Eğitimci Taner Koçyiğit, Pakistan’daki büyük sel felaketi sonrasında yaşananları anlattığı serinin bu bölümünde Türkiye’den gelen yardımların nasıl dağıtıldığını yazdı. Yardım getiren Türk iş adamlarıyla aralarında geçen ilginç diyaloğu aktardı.
Otuz Altıncı Bölüm:
Bizim köy ağalarının sayesinde dağıtımları sorunsuz yaptığımızı duyan başka yardım kuruluşları da bizden yardım istiyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, yardımlarını yaklaşık 40 kişilik bir ekiple göndermişti. Sel bölgesinde eski bir okul binasını merkez olarak düzenleyip tüm yardımları oradan koordine ediyorlardı. Çok fedakârca çalışan bu 40 kişilik ekip haftalarca sel bölgesinde kaldı ve dağıtımla konusunda sürekli bizim köy ağalarının yardımına başvurdular. Artık Kimse Yok Mu Derneği’nin gönüllüleri ve PakTürk Okulları’nın öğretmenleri olarak sel bölgesinde sözü geçen kişiler olmuştuk. Devletin afet yönetim birimi ve başbakanlık yapılan hizmetleri yakından izliyor ve Türkiye’den gelen yardımların dağıtımında yardımcı olmamız için irtibat bilgilerimizi veriyorlardı.
Sel felaketinin üzerinden aylar geçmişti. Ama sel bölgesinde ihtiyaçlar bitmiyordu. Gün geçmiyor ki herhangi bir köyden bazı kimseler bizi arayıp “Şu malzemelere acil ihtiyacımız var, lütfen getirin!” diye aramasınlar. Bizler de gelen nakdi ve ayni yardımları bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya çalışıyorduk. Bu sırada Türkiye’den parası gönderilen yüzlerce adak kurbanın da sel bölgesinde kesilmesi gündeme gelmişti ve bunun için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Adak kurbanı olarak kesilecek hayvanları yine sel bölgesinden temin edip dağıtmaya karar verdik.
Yıllar geçmesine rağmen beni kederlendiren olay
Hazırlıklar tamamlanınca camilerden et dağıtılacağını ilan ettirdik, tabi ki, 500 kişi beklediğimiz yere 3 bin kişinin geleceğini tahmin edemedik. Galiba o et dağıttığımız gün hayatımın en hüzünlü günlerinden birisi olarak kalacak. Zira 5-6 saat yürüyüp 5 kg et alma ümidiyle saatlerce güneşin altında bekleyen bazı insanlara akşam olduğunda et veremeden göndermiştik. Bir parça et alamadan boynu bükük şekilde çocuklarının elinden tutup geri dönen annelerin o gece neler yaşadığını tahmin edebildiğim için bu olay bugün bile beni çok kederlendirir.
Türkiye’den sadece yardım malzemeleri değil aynı zamanda Türk iş adamları da geliyordu. Dağıtıma bizzat katılmayı ve imkânları dahilinde yaraları sarmayı amaçlıyorlardı. Türk iş adamlarına özellikle sel bölgesinde dağıtım yaparken hiçbir şekilde ceplerinden bir şeker dahi çıkarıp insanlara vermemelerini tembihliyorduk. Bu davranışlarının beraberinde getirebileceği tehlikeleri anlatıyor ve dikkatli olmalarını istiyorduk. Çünkü kalabalık insan gruplarında koordinasyonsuz yapılan dağıtımlarda her zaman sorunlar çıkıyor. Örneğin cebinden şeker veya para çıkarıp dağıtmaya çalışan bazı iş adamları selzedelerin altında kalıyor, ezilme tehlikesi yaşıyorlardı.
Eyüp Sultan Camii’nde sürpriz bir karşılaşma
Bir grup iş adamını sürekli gittiğimiz köye götürmüş ve dağıtımı 4-5 saat içinde bitirip Lahor’a dönmek üzere misafirleri arabalarına bindirmiştik. Tam bu sırada misafirlerden birisi çantasındaki bez bebekleri arabanın camından hem de minibüs hareket etmek üzere iken dağıtmaya başlamış. Ben de otobüsün camında kalabalık oluşunca hemen oraya doğru gittim, aracın yanına vardığım anda çocuklar birbirini ezerek camdan uzatılan oyuncakları almaya çalışıyordu ve araç hareket halindeydi. O sırada diğerlerine göre nispeten daha küçük bir kız çocuğu uzatılan bebeği almak için uzanınca itiş-kakış arasında kaldı ve otobüsün altına girdi. Ben bir anda çocuğu tekerleğin altından nasıl çektiğimi bilmiyorum ama kurtardım. Otobüsü durdurdum, oyuncakları dağıtma sözü vererek önce çocukları uzaklaştırdım. Sonra da otobüse binip bu sorumsuz davranışı yapan iş adamına bayağı kızıp sitem ettim ve ardından misafirleri Lahor’a uğurladım.
Bu olaydan yaklaşık 3 sene sonra İstanbul Eyüp Sultan Camii’nde yine Pakistanlı misafirlerle sabah namazını kılıp ayrılmak üzereyken avluda bir kişi yanıma sokuldu ve “Hocam beni hatırladınız mı?” diye sordu. Ben de “Hayır abi, kusura bakmayın” dedim.. Kendisinin üç sene önce bir grup iş adamıyla Pakistan’daki sel bölgesine gelen grupların içinde yer aldığını ve tam da benim kızdığım kişinin arabasında bulunduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Hocam o arkadaş Türkiye’de belinde iki silahla gezen çok haşin bir abimizdir. Siz ona celallenip sesinizi yükselttiğiniz anda o arkadaş normalde kesinlikle karşılık verirdi fakat hata yaptığının farkında olmasından dolayı ve olayın şoku ile size bir şey söylemekten çekindi ama sizin bu şekilde ona kızmanız bizim hepimizin de yüreğine su serpti. Sonunda birisi ona kızabildi diye sevindik aramızda!” Ardından o abimize selam söylemesini hakkını helal etmesini rica ettim. Daha sonra da o abi ve grupla görüşmeye devam ettik.
Devam edecek…
***
Otuz Beşinci Bölüm: Sel yardımlarının dağıtımında köy ağasının organizasyon kabiliyeti
No Comment.