Araştırmacı ve eğitimci Doğan Yücel, Pakistan’da iken istemeden de olsa kendisini ortasında bulduğu bazı toplumsal olayları ve kalabalıkların içinden nasıl çıktığını anlattı.
Karaçi’de Gülşen-i Iqbal’de okullarımız vardı. Hemen bütün aileler olarak Gülşen’de kalırdık. Gülşen, daha ziyade Sind asıllıların, yan bölgemiz Afganların ve diğer tarafımız Hindistan göçmenlerinin ağırlıkla yaşadığı bir yerdir. O yüzden herhangi bir toplumsal gösteri olduğunda Karaçi’nin en fazla etkilenen semti burası olurdu.
Bir cuma günü, galiba Halk Partisi’nin gösterisi vardı. Gülşen’in anayolu partililerce giriş çıkışa kapatılmıştı. Bizim de cuma akşamı misafirimiz vardı. Meyve ve sebze almak için dışarı çıkmam gerekiyordu. Kızımı yanıma alıp arabayla manava gitmek isterken beni durdurdular. Kim olduğumu sorduklarında “Siz beni nasıl tanımazsınız!” dedim. Kararlı bir ifadeyle söyleyince beni partili zannedip yol verdiler. Manava vardım, alışverişimi yaptım ve eve döndüm. Zaten bütün caddede sadece manav açıktı.
Beni Tv haberlerinde görmüşler
Pazartesi sabah okula gidince okulun muhasebecisi, beni televizyonda, haberlerde gördüğünü söyledi. “Olmaz öyle şey!” diye karşılık verince, “Haberlerde ‘bakın insanlar alışverişlerini yapıyor, Gülşen’in yolu kapalı değil’ diye gösterdiler.” dedi. O zaman anladım ki, tam manavdan bir şeyler alırken kameranın biri beni çekiyormuş. Caddedeki tek açık dükkân Gülşen’in manavıydı ve belki o esnada caddedeki tek müşteri bendim. 🙂
Lahor’da 2007 yılı sonlarıydı. Bir akşam üzeri, insanların en yoğun çarşıya çıktıkları vakitti. Hayrpur’dan gelen arkadaşlar vardı. Beraber dişçiye gitmiştik. Önce onların işi bitti. Sıra bana geldiğinde televizyonda bir haber gördük. Halk Partisi lideri Ravalpindi’de vurulmuştu. Bir anda gösteriler başladı, sokaklar karıştı. Dişçi fazla işimiz kalmadığından beni kaldırmadı. Ancak aceleyle bitirdi. Dışarı çıktığımızda yarım saat önce tıklım tıklım olan çarşının hayalet mekâna döndüğünü gördük. Etrafta ne açık bir dükkân ne de bir tek insan kalmıştı. Biz çok anlam verememiştik. Hiçbir şey olmamış gibi evimize döndük. Sonradan tren seferleri falan iptal edildi. Çok ciddi ağır gösteriler oldu.
Otobüste değişik duygulara kapılanlar olmuş!
2010 yılında Karaçi’deydik. Türkiye’den sağlık taramasına gelmiş doktorlar vardı. Grubun koordinesi ve mihmandarlığı benim üzerimdeydi. Otobüsle Dadu’ya veya selzedelerin olduğu bir çadır kampa gidecektik. Karaçi’nin çıkışı Afgan asıllı insanların gösterileri sebebiyle kapatılmıştı. Polis bizi durdurdu. Ben gitmemiz gerektiğini, sağlık taraması yapacağımızı anlatınca polis, “Biz sizi uyarıyoruz, geçmek isterseniz ne sizin can güvenliğinizi ne de arabanın sağ salim çıkmasını temin edebiliriz!” dedi. O sırada sadece bir kaç polis vardı, binlerce insanın yanında. Onlar da insanların yola çıkmasına engel olmaya çalışıyordu. Ben polise mesuliyeti aldığımızı söyledim. Biraz ilerledik, sonra göstericilerden birkaçı ellerinde sopalarla otobüsümüzü durdurdu. “Görmüyor musunuz burada gösteri var, binlerce insanın arasından nasıl geçeceksiniz?” dediler. Durumu anlattım, biraz ısrar ettim, en sonunda yan yoldan yavaşça geçmemize müsaade ettiler. Bütün bunlar yaşanırken otobüsün içinde değişik duygulara kapılanlar da olmuş. 🙂 Hatta, “Hocam buradan geçmenin hiç imkânı yok diye düşünmüştük.” dediler.
Dört kişi arabayı köşelerinden tutup çıkardı
2006 yılı Şubat ayıydı. Bir iş için iki kişi Lahor’dan İslampura’daki okula gitmiştik. Arabayı ben kullanıyordum. Dönüş yolunda Firozpour Road üzerinde gösteriler varmış. İnsanlar, Danimarka’da Peygamber Efendimiz (sas) ile ilgili çizilen karikatürleri protesto ediyormuş. Bir anda kalabalığın arasında kaldık. Arabada bir yabancı görünce daha fazla üzerimize geldiler. Gõstericiler arabayı sallamaya başladı. Arabada iki kişiydik. Pakistanlı arkadaş “Yapmayın, etmeyin!” dedi ama çok faydası olmadı. Sonra nasıl oldu bilmiyorum dört kişi arabanın köşelerinden tutup çevirdi. Kalabalıktan bizi kurtardılar. Gösterilerde 2 kişi ölmüş, epey araç, trafik lambaları vs. zarar görmüştü.