İngilizce öğretmeni Gönül Barış (4): Pakistan halkı kötü gün dostudur, sevdiklerine sahip çıkar

Karaçi Ticaret Odası heyetinin Ankara’daki iş görüşmeleri
Nisan 17, 2022
Hey gidi Pakistan Ramazanları!
Nisan 24, 2022

İngilizce öğretmeni Gönül Barış (4): Pakistan halkı kötü gün dostudur, sevdiklerine sahip çıkar

PakTürk Okulları İngilizce öğretmeni Gönül Barış röportajımızın son bölümünde Lahor’daki öğretmenlik yıllarını, öğrenci velileriyle kurduğu dostlukları ve Pakistan’daki son döneminde yaşadıklarını anlatıyor.

-Üniversite öğrencisi olduğunuz Lahor’a öğretmen olarak döndünüz. Öğrencilerle, velileriyle iletişiminiz nasıldı?

2013’te Lahor’a geçtik ve 2017’de ayrılana kadar orada kaldık. Lahor’daki öğrencilerle daha farklıydık. Yaş olarak biraz daha olgunlaşmıştım, öğretmenliğim daha oturmuştu. Öğretmenlerle, öğrencilerle iletişimim daha güzeldi. Farklı dostluklarımız oldu öğrencilerle. Beraber olduğumuz okuma kamplarımız daha verimliydi. Ayrıca lise öğrencileri oldukları için manevi durumları daha güçlüydü.

Lahor’da yine ilkokulda çalışmaya başladım. Çok hoş bir müdire hanım ile çalışıyorduk. Okulda aynı odayı paylaşıyorduk. Abla kardeş gibiydik. Mesela sabahları ben yeşil çay içmeyi severdim, o da dutpati. Beraber çaylarımızı alır otururduk. O kakule yerdi sabahları, bana da verirdi. Zekayı artırdığı söylenirdi. Hâlâ görüşüyor, yazışıyoruz. Manevi yönden de çok iyi anlaşırdık. Derse başlamadan önce beraber Fetih suresi okur, Cevşen’i paylaşırdık. Yaşı benden büyüktü ama bana onu yansıtmıyordu.

Lahor’daki son yılımda lisedeydim. Son sınıfların derslerine giriyordum. Çok kaliteli bilinçli çocuklardı. Beraber kitap okuma programları yapmıştık. Bana göre bile ağır bir programdı ama onlar “hayır bu hafif, biraz daha eklemeler yapalım“ diyorlardı. Gerçekten manevi yönden çok yüklü çocuklardı.

Velilerimizle de çok iyiydik. Mesela bir velimiz vardı. Bütün okulları gezmiş, sonra bizim okula gelmiş. Ben de o sırada kayıtlarla ilgileniyordum. Bana birkaç şey sordu, anlattım. “Tamam, çocuğumu buraya kaydettireceğim. Seni gördüğüm için bu kararı verdim, seni çok sevdim.” dedi. Sonra gerçekten öyle bir muhabbet oldu ki aramızda, sürekli ilgileniyordu. Ben de kızını çok seviyordum.

ÖĞRENCİMİN VELİSİ, BİZE DESTEK OLMAK İÇİN HER YOLU DENEDİ

Pakistan’da sıkıntı yaşadığımız son olaylar sırasında velilerimizin dostluklarını daha iyi gördük. Bahsettiğim velimiz de bana maddi destekte bulunmak istediğini söyledi ama kabul etmedim. “Öyleyse kızıma özel Türkçe dersi ver, hafta sonları gelsin sana” dedi. Kabul ettim ama ücret almayacağımı söyledim, “Tamam” dedi. Fakat derse gelirken “Çocuklar için..” diyerek kolilerle gıda malzemesi gönderiyordu. Bize yardımcı olabilmek için böyle bir yol bulmuştu. Pakistan’dan Gürcistan’a gittiğimde dahi aradı. “Paraya veya başka bir şeye ihtiyacın varsa göndereyim” dedi. Gerçekten bir abla gibiydi.

-Pakistan’da sıkıntılar ne zaman başladı? O süreçte neler yaşadınız?

Aslında PakTürk öğretmenleri olarak daha 2015’te yasal anlamda sıkıntılar yaşamaya başlamıştık amabelki biz de konduramıyorduk böyle bir şeyin yapılmasını. Hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyorduk. Mesela vizelerimiz yenilenmiyordu. 2015’te. İkinci oğlum Mehmet Selim’e hamileydim. Doğum ağustosta olacaktı. Yaz tatili iznimle doğum iznimi birleştirdik. Doğumdan önce Türkiye’ye gittik. Doğumdan 40 gün sonra yola çıkacaktık. Bebeğe vize almamız gerekiyordu, biletimiz de hazırdı. Vize için pasaportları gönderdik. Ama bebeğe vize vermediler. Ne yapacağımızı şaşırdık. Pakistan’a gidemiyorum diye ağlıyordum. Annem “Her sene gönderiyoruz diye ağlıyorduk, bu sene de gidemiyor diye ağlıyoruz!” demişti. 15 gün uğraştı eşim, sonra araya başka birini koydular ve vizemiz verildi. O yolculuk bizim için çok özeldi. Sanki Pakistan’a ilk kez gidiyor gibiydik.

