Sivas’ın soğuğundan kaçarken Lahor’un sıcağına yakalanmak!

Türkçe öğretmeni Ayşegül Karahan (2): Çocuklarımın Pakistan’da büyümesini istiyordum
Haziran 14, 2021
Pakistan milli mimarisi ve Türk mimar Vedat Dalokay
Haziran 16, 2021

Sivas’ın soğuğundan kaçarken Lahor’un sıcağına yakalanmak!

Türkçe öğretmeni Doğan Yücel, ilk görev yeri Lahor'da öğrencileri ile...

Türkiye’de üniversite bitirdikten hemen sonra yurt dışında öğretmenlik yapmaya karar veren Doğan Yücel, Pakistan’a gidiş hikayesini yazdı. Sivaslı olduğu için biraz sıcak bir memlekete gitmeyi hayal eden Yücel’in talihine aşırı sıcak bir yer olan Lahor düşer.

Birinci Bölüm:

2004 yılında üniversite son sınıfı gelmiştim. Kışın finaline giremediğim bir dersin imtihanlarını da temmuz ayı başında vermem gerekiyordu. Temmuzun beşinde imtihanı verdim. Hemen diplomamı hazırladılar. O dönemde haziran ayında dedem (annemin babası) vefat etti. Okuldaki finaller yüzünden cenazeye katılamadım.

Mezun olur olmaz Türkiye’de bir dershanede çalışma teklifi almıştım. Ayrıca ailem ve akrabalarım evlenmemi, yeni bir hayat kurmamı istiyorlardı. Hatta çalışacağım dershanenin seminerlerine bile katılmıştım. Nedendir bilmiyorum, o sıralar içimde yurt dışına gitme isteği uyandı. İnsanlara faydalı olma arzusu vardı. Başka arkadaşlarım da gitmişti. Hatta buna aracılık eden insanlara biraz ısrar ettim. Onlar da “Bu, senin son kararınsa tamam!” dedi.

Üniversite hazırlık dershanesinde derse başlamama iki gün kala yurt dışına gitme kararımı iletmiş oldum. Önce “Türkmenistan veya Yemen olur” demişlerdi. Ben içimden “Ben Sivaslıyım, çok soğuk gördüm, biraz sıcak bir memleket olsun.” diye geçirdim. Yurt dışı kararında geç kalınca pasaport ve diğer işlemler için de biraz daha beklemek durumunda kaldım. Temmuz ayında İstanbul’da düzenlenen ‘yurt dışı öğretmen yetiştirme seminerine’ katıldım. Yurt dışına gidecek 25-30 kadar Türkçe öğretmeni arkadaşla bir hafta geçirdik. Güzel dostluklar kurduk. Hazırlıksız olduğumuz için her gün halı sahada çıplak ayakla futbol oynadık. Seminer veren tecrübeli öğretmen arkadaşlar Fatih Üniversitesi’ni bitiren bir arkadaşımızın yurt dışına çıkmasına çok seviniyorlardı. Seminerde yabancılara Türkçe dersi anlatmanın ilk pratiklerini yaptık.

Annem, Pakistan’a gitmeme istemeyerek razı oldu

Ardından köye babamın yanına, harman kaldırmaya gittim. Kararımı aileme ilettim. Onlar önce bu karara pek sıcak bakmadı. Ben “Bir iki sene kalır, dil öğrenir, master yapar dönerim” dedim. Annem istemeye istemeye razı oldu.

O arada pasaport işlemlerine başladık. Masrafları babam karşıladı. Ancak o dönem pasaportlar 20-25 günde ancak çıkıyordu. Pasaportu beklerken Pakistan PakTürk Okulları’nın genel müdürü ile görüştüm telefonda. Ağustos ayının 1’inde İslamabad’da olmam gerektiğini söyledi. Ancak pasaportum henüz çıkmadığı için o tarihte gidemedim.

Pasaportum hazır olunca hemen haber verdim. Ağustos’un 26’sında gideceğim söylendi. İstanbul’a gittim. Bir iki gün İstanbul’da kendi evimizde kaldım, akrabalarımla görüştüm. Ardından yolculuk günü geldi, havalimanına gittim. Uçakta benim gibi ilk defa Pakistan’a giden 7 kişi daha vardı. Galiba ikisi evli çift olmak üzere toplamda sekiz kişiydik.

Doğan Yücel (arkada), sınıfta öğrencilerine ikram hazırlıyor.

Bu ülkede ne çok Şükriye ismi var!

