İngilizce öğretmeni Gönül Barış (3): Hayatımın en önemli ‘ilk’lerini Kuetta’da yaşadım, oraya giderken başıma gelenler ise film gibiydi

Karaçi Ticaret Odası’nın Türkiye’ye yaptığı iş gezisinde neler yaşandı?
Nisan 8, 2022
500 gün geride kaldı, ama daha anlatacak çok hikayemiz var!
Nisan 13, 2022

İngilizce öğretmeni Gönül Barış (3): Hayatımın en önemli ‘ilk’lerini Kuetta’da yaşadım, oraya giderken başıma gelenler ise film gibiydi

Gönül Barış hoca, öğrencileri ile bir doğüm günü kutlamasında...

Pak Türk Okulları İngilizce öğretmeni Gönül Barış, röportajımızın bu bölümünde üniversiteden mezun olduktan hemen sonra başladığı öğretmenlik hayatını anlatıyor. İlk görev yeri olan Kuetta’ya giderken yolda yaşadıkları film gibi bir hadiseyi, başına dayanan silahı, çantasını vermeyişini, ilk öğrencilerini ve bu şehirde bıraktığı ilk anılarını samimiyetle paylaşıyor.

-Mezun olduktan hemen sonra öğretmenliğe başladınız değil mi? İlk görev yeriniz neresiydi?

Evet, o yıl Kuetta’daki PakTürk Okulları’nda İngilizce öğretmenliği yapmaya başladım. Öğrenciyken Kuetta’ya karşı ayrı bir ilgim vardı. Çünkü oradan bize Lahor’da bulamadığımız peynir, çubuk kraker vs. gelirdi ve havasının daha serin olduğunu biliyordum. Dua niyetine geçti herhalde o duygular. Henüz tatilde iken eşimi arayıp Kuetta’da çalışacağımızı söylediler. Ben ne kadar seviniyorum “Allah’ım Kuetta’ya gidiyorum, peynir var orada..” diyorum. 😊

İstanbul’dan uçakla Karaçi’ye geçtik. Otobüsle Kuetta’ya gitmeyi planladık ama o dönemde protesto gösterileri olduğu için yollar kapatılmış. Otobüs bulamadık. Yanımızda bir abi ile yeni evli bir çift daha var fakat onlar Hayrpur’a gidecekler. Kuetta’ya gidemeyince yollar açılana kadar biz de onlarla beraber Hayrpur’a gitmeye karar verdik. Havaalanının tam karşısındaki Mc Donalds’ta bir şeyler yedik. Biraz yiyecek de yanımıza aldık. Bir taksi bulduk ve hep beraber yola çıktık. Taksici farklı yollardan geçerek bizi güvenli bir şekilde götürmeye çalışıyordu.

Sonra bir anda iki yanımıza iki motor geldi ve silahlı adamlar taksiyi durdurdu. Önce eşimin başına silah dayadılar. Telefonunu, saatini aldılar. Sonra benim başıma dayadılar silahı.. Hissettim silahın o sertliğini. Çantamı almak istedi, vermedim geri çektim. Oysa ver gitsin değil mi? Ama adam çekiyor, ben geri çekiyorum, vermiyorum. Arkadaşın kolundan künyesini, parmaklarından yüzüklerini çıkarttırdılar. Yeni evliyiz, birkaç parça altınımızı takıp gitmişiz. Oysa Pakistan’ı biliyoruz. Niye takıp gidiyorsun? Bizde de var hata. Çantamı alamayınca içini açtı adam. Ayna vs. var içinde. Adam bir şeyi alıyor, ben başka bir şeyi geri çekiyorum. Herhalde şok halinde yaptım o hareketleri.

-Kafaya silah dayanmışken yapılmayacak şeyler aslında değil mi?

Evet, sonradan eşimle konuşuyoruz. “Verseydin çantayı, ne derdin vardı!” diyor. Bilmiyorum ki, ne derdim vardı o anda. Aslında içinde değerli bir şey de yoktu. Eşimin ve arkadaşının çantasına hiç dokunmadılar. İkisinin çantasında da Cevşen kitapları vardı. Onlar korudu o çantaları diyorum, başka açıklaması yok. Eşimin çantasında bir miktar para vardı. Arkadaşında da bilezikler varmış. Onların çantasına hiç dokunmadılar. Benim kucağımdaki yol için aldığımız yemek paketlerini bile aldılar. Bir de kırılmasın diye bagaja koymayıp elimde taşıdığım bir fincan takımı vardı, onu da çaldılar. Adamlar gidince biz de polise gittik ama bir şey çıkmadı tabi. Sonra otobüsle Hayrpur’a gittik. Rüveyda hocanın evinde misafir olduk. Birkaç gün kalıp Kuetta’ya geçecektik ama 2010’daki büyük sel felaketi oldu ve bütün yollar kapandı. Okula da başlamamız gerekiyor. 12 gün bekledik. En sonunda uçakla gitmeye karar verdik. Hayrpur’dan Karaçi’ye geldik, oradan uçakla Kuetta’ya geçtik.