Gönül Barış Hanım (soldan üçüncü), öğrencilerinin yanı sıra velilerle de sıkı dostluk kurmuştu…

2016’da Türkiye’de ‘15 Temmuz’ hadiseleri olmuştu. Biz okullarda devam ediyorduk. Her pazartesi okulda idari toplantı yapardık. Ekim ayında yine bir pazartesi günüydü. O gün önümüzdeki tatilde yapacağımız öğrenci programları hakkında konuşmuştuk. Eşim eve geldiğinde çok üzgündü ama bana bir şey söylemedi. Ertesi gün okula gidince kötü haberi kesin olarak duyduk. 3 gün içinde Pakistan’dan ayrılmamız gerektiği söylenmiş. “Türkler deport ediliyor” diye tüm TV’lerde yayınlanıyor, herkes bunu konuşuyordu. Ben şok oldum, beynimden vurulmuşa döndüm. Derse girmedim, ağlıyordum sadece. Öğretmenlerle bir araya gelip ağlıyorduk.

EN SIKINTILI DÖNEMDE PEYGAMBER EFENDİMİZ’İ RÜYADA GÖRDÜM

Ofisin ortasında bir sehpa vardı. Sanki onun üzerine bir cenaze konmuş gibi, gelen giden o sehpanın etrafında oturup beraber ağlıyorduk. O kadar kötü bir dönem ki. Ama bir taraftan da kendimize gelip evimizi toplamamız gerekiyor. 3 gün içinde nasıl toparlanacağımızı, nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Bir çözüm bulamıyorduk. Müdür bey derslere girmemizi istiyordu ama Türk öğretmenler olarak derslere giremiyorduk. Hiç unutamadığım bir arkadaşım var, o sıkıntı içinde tüm derslerine girdi, öğrencilerin kağıtlarını okudu ama ben her şeyi bırakmıştım.

-Velilerin ve öğrencilerin bu olanlara karşı tutumu nasıldı? Destek anlamında neler yaptılar?

Veliler de okula geliyordu. Yardımcı olmak istiyorlardı. “Para verelim, nereye gidecekseniz biletinizi biz alalım.” diyorlardı. Onlar da şok olmuştu. Bizim için öğrenciler, veliler gösteriler yapıyordu. Ben kendimi kaybetmiştim. Sürekli ağlıyordum okulun içinde. Sonra eve geldim, eşyaları toparlamaya başladım, satmak için. Pakistanlı arkadaşlardan herkes bir şeyi almak istiyordu. Biri koltuğu istiyor, öteki başka bir şeyi. “Olur, alın” diyorum ama kime ne dediğimi bilmiyorum. Bir koltuğu 3-4 kişiye söz vermişim farkında değilim. Bir kişi aldı götürdü sonunda.

O gece bir rüya gördüm. Bir köşe var, sarıklı alimler oturuyor. Yanlarında bir yer boş. “Buraya neden kimse oturmuyor?” diye soruyorum. “Burası Peygamber Efendimiz’in (sas) yeriydi. Bu yeri artık Pakistan’daki öğretmenlere bıraktı. Onlar oturacak!” dediler. Sabah kalktım, hemen eşime anlattım rüyamı ağlayarak. Ayrıca o dönem Türkiye’de annem rahatsızlanmış, hastanede yoğun bakıma alınmıştı. Onun üzüntüsü de vardı üzerimde.

SAYGIDERĞER BİR KONUMDAN ‘SIĞINMACI’ POZİSYONUNA DÜŞTÜK

Sonra biz Almanya’ya gitmeye karar verdik. Bavullarımızı toplayıp Karaçi’ye geçtik. 50 kişi kadar vardık. Almanya elçiliğine başvurduk. Normalde Almanya’nın vize vereceği söylenmişti ama vermediler. O günün gecesi Lahor’a geri döndük ve Birleşmiş Milletler’e (BM) başvurduk. Giderken kadınlar olarak hepimiz beyaz öğretmen önlüğü giydik. Erkek öğretmenler takım elbiselerini giymişlerdi. Oraya gitmek zorunda kalmak beni çok üzmüştü. Yani o duruma gelmek, yardım istemek için oraya gitmek. Çok farklıydı o gün. Orada değer gördüğümüzü hissediyorduk. ‘PakTürk öğretmeni’ deyince saygıdeğer konumda hissediyorduk. Fakat birden ‘sığınmacı’ durumuna düştük. Çok üzülmüştüm bunları düşününce. O gün orada yıkılmıştım. Ama hiçbir zaman Pakistan’a kızmadım. Bu siyasetti. Bunlar olmasaydı biz yıllarca kalırdık orada. Ve Pakistan halkı da bize hep kucak açardı. Ama devlet politikasına karşı yapacakları bir şey yoktu. Başvurumuz üzerine BM bir yıllık koruma kararı verdi bizler için.

