Eğitimci Doğan Yücel, 5 yıl görev yaptığı Lahor’dan ayrılışını ve Karaçi’ye gidişini yazdı. Veda ederken hissettiği duyguları ve iki şehir arasındaki farkları anlattı.
Yirmi Sekizinci Bölüm:
Lahor, kelime olarak ‘La’ isimli bir kralın ismine dayanır. Tarihte bu topraklarda krallık yapıp şehri kuran da padişahtır. Şehirler bilindiği üzere kurucularının isimlerini alır. Lahor da böylece “La’nın şehri” demektir. Lahor çiviti, Lahûri kumaşı gibi ürünleriyle Osmanlı döneminde de Lahor uzaklığına rağmen Türk dünyasında meşhur olmuştur.
Beş yıl görev yaptıktan sonra Lahor’a veda zamanı gelmişti. Gözyaşları içinde ayrılmıştım. Lahorluların bir sözü vardır: “Lahor, Lahor he!” diye. Yani “Lahor Lahor’dur, onu anlatmaya gerek yoktur” anlamına gelir. Ayrıca yine Lahorlular “Cinne Lahor nehi veki o cemia nehi” derler Pencapçada. Yani “Dünya gözüyle Lahor’u görmeyen doğdum demesin!” Aradan geçen 12 yıla rağmen hala Lahor’daki dostlarımla görüşüyor ve eski günleri yad ediyoruz. Lahor’da su kanalına asırlık ağaçların eşlik ettiği Canal Road’u çok severdim. Bu yol boyunca araba kullanmanın ayrı bir zevki vardır. Bu kanal eskiden Babürlüler zamanında Ravi Irmağı’ndan şehre su sağlamak için kazılmış. Sonrasında İngilizler kanalı uzatmış.
Yemek boyu duygulandım, gözyaşlarımı tutamadım
Lahor’dan ayrılırken samimi olduğum üç farklı iş adamı grubuyla da ayrı ayrı veda programı düzenledik. Birincisi bir iş adamının evinde, ikincisi ailelerle bir otelde ve diğeri de bir lokantada gerçekleşti. Ayrıca okuldaki arkadaşlar da bir pizzacıda benimle beraber Karaçi’ye giden diğer arkadaşa özel veda yemeği verdi. Sedef kakmalı mermer tabak hediye ettiler. Lahor’da lokantada veda yemeğinde tanıdık iş adamları benimle ilgili hatıralarını paylaştı. Bir işadamı hakkımda şu ifadeleri kullanmıştı: “Doğan Bey’in sıcak havalarda terli terli dükkana gelip benimle sarılmasını unutamıyorum.” O zaman aracımın kliması yoktu. O arabayla 40-45 derece sıcaklıkta ter içinde kalarak yaklaşık 2 saat mesafedeki iş adamlarını ziyarete gidiyordum. Bazı iş adamlarının yemek sonrası gözleri doldu. Ben de yemek boyu çok duygulandım, bazı anlarda gözlerim yaşardı.
Mayıs ayıydı ve artık Karaçi’de çalışacaktım. Tanıdık bir iş adamının Karaçi’den Lahor’a gelen ve geriye boş dönecek bir konteyneri varmış. Eşyalarımızı taşımak için onu çağırdık ve yakıt parasına anlaştık. Karaçi’ye Lahor’dan iki aile olarak gidecektik. Her iki evin eşyalarını konteynere yükledik. Biz uçakla Karaçi’ye geçtik. Karaçi’deki arkadaşlar bizi havaalanında karşıladı. İki gün kadar misafirhanede kaldık. O sırada Karaçi’den İslamabad’a taşınacak bir ailenin evine girdik. Evden bazı eşyaları satın aldık. Konteyner, Clifton’daki okula geldi, orada eşyalarımızı indirdik. Konteyner yol boyu sallandığı için bazı eşyalar zarar görmüştü. Başka bir kamyon tutup eşyaları okuldan eve taşıdık. Klima taktırılması, internet bağlanması, UPS (kesintisiz güç kaynağı) temini, çatıya çanak anten monte ettirilmesi, eksik eşyaların tamamlanması.. derken bir evin taşınma işlemi Pakistan’da nereden bakılsa bir ayı bulurdu.