VELİLER KENDİLERİNİ ZİYARET ETMEMİZDEN ÇOK MEMNUN OLUYORDU

-Kuetta’da ilk izlenimleriniz nelerdi? Nasıl bir şehir ve halk ile karşılaştınız?

İlk gittiğimde çok kırsal olduğunu gördüm. Ağaç bulmak biraz zordu. Lahor yeşil bir şehirdi, Karaçi de. Ama Kuetta farklı bir coğrafya. İnsanlar karakter olarak da farklı. Lahor’daki gibi yumuşak huylu değiller, daha sert bir yapıları var. Yemekleri yine aynı Pakistan usulü acılı, baharatlıdır ama kültürel olarak Türk kültürüne biraz daha yakınlar. Evlerine kesinlikle ayakkabıyla girmezler. Yer minderlerinde otururlar. Velilerimiz, ev ziyaretleri yaptığımız zaman çok mutlu oluyorlardı. Farklı bir kültürden biri onların evine geliyor. Bazen gideceğimiz zaman komşularını, akrabalarını da çağırıyorlardı. Herkesle tek tek tanıştırıyorlardı, “Kızımızın öğretmeni” diyerek. Çocuk bizimle İngilizce konuşunca velilerin çok hoşuna gidiyordu. Çok mutlu oluyor, gurur duyuyorlardı. Bütün velilerle çok sıcak, samimi iletişim kurabiliyorduk.

İlk gittiğimizde hemen ev bulamadık, bir arkadaşın evinde bir ay kadar misafir olduk. Ama yine de okulda derslere girmeye başladım. O sıralar yeni hamileydim. İlk gün derse gittiğimde rahatsızlandım. Doktora gitmem gerekiyor. Eşimi aradım ama arabası yok zaten, hemen gelmesi mümkün değil. Daha o gün tanıştığım öğretmenlerden Gazala hanım, “Seni doktora götüreyim” dedi. İkimiz çıktık yola. Sonra müdür bey bizi gördü ve hastaneye götürdü. O saatte özel hastaneler kapalı olduğu için devlet hastanesine gittik. Aslında tahmin ediyordum nasıl bir ortam olduğunu. Lahor’da da gidiyorduk devlet hastanesine ama Kuetta’da ortam daha farklıydı. 2 doktor oturuyor ve birçok kadın derdini anlatmaya çalışıyordu. Arkadaş beni ittirdi ileriye. Bir şekilde derdimizi anlattık. Ultrasona gitmem gerektiğini söylediler.

Ultrasonun önünde de upuzun bir kuyruk vardı. Tam bana sıra gelmesine 2 kişi kalmıştı ki “Öğlen tatiline girdik” dedi görevli kadın. Ben artık dayanamadım ağlamaya başladım. Gazala hanım beni teselli etmeye çalışıyor, “Tamam ağlama sana doktor bulacağız, iyi olacaksın” diyor. Sonra çıktık mecburen hastaneden, eve geldik. Akşam üzeri eşim birinden araba buldu, tekrar gittik. Ama o gün orada Gazala hanımın benimle ilgilenmesi, şefkati öyle etkiledi ki, anne gibi hissettim onu. Benimle hastaneye bile gelmeyebilirdi. Daha ilk gün tanıştığı biriydim.

Hamileliğin ilk zamanları çok uykulu bir dönemdi benim için. Öğretmenler odasında başımı masaya koyar uyurdum. Öğretmen arkadaşlar çok yardımseverdi. Ders saati gelince kaldırıyorlardı beni sağ olsunlar. Öğrenciler de çok destek oldu. Farkındalardı benim yeni öğretmen olduğumun. Hiç zorlamıyorlardı, çok yardımseverlerdi. Öğretmenler de, diğer çalışanlar da çok destek oluyorlardı.

