Pakistan’da üniversite okuduktan sonra Afrika’ya hicret etmek zorunda kalan Gamze Çiçek, orada yaşadıklarını, Urduca ile olan bağının öğrencileri üzerindeki tesirini ve farklı yansımalarını yazdı.
Pakistan’dan mezun olduktan sonra Afrika topraklarına geldim. PakTürk Okulları’nın elimizden alınmasıyla, belletmen olduğum halde öğrencilerime özlemim daha ben oradayken başlamıştı. Öğrencilerimiz yatılı oldukları için dışarıda görüşmemiz biraz zor oluyordu. Vedalaşamadan geldiğim, ‘sonradan duyunca ne çok üzülecek’ dediğim ablalıklarını üstlendiğim öğrencilerim vardı..
Bu duygularla Afrika’ya geldiğimde Hizmet okullarının açık olması, 4 katlı bir yurdun öğrencilerle dolup taştığını görmek çok heyecanlandırdı beni. 2 yıldır PakTürk’ün bahçesine girmek bir yana, önünden bile geçemez hale geldiğimizi hatırlayınca arkadaşlarımı arayıp, “Burada okullar devam ediyor, hatta ben okulun bahçesindeki yurtta kalıyorum!” diye anlatıp moral vermeye çalıştım.
Takibinde olacağım sınıfım belli oldu. Öğrencilerimle tanışma sürecinde Pakistan’dan geldiğimi o kadar çok vurgulayıp oradan bahsetmiş olmalıyım ki, beni Pakistanlı sanmışlardı… Türkçenin aksine onlara Urduca bazı cümleler öğretmeye başlamıştım. Bazen grup halinde yanıma gelip filmlerden öğrendikleri replikleri doğru-yanlış söylüyolar, ben de düzeltip doğrusunu söylüyordum. Tabii, ilgi duymayanlar da oluyordu, özellikle bir öğrencimin sürekli bulunduğumuz ortamı terk ettiği gözüme takıldı. Biraz da agresif bir tutumu vardı. Kendimi ‘fazla milliyetçi’ gibi hissedip daha sonraları bu durumu göz önünde bulundurdum.
Bir telefonla başlayan endişeli süreç
Velilerle iletişime geçmek için kendimi tanıtan mesajlar attım, ardından telefonla arayarak muhabbet kurdum. Yurtta kalan öğrencilerimin ihtiyaçlarını söylemeleri için ailelerini arıyor, isteklerini iletiyordum. Veliler de gerek duyduklarında benimle iletişime geçip çocuklarına ulaşabiliyordu.
Bir akşam etüt saatinde öğrencilerimden bana karşı soğuk davranan çocuğun babası arayıp eşinin çok hasta olduğunu, kızının annesini araması gerektiğini söyledi. Sesi epey telaşlıydı, ben de çok endişelendim. Belki son konuşması olacaktı, belki yetişemeyecektim. Peki çocuğun psikolojisi ne olacaktı? Konuşması derslerini etkiler miydi, ya da aramasına izin vermezsem beni suçlar mıydı?.. Bütün bu sorular aklımda dolaşırken, “Ne olursa olsun, annesiyle görüşmeli!” diyerek okula koştum, sınıfa çıktım. Öğrencimi etütten çağırdım, bu çok alışılmış birşey değildi; çünkü etüt saatlerinde mazeretsiz sınıftan çıkmak yasaktı. Çocuklar da endişeli halimi görüp meraklanmışlardı…
Sınıftan çıkınca elimi öğrencimin omuzuna koyup, “Annenin seninle konuşmaya ihtiyacı var!” diyerek babasını aradım. Konuşması için telefonu kendisine uzattım. Çok sakince, olağanüstü soğukkanlılıkla konuşup, telefonu geri verdi: “Teşekkür ederim hocam…” Şaşkın bir şekilde sakinliğine anlam veremeden biraz da korkarak, “Annen nasıl?” diyebildim.