İngilizce öğretmeni Gönül Barış (önde sağdan üçüncü) ve PakTürk Okulu’ndaki meslektaşları…

-Eşyalarınız da yoktu artık. Sonraki süreyi nasıl geçirdiniz orada?

Evde hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Misafir olarak bir arkadaşın evine gittik. 25 gün beraber kaldık ama onlarda 4 çocuk, bizde 2 çocuk olunca hayli zorlandık. Onlar Karadenizli, biz daha Doğu kültürü yemeklerine alışkınız. Başka bir arkadaş “Bize gelin” dedi. Bavullarımızı toplayıp gittik ve 1 ay da onlarda kaldık. Ama biz hep ‘gideceğiz’ diye düşünüyorduk. “BM bizi buradan götürecek” diye bekliyorduk ama işler beklediğimiz gibi olmadı. Uygun fiyata bir ev tuttuk ama hiç eşyamız yoktu. Velilerden, arkadaşlardan birkaç parça toparladık. Bazı arkadaşlara ücretsiz kalacakları evler veren veliler oldu. Biz de birkaç eşya ile idare ediyorduk. Her an gideceğimizi düşünerek yeni bir şey almıyorduk. Çikolata kavanozlarından bardak yapıyordum. Öğrenciler gelirken evlerinden yemek getiriyorlardı. O üzüntüyü yaşadık ama sonra üzerimizden atmıştık. Hiçbir şeyi duraksatmadan devam ettirmeye çalışıyorduk. Bu şekilde tekrar orada kalacağımızı düşünerek az az eşya almaya başladık. En büyük ihtiyaç buzdolabıydı, mecburen aldık. Eşim iş aramaya başladı. Bir takside çalışıyordu. Ben de orada kursa gidip Montessori eğitimi aldım.

ÖĞRENCİLERİM KAPIMIZA BİR HEDİYE PAKETİ BIRAKMIŞ

Kurstan eve döndüğüm bir gün ev sahibi benim için bırakılan bir çanta verdi. İçinde çok şık bir çanta, bir eşarp ve bir etek vardı. Çok şaşırdım. Arkadaşları arayıp “Siz mi bıraktınız?” diye sordum, ama haberleri yoktu. Sonra bir öğrencim aradı. Öğrencilerin o sıralarda mezuniyet gecesi vardı. Biz çalışamıyoruz, yeni kıyafet alamayız diye çocuklar kendi aralarında toparlayıp bana hediye almışlar. Çocukların o gün beni böylesine düşünmeleri çok duygulandırmıştı. O kıyafetleri giyip mezuniyet gecesine gittim. Öyle çok sevindiler ki. Onları buraya da getirdim. Aklıma geldikçe duygulanıyorum.

Geçenlerde bir öğrencim “Hocam siz varken yurtta annemi hiç özlemezdim. Ama şimdi annemi çok özlüyorum. Sizler bizim annemiz gibiydiniz, anne özlemi hiç yaşamıyorduk.” diye yazmış. Gerçekten biz ordayken kendi adıma “Bu çocuklar için bir şey yapamadım” diye düşünüyordum. Ama sonra çocukların yapılan işlere sahip çıkmalarını gördük. Hâlâ arayıp bazı şeyleri nasıl yapacaklarını soruyorlar. Gönül bağımız var. Bunlar insanı mutlu ediyor.

Fakat 2017 Eylül’de ‘Kaçmaz ailesi’nin kaçırılması hadisesi oldu. Eşimi de takip ediyorlardı. Avukatlarla görüşmüştü. Sonrasında zaten basın toplantıları vs yapıldı. Yetkililere müracaat edildi. Bir şeyler yapmaya çalıştık ama herkesi bir korku sarmıştı. Benzer bir şeyi yaşamak istemiyorduk. Sonra ben çocukları alıp Gürcistan’a geçtim. Eşim de Kanada’ya iltica etti. 3 yıl 2 ay ‘aile birleşimi’ vizesi bekledikten sonra 14 şubat 2021’de biz de buraya geldik.

-Çocuklarınızın dünyasında Pakistan’ın nasıl bir yeri var?

