Eğitim gönüllüsü Fatih Çapar, üniversite okumak için gittiği Pakistan’da geçirdiği bir yılı ve hemen ardından Türkiye’ye yaptığı tatil seyahatinde yaşadıklarını yazdı. Ayrıca arkadaşlarının karşılaştığı vefat haberleri ile eski yurt binasından taşınmanın sebep olduğu hüznü yazdı…
Beşinci Bölüm:
Acısı ve tatlısı ile Hayrpur’da bir yılımız sona ererken, kardeşten öte hale geldiğimiz belletmen arkadaşlarımızdan Salim, buradaki üniversitede İngilizce bölümü olmadığı için şehir değiştirmek zorunda kalmıştı. Lahor’a gitmeye karar vermişti. Salim, yetenekli, Türkçeye hakim, disiplinli biriydi. Bu yüzden olacak, kendi imkanlarıyla çalışmasına rağmen İngilizceyi hızla öğrenmiş, oradaki üniversite öğrencilerinden bile daha iyi seviyeye gelmişti.
Ayrılık vakti geldi… Rakşaya bindik. Artık Salim’siz kalacak yurttan uzaklaşırken, trafikteki kulak tırmalayıcı sesler, havanın sıcaklığı, terlemeler, sıla hasreti.. hepsi arka plana geçmiş seslerini kesmişlerdi. Etüt sınıflarında tek başına güzel sesi ile kuran okuyan Salim’i çok özleyeceğimizi biliyorduk. Salim o gün bana “Abi, Allah buralarda bana çok güzel şeyler nasip etti. Benim gibi İstanbul’u dolu dolu yaşayan, hatta kendisini İstanbul’a sığdıramayan biri nasıl oldu da Hayrpur’da kalabildi hayret ediyorum!” dedi. Kardeşimizi yolcu ettik, yurda döndük.. hüzünlüydük.
Bir sabah kalktığında “Bu gece rüyamda Peygamber efendimizi (SAV) gördüm, bana bakıyordu” diyerek heyecanlı bir şekilde anlatmıştı. Salim, Türkiye’deyken arkadaşları ile içki içen elinde gitar şarkı söyleyen bir hayatı olduğundan bahsetmişti. Sürekli bana “Abi, ne olur İngilizce çalış” der kendi derse oturduğunda beni de çağırırdı. Günde on iki saat ders çalışır, hayatı hep uç noktalarda yaşardı. Onun ihlaslı, dobra hallerine hep özenmişimdir.
Babasının iki ay önce vefat ettiğini eve varınca öğrendi
Yaz dönemi yaklaşmış, öğrenebildiğimiz kadar İngilizce öğrenmiş ve Türkiye`ye gitme telaşı başlamıştı. Öğrencilerimiz de hüzünlenmişti. Bizleri yolcu etmeye hazırlanıyorlardı. Harun Bey’in, öğrencilerinin yanında onlardan iki aylığına ayrılacağı için hüngür hüngür ağladığını duyunca pek şaşırmadık, ama epey duygulandık.
Ve İstanbul Atatürk Havalimanı’na indik bambaşka duygular içindeydim. Metroya bindik, Karaçi`den belletmenler ve Hayrpur’dan Mehmet arkadaşımızla beraber muhabbet ede ede gidiyorduk. Mehmet’i almaya bir akrabası gelmişti ve yüzü pek gülmüyordu. Mehmet ise her zamanki gibi neşeliydi. İki gün sonra duyduk ki Mehmet`in babası birkaç ay önce vefat etmiş ve bunu ona söyleyememişler. Hayrpur’dayken Mehmet bana “İki aydır babamla görüşmüyorum ne zaman arasam başka bir yerde oluyor” demişti. Allah rahmet eylesin..
Memleket tatilimiz başladı. Bayağı hızlı geçiyordu. Her günün ayrı bir kıymeti vardı. Pakistan`ın en kaliteli mangolarını götürmemize rağmen aile fertlerimiz tatlarını pek beğenmemişti. Ama dört yaşındaki yeğenim mangoya hayran kalmış ve çok sevmişti. “Önyargısız olunca elbette mango sevilir!” diyerek meyveyi övmeye çalışıyordum.