Sabah kapıyı açınca karşılaştığım sürpriz
O an içten içe kendime kızdım, yeni olduğumdan, öğrencilerimin ailesi hakkında gerekli şeyleri bilmemenin mahcubiyeti ile “Tamam, şimdi anneni arıyoruz o zaman.” dedim ve aradık. Annesiyle konuştuktan sonra telefonu uzatıp tekrar teşekkür etti. Ardından hemen sınıfa giriyordu ki kolundan tutup, “Peki annen nasıl?” diye sordum. Ben merakla bir şeyler duymayı beklerken, sadece “Hastaymış!” deyip sınıfa girdi. Bense bir taraftan annesinin hastalığını merak ederken, diğer yandan “Konuşmak istemiyor olabilir, belki davranışlarının asilliği bu yüzdendir…” diye yorum yaptım. Ama “daha uzun vakitte kesinlikle bunu konuşmalıyız” diye de kafama koydum…
Yurda, odama döndüm. Öğrencilerimin dosyalarını açıp, velilerin mesleklerini, hayatta olup olmadıklarını, nerede oturduklarını incelemeye koyuldum. Önceki yıllarda yapılan anketleri inceledim. Bazı öğrencilerin ailesi darmadağındı. “Bu kadar küçük yaşta bunları yaşamak çok zor olsa gerek!” diye düşünmeden edemedim. O zaman, davranışlarını maruz görmeye, daha sabırlı olmaya karar verdim.
Ertesi sabah okula gitmek için odamın kapısını açtığımda, kapının renkli not kağıtlarıyla dolu olduğunu gördüm. Büyük bir sürprizdi bu! Heyecanla notları toplayıp her birini okudum. Bütün sınıf toplanıp tek tek teşekkür etmişler, dün akşam arkadaşlarını annesiyle konuşturduğum icin… Kağıdın altına da Urduca “Me tum se bohod pyar kartı hu hocam. (Seni çok seviyorum hocam)” yazmışlar hem de hatasız! Şaşkınlığım hâlâ devam ediyordu, bunda teşekkür edecek ne vardı? Tabii ki annesini arayacaktı, çünkü çok hastaydı, yani babası öyle söylemişti. Hem bütün sınıf Urduca yazmayı nasıl kabul etmişti, ki ben bile artık dikkat ediyorken!..
Bütün endişem, bir soğuk algınlığı için miydi!
İki haftada bir veliler yurtta kalan çocuklarını ziyaret edebiliyordu. O hafta sonu da veliler gelecekti. Ben ‘tanışma fırsatı’ diyerek sabah bahçede bekleyip gördüklerimle selamlaşıp tanışıyordum. Okulun bahçesinde yoğun bir kalabalık vardı. Çok hoş bir atmosfer oluşmuştu; öğrencilerin kardeşleriyle buluşması, küçük çocukların koşturması, ailelerin merakla maceralarını anlatan cocuklarını dinlemesi… Bir köşede kızını yere oturtup saçını ören anne, bir köşede kardeşleriyle vakit geçiren öğrenciler, diğer köşede henüz ailesi gelmeyenlerin annesi ile görüşen bir başka arkadaşının etrafında toplanıp bekleyişi…
Kalabalıkta bir an gözüm geçen gün annesi hastalanan öğrencime takıldı. Bahçedeki bankta bir kadınla oturmuş konuşuyordu. Yanlarına gidip kendimi tanıttım, ziyaretçi de kendisini… Meğer iki gün önce ölüm döşeğinde olduğunu düşündüğüm, sınıfça merak ettiğimiz öğrencinin annesiymiş karşımdaki. Şaşkınlığıma hâkim olamadan, iyi olup olmadığını, neden evde dinlenmediğini sordum. Ama sadece boğazlarının ağrıdığını, muhtemelen soğuk almış olduğunu öğrenince saşkınlığım ikiye katlandı. Nasıl yani, bütün endişem, telaşım, korkum bir soğuk algınlığı için miydi?
Bir yanlış anlama, eksik anlatım ya da aşırı endişe, gelecekte kurulacak güçlü bağımızın bahanesi olmuştu… Durumun normalliğine karşın benim göstermiş olduğum anormal endişe, bana başlarda mesafeli duran öğrencimin kendini çok değerli hissedip kalbinin yumuşamasına vesile olmuştu… Kapıma teşekkür notlarını asmak için bütün sınıfı bir araya toplayacak, özellikle Urduca yazmalarını tembihleyecekti!
Artık onlar da sevdiklerimi sevmeye başlamıştı…
No Comment.