Uçağımız aktarmalıydı. Ben ilk defa uçağa biniyordum. Önce Katar’ın başkenti Doha’ya indik. Orada 5 saat bekleme vardı. Doha’da uçaktan inip terminale geçmek için otobüse binene kadar hissettiğim sıcağı daha önce hiç görmemiştim. Kış günü hamama girildiğinde yüze buhar vurur gibi bir sıcak vardı. İlk önce uçağın motorlarından geliyor sandık ama gerçekten de o kadar sıcakmış. Bir arkadaş pasaportunu uçakta oturduğu koltukta unutmuş. İki saat onunla uğraştık. Havalimanı görevlileri pasaportu uçaktan getirip teslim ettiler. Ardından İslamabad’a yolculuk yaptık.

Urduca ilk duyduğum ve dikkatimi çeken kelime ‘Şükriye’ idi. Ben de bu memlekette ne kadar Şükriye isimli kadın var? Herkes birbirine ‘Şükriye’ diye sesleniyor diye düşünürken sonradan bunun ‘teşekkür etmek’ anlamına geldiğini öğrendim. İslamabad’a indik. Harun Bey bizi karşıladı. Herhalde tipimizden veya 8 kişi aynı anda dışarı çıktığımızdan olsa gerek bizi tanıdı. Yanımızda okullara gidecek okul malzemeleri de vardı. “Siz Türk müsünüz?” diye sordu. Biz “Evet” deyince hep beraber küçük bir minibüse binip PakTürk Okulları’nın genel müdürlük binasına gittik. Genel Müdür İsmail Bey’le tanıştık. İki saat kadar muhabbet ettik.

Sınıf öğretmeni olduğum şubede 2 öğrenci vardı

İslamabad Havalimanı aslında İslamabad’da değil Rawalpindi’dedir. Yaklaşık 20-25 kilometre bir yolculuk yaptık. Bir perşembe günü gitmiştik. Benim Lahor’a gideceğim söylendi. Oradaki arkadaşlar, “Lahor güzel yerdir.” falan diyorlardı. Perşembe ve Cuma günü İslamabad’ı gezdik. Faysal Camii’nde cuma namaz kıldık, Damen-i Koh’a çıktık. Cumartesi sabah Ramazan Bey beni ve benimle beraber Lahor’a gidecek olan bir çifti araçla Daewoo İstasyonu’na bıraktı. Oradan bilet aldık. Lahor’a yola çıktık.

Lahor’a vardığımızda Gulberg’deki ilkokulun müdür muavini Hüseyin Bey bizi karşıladı. Bizi evine götürdü ikramlarda bulundu. Öğleden sonra okulu görmeye gittik. Ancak okul hiç benim hayal ettiğim gibi değildi. Ben okulu Orta Asya’dakiler gibi büyük binası, yurtları olan bir yer diye bekliyordum. Ancak çıka çıka büyükçe evden bozma bir okul çıktı karşıma. Bahçeli ve eski bir evdi, yurdu yoktu. Sınıf öğretmeni olduğum şubede bir kız ve bir erkek olmak üzere sadece iki öğrenci vardı. Okulun iki binası vardı. Öndeki binada ilkokul arkadaki binada ise anaokulu ve ilkokul 1. 2. ve 3. sınıflar vardı. Okulu gördükten ve diğer öğretmen arkadaşlarla tanıştıktan sonra Defence semtindeki bekâr arkadaşların kaldığı eve geçtim.

Okulu görünce hayal kırıklığına uğradım

Gulberg’teki okulu görünce derin bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Ben, ‘büyük binalar, öğrencilerle ilgileneceğimiz yurtlar, futbol oynayabileceğimiz sahalar var’ diye hayal kurmuştum. Bu hayalimi orada dile getirdiğimde galiba müdür muavini olan arkadaş “Oralara gidip o binaların meydana gelmesine bazı arkadaşlar vesile oldu. Burada da bakarsın sana nasip olur.” dedi biraz müstehzi tavırla. Aradan sadece 3 yıl geçtikten sonra hayalimizdeki okul binasını Hüda-yi Bârî nasip etti.

O dönem evli arkadaşların hanımları ve çocukları daha yaz tatilinden gelmemişti. Onlarla beraber kalmaya başladık. Yaklaşık 1,5 ay kadar aynı evde kaldık. Sıcağı ve durmak bilmeyen pervaneyi orada gördüm. Klimamız yoktu. Geceleri ayaklı pervane açıp balkonda yatıyorduk. Ertesi gün pazartesi sabahında ben Türkçe derslerine girmeye başladım. Yani Lahor’a gitmemin üzerinden 48 saat bile geçmeden okulda derslere başlamış oldum. Lahor’da branşı Türkçe olan ilk öğretmendim. Daha önce Türkçe derslerini İngilizce öğretmeni olan bir Türk arkadaş veriyormuş.

Devam edecek…

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.