Taner abi yanıma gelene kadar moralim çok bozuktu
Ve tatil bitti. Atatürk Havalimanı’nda uçuş saatimiz yaklaşırken bilet onayı ve valiz teslim sırasında, meşhur Taner abiyi ilk defa gördüm. Eşi ile beraberdi ve Pakistan Havayolları (PIA) çalışanlarından biriyle canhıraş tartışıyordu. Taner abi sinirlendikçe terliyor ve sırtındaki havluyla terini siliyordu. Klasik PIA sorunlarını aşmakta muvaffak olan Taner abinin sırası geçti ve ben de valizleri teslim edip uçuş kapısına doğru gittim. İlk sene 14 kiloluk bir valizle gitmiştim. Bu ikinci seneydi ve kilo 30’lara çıkmıştı ama bu hâlâ bir şey sayılmazdı. Onu da sonraki yıllarda anladım. Artık nereye gittiğimi biliyordum. Ve memleketten ayrıldığım için ilk seneye göre daha çok hüzünlüydüm.
‘Hayrpur gibi bir yerde üniversite bitirsem ne olur ki?’ gibi düşünceler içinde karamsarlıkla uçağa bindim. Moralim bozuktu. Ta ki, Taner abi yanıma gelene kadar. Hemen kendimi tanıttım. Ardından bana Pakistan`a gelerek çok iyi yaptığımı, kendisinin hem TOEFL sınavını geçtiğini hem de Urducayı öğrenerek hizmet edilebildiğini anlatarak moral verdi. (2007 yaz ayında ilk kez karşılaştığım bu kıymetli aileyle sekiz yıl sonra kapı komşusu da olacaktık)
Lahor garında tipik Hint fakiri gibi kahvaltı ediyordu
Başkent İslamabad`a indikten sonra Hayrpur`a tren bileti aldım ve altı kişilik kamaraya geçtim. Kamarada kimse yoktu. Aksilik bu ya koca vagonda bile 3-4 kişi ancak vardı. Memleketten yeni ayrılmanın verdiği hüzünle o odada yalnız başıma seyahat ederken kendimi bir mezarda gibi hissettiğim anlar oldu. Sanki Pakistan içinde değil evrenler arası bir yerde seyahat ediyordum. Ve uzun yolculuktan sonra Hayrpur`a ulaştık.
Yerleşme falan derken bir süre sonra 12. sınıfları üniversite ziyaretleri kapsamında başkent İslamabad`a geziye götürdük. Yine trenle tabii 😉. O geziden hatıramda kalan tek sahne; Salih Bey’in Lahor tren garında sırtında patu, elinde roti ve Türkiye’den getirdiği beyaz peynirle kahvaltı yapmaya çalışmasıydı. Tipik bir Hint fakiri görüntüsü gibi olsa da içtenliği, diğergâmlığı, fedakarlığı ve öğrencilerinin hayran bakışları çok derin bir atmosfer oluşturmuştu aslında.
Eski bir binada bulunan yurdu taşırken herkes çok hüzünlüydü
Kaldığımız yurdun yeni müdürü Kenan Bey’di. Türkiye`den yeni gelmiş Pakistan`a alışmaya çalışıyordu. Maalesef hicretinin ilk haftalarında bir kara haber aldı ve annesinin vefat ettiğini öğrendi. Annesine son vazifesini yapmak için memleketine gitti. Ama dönüşünü hiç unutamıyorum. Yurdun salon kapısından girdi ve hepimizle gözleri nemli bir şekilde sarıldı. Hasbihal edemedik o an. Çünkü dokunsan ağlayacak gibiydi. Gayri ihtiyari herkes televizyona döndü. Yeşeren Düşler dizisini izliyorduk. Ve tam o sırada başrol oyuncusunun annesinin vefat ettiği hüzünlü bir sahne vardı. Kimse kapatamadı da. Öylece durduk ve izledik. Biraz sonra Kenan abi odadan çıktı. Ve hepimiz mahcup bir edayla birbirimize bakakaldık ☹
Eski bir bina olduğu için yurdun duvarları sürekli su sızdırıyor ve bir türlü tamir edilemiyordu. Bitmek bilmeyen tamiratlar yüzünden taşınma kararı alındı. O gün şehirdeki en hüzünlü günümdü. Halit Esendir Hostel yazılı tabelaya bakarak ranzaların, eşyaların taşındığı o an öğrenciler dahil herkesin çok üzgündü.
Devam edecek…
***
Dördüncü Bölüm: Pakistan’a alışma sürecinde yaşadığımız ilginç olaylar
No Comment.