Büyük oğlumBurak Pakistan’daki hayatını daha çok hatırlıyor. Hatta burada okula ilk başladığında “Nerelisin?” diye soranlara “Pakistanlıyım” diyordu. Türk olduğumuzu bildiği için öğretmeni de şaşırmış. “Oğlum sen Pakistan’da doğdun ama Türksün! Soranlara böyle söyleyebilirsin.” dedim. Burak, Pakistan’ı yemeklerini vb daha çok benimsiyor. Mesela dışarda yemeğe gidecek olsak Türk restoranına değil Pakistan restoranına gidiyoruz. Çünkü Pakistan yemeklerini özlüyoruz. Büyük oğlumun canı kebap değil, biryani, chicken karayi çekiyor. Ailece hayalimiz bir gün oraya hep beraber gitmek.

BAŞKA YEKEKLERİ DEĞİL, PAKİSTAN YEMEKLERİNİ ÖZLÜYORUZ

Burak, Urducayı da öğrenmişti. Okulda yanıma geldiğinde yanımdaki müdür yardımcısı ile İngilizce, benimle Türkçe, bir temizlikçi gelince de onunla Urduca konuşuyordu. 3 yaşında bunu yapabiliyordu. Üçümüzü ayırıyor, kiminle hangi dili konuşacağını biliyordu ama unuttu artık. Gürcistan’da da Gürcüceyi öğrendi.

-Pakistan’dan sizde neler kaldı?

Pakistan’dan bana ‘kötü günde sevdiklerine sahip çıkma’ duygusu kaldı. ‘Kötü gün dostu’ derler ya hani. Bir de onlarda güzel bir adet vardır. Bir yere giderken mutlaka bir şeyler alıp giderler. Şimdi ben de öyle yapıyorum. Bir kutu meyve suyu dahi olsa veya kek yapıp, illa ki bir şey götürüyorum. Pakistan’da çok şeyim kaldı benim aslında. Bütün gençliğim orada geçti. İlk öğretmenliğim, evliliğimin ilk yılları, ilk anneliğim.. İlklerimi hep orada yaşadım. Daha öğrenciyken gittim, orada büyüdüm, olgunlaştım. Öğrencilerle kalırken özellikle, ben de öğrenciydim. Aslında şımarık, yaramaz bir öğrenciydim ama onlarla bir aradayken, onlardan ziyade belki ben yetiştim.

Oradan ayrıldıktan sonraki ilk zamanlar psikolojim hiç iyi değildi. Çok üzülüyordum. Geceleri sürekli rüyama giriyordu Pakistan. Psikolojik olarak yıkılmış durumdaydım ama şimdi daha iyiyim herhalde ama hâlâ çok özlüyorum orayı. Buraya gelince de gözüm hep Pakistanlıları arıyordu, tanışayım dost edineyim diye. Bir gün çocukları parka götürmüştüm. İki kadın oturuyordu. Onlar bana sordu “Sen hangi dili konuşuyorsun?” diye. Türkçe, dedim. “Biz Urduca konuşuyoruz” dediler. Çok şaşırdım, sevindim. Sonra onlarla Urduca konuştum. Kardeşimi bulsam herhalde bu kadar sevinmezdim. Tanıştık, sohbet ettik. Telefon numaralarını aldım. Daha önce Türkleri de görmüştüm ama numaralarını almamıştım. O kadınlarla şimdi ailecek görüşüyoruz. Pakistan yemekleri yapıyorlar bize. Pakistanlı görünce buralarda gerçekten çok mutlu oluyorum. Ailemden, akrabamdan birini görmüş gibiyim.

-“Pakistan’a gitmesem öğrenemezdim” veya “İyi ki yaşamışım” dediğiniz bir şey var mı?

Pakistan a gitmeseydim, eşimle tanışıp evlenemezdim. Bu da bir nasip. Farklı ülkelerde de bulundum ama şu anda deseler ki “Nereyi seçersin?” Pakistan’ı seçerdim. İnsanların samimiyeti, girdiğin yerde gösterilen saygı, sevgi, değer, gösterdikleri kardeşlik, samimiyet.. herhalde beni oraya bağlayan şeyler. Diğer ülkelerin yemeklerini özlemiyorum ama Pakistan yemeklerini özlüyorum. Herhalde Pakistan’ı sevdiğim için her şeyini sevdim. Orası gerçekten çok farklıydı benim için. Ben inanıyorum öğrencilerimizin duaları kabul olacak, bir gün döneceğiz.

Bitti.

***

Üçüncü Bölüm: İngilizce öğretmeni Gönül Barış (3): Hayatımın en önemli ‘ilk’lerini Kuetta’da yaşadım, oraya giderken başıma gelenler ise film gibiydi

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.