BİR ÖĞRENCİM YILLAR SONRA BENİ BULDU, ÇOK DUYGULANDIM

Fakat bir taraftan da hayat şartları olarak çok zorlanıyorduk. Güvenlik sorunlarından dolayı bir sitede yaşıyorduk ve yalnız dışarı çıkmıyorduk. Kuetta, bu anlamda diğer şehirlerden farklıydı. Mesela eşim okula giderken kravatını takmazdı. Tepki gösterirdi insanlar. “Hıristiyanlar takar” derlerdi. Lahor’da yaşayan yerli insanlar dahi Kuetta’ya gelmeye çekinirdi. Bir dönem zümreler vardı, Lahor’dan Pakistanlı bir müdür yardımcısı arkadaşımız sunum yapmak için bizim okula gelecekti. Yola çıkmadan önce beni aradı, “Oraya gelmeye çok korkuyorum, ne yapacağım!” dedi. İdarecilerimize bundan bahsettim. “Biz yabancı olarak burada yaşamaktan korkmuyoruz. O niye korkuyormuş? Sen bizi örnek ver, gelsin bir şey olmaz” dediler. Geldi sonra o arkadaş.

-Kuetta’da ilk öğretmenlik tecrübesini yaşadınız. Öğrencilerle iletişiminizde belletmenlik ile öğretmenlik sıfatları farklılık oluşturuyor muydu?

Yurtta belletmenlik yaparken öğrencilerle daha çok kardeş gibiydik. Öğretmen olunca biraz daha ciddiyeti korumak gerekiyor. Kuetta’da ilköğretimde derse giriyordum. Biraz da güler yüzlü olduğum için küçük olmalarına rağmen erkek öğrenciler beni bazen zorluyordu. Zamanla birbirimize alıştık. 2010 yılında 4. sınıfta İngilizce dersine girdiğim bir kız çocuğu yıllar sonra beni buldu. Bir müdürümüze ulaşmış, “Gönül hocayı hiç unutmuyorum. Telefonu veya sosyal medya hesabı var mı?” diye sormuş. Ben onun küçük halini hatırlıyordum sadece. Fotoğrafını gönderdi, tanıyamadım. Kocaman genç kız olmuş. Sonra benim onlarla olan bir fotoğrafımı gönderdi. “Ben sizi hiç unutamadım. Hep aklımdaydınız. Hep ulaşmak istedim.” diyordu. Bu arada evlenmiş. Hatta Amerika’ya gelecekmiş. “Mutlaka sizi ziyaret etmek istiyorum.” dedi. Çok duygulandırdı beni. Aradan kaç yıl geçmiş unutmamış çocuk.

Kuetta’da 3 yıl yaşadım. Güzeldi benim için. Öğretmenliğimin, evliliğimin, anneliğimin ilk yıllarıydı. Çok güzel dostluklarımız oldu. Sonra tayinimizin çıkacağını, başka bir ülkeye gideceğimizi söyledi eşim. Ben üzülüyor, ağlıyordum ayrılacağımız için. Pakistanlılara bakıp ağlıyorum. Eve geliyorum ağlıyorum. Bir gün sorumlu müdürümüz geldi, ona da dedim “Ben gitmek istemiyorum. Neden bizi gönderiyorsunuz? Tüm zorluklarına rağmen ben burada kalmak istiyorum.” Cevaben, “Öyle demeyin, belki daha zor bir yere gidersiniz” demişti espriyle. Ben ağladıkça arkadaşlar da şaşırıyordu. “Belki Türkiye’ye, belki daha iyi bir yere gidersiniz.” diyorlardı. Ama bana sanki kendi vatanımdan ayrılıyormuşum gibi, kendi ailemden, kardeşlerimden ayrılıyormuşum gibi geldi. Sonra tayinimizin iptal olduğunu öğrendik. Çok sevindim ama uzun sürmedi bu. Lahor’a tayinimiz çıktı.

-Hamilelik ve doğum süreciniz nasıl geçti? Zorlandığınız durumlar oldu mu?

