kişi sınavı geçmişti. O iki kişi ben ve abimdi. Müdür yardımcısı bizi çağırdı ve tebrik etti. O hafta sonu bizim mülakatımızın olacağını söyledi. Sınavı bir şekilde geçmiştim. Hayatımda ilk kez mülakata girecektim ve ne yapacağımı bilmiyordum. Abim bu konuda yardımcı oldu. Bildiği kadarıyla anlattı ve ‘rahat olmamı’ söyledi.
Yine bir cumartesi günü başka bir öğretmenimizle PakTürk Okulları’nın İslampura şubesine gittik. Orada değerli Hüseyin hocam, Lokman hocam ve Emre hocam güzel sorular sordu. Emre hocam daha çok bizim İngilizcemizi değerlendiriyordu, diğer iki hoca ise genel kültür konuları soruyordu. Benim mülakatım beklediğimden daha güzel geçmişti.
O güzel yurttaki anılar anlatmakla bitmez
Mülakat sonuçları bir hafta içinde açıklandı ve iki kardeş mülakatı geçtiğimizi öğrendik. Bu noktadan sonra ailemizle birlikte Gulberg’deki okula gitmemiz gerekiyordu. Ben, abim ve babam üçümüz beraber okula gittik. Orada Lokman hocam (müdür yardımcısı) tüm detayları anlattı ve bir hafta sonra derslerin başlayacağını söyledi. Tabii o gün yeni okuyacağımız okulu gezdik. Çok güzel bir okuldu. Bir villayı okula çevirmişlerdi. Sınıflar küçük ama ferahtı, ön tarafta bir bahçesi vardı, bizim sınıf üst kattaydı. Okulun hemen arkasında başka bir villa da yurt olarak kullanılacaktı. O binayı daha yeni kiralamışlardı sanki, çünkü duvarı yeni kırılmıştı. Yurt olacak villa da bayağı büyük ve güzeldi. Altta laboratuvarlar vardı, üstte ise yurt. Tabii aradan bir yıl geçtikten sonra o bina bile az gelecekti. Okulun ve yurdun bahçesi ağaçlarla doluydu.
Bir hafta sonra her şeyimizi alıp geldik ve benim ve abim gibi toplam 25 burslu öğrenci vardı. Orada Hüseyin abi ve Yusuf abi gibi belletmenlerle tanıştık ve tabi yurt müdürümüz Doğan Hoca ile tanıştık. Doğan Hoca’nın alt katta küçücük bir odası vardı. O güzel yurtta bizim o kadar anılarımız var ki, anlat anlat bitmez. O yurt ve o okul yeni bir hayata ilk adımımızdı.
Öğretmenlerimiz gündüz okulda gece yurtta bize destek oldu
İlk gece müdürümüz Turgut Hoca’nın gelip namaz kıldırması hala aklımdadır, kıraatı harikaydı. Sonradan öğrendim ki kendisi Kahire’deki Al-Azhar Üniversitesi mezunuymuş. Orada tanıştığım tüm öğretmenlerin isimleri hala aklımda. Hepsinin bende ayrı bir hatırası var. Gökhan Hoca’nın fizik dersi anlatımı ve yaptığı güzel projeler hep ilgimi çekmişti ve bana fiziği sevdirmişti. Eşi Mine hocam, gördüğüm en iyi biyoloji öğretmenlerinden biriydi. Mine hocamın el yazısı harikaydı. İngilizce öğretmenim Emre hocamdı ve hiç unutamayacağım Türkçe öğretmenim Doğan hocam. Hepsi çok çalışkan ve çok yardımsever insanlardı. Bize çok yardım ettiler. Gündüzleri okulda akşamları etütlerde bize destek oldular. Eğer bu öğretmenlerin gayretleri olmasaydı bizim için derslere ve yeni okulumuza alışma süreci çok daha zor olurdu. Bu saydığım öğretmenler sadece benim altıncı sınıftaki öğretmenlerimdi yani PakTürk’teki yeni hayatımın ilk yılında.
O okulda güzel anılar çoook. Ön taraftaki bahçede Hababam Sınıfı’ndaki gibi top oynaması mı desem, etütlerden sonraki masa tenisi mi desem, yaptığımız güzel arkadaşlıklar mı desem birer altın dizisi gibi bu güzel anılar gözümün önünden geçiyor.
Hiç unutmam bir defa ben ve bir kaç arkadaş geç saatte ders çalışıyorduk. Aklımıza bir şey geldi. O zaman salonda tek bir saat vardı onun ayarını değiştirdik. Gece saat 01.00 iken 05.00 yaptık. Ardından yurttaki tüm arkadaşları sabah namazına uyandırdık. Kimimiz sünnet kılmış oturuyor numarası yapıyordu, kimimiz tekrar gidip milleti uyandırıyordu. Arkadaşlardan biri, Şamroz, uyanıp hemen lavaboya koştu, yine ‘ilk abdest alan kişi’ olmak istiyordu. Başka bir arkadaş, Asif, hemen yatağını düzeltmeye başladı. Saatin erken olduğunu anlayınca yarım saat kadar hepimiz birbirimize gülmüştük, aklımdan geçtiğinde hala onların hallerine gülüyorum.
Kendi evlatlarının başına bir şey gelmiş gibi üzüldüler
Başka bir güzel anım da Gökhan hocamın beni evine davet etmesiydi. Çok mütevazı ama bir o kadar güzel bir evdi. Aynı şekilde Ahmet hocamın evini bize açması ve bizi kendi evlatları gibi sevmesini hala unutamadım. Bunlar benim ömür boyu unutamayacağım şeylerdir. Altıncı sınıftan başka bir hadise ise kolumun kırılmasıydı. Gecenin bir vakti küçücük bir kaza ile kolum kırıldı. Hüseyin abi, Musa hocam ve Aslam hocamla beni Defence Hospital’a götürdüler. Geç saat olduğu için doktorun olmadığını söylediler. Sonra başka bir hastaneye gittik ve orada kolumu alçıya aldılar. O gece hocaların yüzüne yansıyan tedirginliği hala hatırlıyorum. Kendi evlatlarının başına bir şey gelmiş gibi tedirgindiler. O gece geri döndüğümde ayağımda ayakkabı olmadığını fark eden hocalardan biri kendi ayakkabısını bana vermişti. Ne geceydi o öyle!..
Devam edecek…
No Comment.