Kiraladığımız ev okulumuzun da bulunduğu Gülşen-i İkbal semtinin yedinci mahallesindeydi. Hemen evin karşısında semtin en büyük camilerinden biri vardı. Lahor’daki arabamı zar zor da olsa uygun fiyata bir tanıdığa satmıştım. Arabasız birkaç ay geçirdim. Karaçi’de Lahor’daki gibi rikşa pek yoktur. Genelde taksi kullanılır. Gülşen-i İkbal’deki okula kızımı sabahları erkenden yürüyerek bırakıyor sonra diğer şubede derslere giriyordum. Yaz sonrası Hyundai marka bir araba ve işlerde kullanılmak üzere yeni bir dizüstü bilgisayar aldım. Böylece Karaçi’ye yerleşme işi tamamlanmış oldu.
Karaçi’de ilk okulun açılışı ve Enver Bey’in desteği
Karaçi’de ilk PakTürk Okulu’nun açılışını Halit Bey anlatmıştı: “Eylül 1997’de okullarımız üçüncü eğitim yılına başlıyordu. O dönem okulun bir mütevelli heyeti bulunuyordu. Bu heyet okulun ihtiyaçları üzerine toplantılar yapıyordu. Heyette İslamabad’da İslam Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Enver Bey de vardı. Okulun kurucularından Şükrü Bey Arapça bildiğinden, Enver Bey’le muhabbetleri zamanla ilerlemiş. Bir gün toplantıda “Biz Karaçi’de anaokulu ve ilkokul açmak istiyoruz. Pakistan’daki eğitim sistemini uygulayacağız” dedik. Bunun üzerine Enver Bey, “Benim Karaçi’de bir evim var. Anaokulu ve ilkokul olmaya müsait. Kiracı binayı yeni boşalttı. O binayı size kiralayabilirim” diyerek teklifte bulundu. İstediği kira gayet makuldü. Bina, Gülşen-i İkbal adında güzel bir semtteydi.
Bir ay kadar sonra Karaçi’ye gittik. Binayı çok beğendik. Orada, Oxford ve Montessori sistemlerinde yıllarca öğretmenlik ve okul idareciliği tecrübesine sahip İşrat Zafar hanımefendinin – kendisini 2021 yılında kaybettik – müdireliğini yaptığı üç sınıflı bir anaokulu açtık. 2-3 ay içinde okulumuz 30-40 öğrenciye ulaştı. Nisan 1998’de anaokulu son sınıftakiler ilkokul birinci sınıfa başladı. İlkokul açıldıktan sonra ikinci ve üçüncü sınıflar için talep gelince açmak durumunda kaldık. Çünkü başka özel okullarda okuyan bazı öğrenciler de kayıt için müracaat etmişlerdi. Birkaç ay içinde öğrenci sayımız 70’e ulaştı ve açılan sınıflar için yeni yerli öğretmenlerle anlaştık.”
Anayollarda trafik lambası göremezdik
Bu şekilde açılan Karaçi’deki okullar, 2009 yılında ben gittiğimde iki şube Gülşen-i İkbal’de (bir ilkokul, bir kız koleji) ve bir de Clifton’da erkek koleji olmak üzere üç şube halinde eğitime devam ediyordu. Diğer şehirlerden gelen PakTürk öğretmenleri ve idareciler Clifton’daki okulun üst katındaki yurtta ağırlanıyordu. Defence semtinde de bir misafirhane vardı. Ben de ilk olarak ailemle bir süreliğine o misafirhanede kalmıştım.
Karaçi, Lahor’dan oldukça farklı bir şehir. Lahor, her tarafı yemyeşil bir kenttir. Karaçi, çöl kenarına kurulduğundan parklar hariç yeşillik bulmak zordur. Karaçi’nin Lahor’dan o dönem bir diğer farkı şehir içi ulaşımın çok daha iyi olmasıydı. Ana yollarda neredeyse hiçbir yerde trafik lambasına rastlanmazdı. Denize yakın semtlerde sıcakla beraber hava oldukça nemli, tozlu ve tuzlu olurken bizim kaldığımız Gülşen-i İkbal semtinin havası kuru, serin ve temizdi. Biraz daha ilerleyince tekrar hava nemlenirdi. Bu noktada özellikle akşamları iklim çok güzel olurdu. Karaçi liman şehri olmasından ötürü ticari açıdan Pakistan’ın en gelişmiş şehridir. Lahor ise kültür, eğitim ve sağlık gibi noktalarda öndedir. Karaçi’de de hem okulda Türkçe derslerine girecek hem de iş adamları derneğinde gönüllü çalışacaktım.
Devam edecek…
***
Yirmi Yedinci Bölüm: İş adamlarının Türkiye gezisi ve Urfa’dan Pakistan’a taşınan şifalı su!
No Comment.