Doğum sürecinde annemle babam yanıma geldi. İlk geldikleri gün gaz kesilmişti. Orada sık olurdu böyle şeyler ve 2-3 gün sonra ancak gelirdi. Yeni evliyiz ve evde fazla eşyamız yoktu. Bir koltuk takımı alabilmiştik. Kendimize bir yatak aldık, yere koyduk, karyolamız yoktu. Annemle babama yatak alacak paramız yoktu. Şişme yatak almaya karar verdik. Eşimle Lahor’a gittiğimizde büyük bir marketten pompasıyla beraber aldık. Eve getirip şişirdik. Güzelce serdim çarşafını vs. hazırladım. Kuetta çok soğuk olur. Gaz olmadığı için küçük bir ocakta zar zor yemek yaptım. O şişme yatak soğuğu çekmiş. Babam gece kalktı, “Ben hayatımda bu kadar üşümedim!” dedi. Ne yapacağımız bilemedik. Oralarda Afgan minderleri vardır. Ertesi gün onlardan getirdik ama onlarla da rahat edemediler. Bir yatak daha alacak paramız olmadığını da söyleyemiyoruz. Sonra başka bir arkadaştan yatak temin ettik.

OĞLUM DOĞDUĞU GECE BABAANNEM VEFAT ETMİŞ, BABAM BİZİM YANIMIZDAYDI

Babam dillerini bilmemesine rağmen Pakistanlılarla çok güzel arkadaş olmuştu. Onlarla alışverişe gidiyordu. Babam demir doğramacı olduğu için okulun demir işlerini de yapıyordu. Babam 3 ay, annem 4 ay kaldı yanımızda. Bebeğin doğumunda ve ilk aylarında yanımda kalmaları çok iyi oldu. Babam oradaki arkadaşlarını hala unutamıyor. Sağ olsunlar çok sahip çıkmışlardı. Gittikten sonra bile arıyorlardı babamı. Annem bebeğe bakmaya okula geliyordu. Orada bize çay yapan Pakistanlı bir hanımla çok iyi arkadaş olmuştu. Hal diliyle anlaşıyorlardı elbette. Pakistanlıların ve annemin sıcakkanlılığı birbirlerine kaynaştırmıştı onları. Hayat şartları olarak çok bunaldılar ama insanları çok sevmişlerdi. Sonradan biz Lahor’a geçince yine geldiler. Babam Türkiye’ye dönünce oradakilere “Siz burada hizmet ettiğinizi falan düşünmeyin, asıl hizmet orada.” dermiş.

Aslında doğum için Türkiye’ye gitmek istemiştim ama tam okul dönemiydi ve öğretmen ihtiyacı vardı. Eşim de kalmamı destekledi. Ben gitmeyince bu sefer ailem geldi. Orada askeri bir hastane var. En iyi, en temiz hastane olduğu için orayı tercih ettik. Hastaneye gittik ama annem dil bilmediği için yanımda başka bir abla kalacaktı. Gece 11’den sonra erkek almıyorlar hastaneye. Eşimi de çıkarttılar dışarı. O gece oğlum Burak dünyaya geldi. Hastane şartları gerçekten ‘anlatılmaz yaşanır’. Özellikle annem çok titizlenmişti. Çocukları koydukları yerde böcek var diyordu. Soba yakıldıkça sıcakta ortaya çıkmışlar. Annem hemşirelere “Çocuğun kulağına girecek” diye işaret ediyormuş. Onlar da “Yok bir şey olmaz” diyormuş el hareketleriyle. Onlar da alışmışlar tabi o ortama, sisteme.

Burak biraz sıkıntılı doğduğu için 1 gün kuvözde tutuldu. Ertesi gün getirdiler ama sürekli uyuyor. Uyandırıp süt vermek istedik ama o sırada genzine süt kaçmış. Bir anda morardı çocuk, nefes alamadı. Hemşireler gelip aldılar. Çok şükür bir şey olmadı. Ama o gün yanımda kimse de yoktu, annem gelemedi. Arkadaş da bebekle gidince ben odada bebeğin battaniyesiyle yalnız kaldım. Kalkamıyorum, yürüyemiyorum. Gerçekten o gün kendimi çok kötü hissetmiştim. Annem babam da çok üzgündü. Normal doğum yapamadığım için üzüldüklerini söylediler bana ama meğer o gün babaannemin vefat haberini almışlar. Benim evladım doğarken babaannem vefat etmiş aynı gece. Cenazeye gidemediler çünkü Kuetta’dan aynı gün yetişmeleri mümkün değildi. Babam benim için oraya geldi ve bunu yaşadı. Çok üzülmüştük. Cenazesinde bulunamadığı için hâlâ “Annemin vefat ettiğine inanamıyorum” diyor. Gurbetin en zor taraflarından biri bu.

Devam edecek…

***

İkinci Bölüm:

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.