Eğitimci Taner Koçyiğit, Pakistan hayatını anlattığı dizinin on birinci bölümünde, yeni taşındığı Kuetta’da okula öğrenci seçimini de etkileyen hayati bir soruna dikkat çekti. 4 farklı etnik grup arasındaki şiddete varan anlaşmazlıkları, PakTürk Okulları’nın çözüm adına attığı adımları ve olumlu yansımalarını yazdı.
On birinci Bölüm:
Kuetta’ya geleli henüz daha bir ay bile olmamıştı. Şehirde birkaç kez büyük patlama olmuş ve onlarca kişi hayatını kaybetmişti. Özellikle şehir merkezindeki kalabalık yerlere gerekli olmadıkça gitmememiz konusunda hem şehir emniyet müdürlüğü yetkilileri hem de PakTürk Genel Müdürlüğü yetkilileri tarafından uyarılmıştık. Şehirdeki bu karışıklığın sebebi ne yazık ki etnik ve mezhep farklılıklarına dayalı çatışmalardı.
Bulunduğumuz şehir Belucistan Eyaleti’nin başkenti idi ama Beluç etnik kökenli kişilerin şehirde görüldüğü pek nadirdi. Sınırlar ve eyaletler arası yoğun göçlerin ardından Kuetta’da Peştun nüfusu artarak, eyalete adını veren kabile olan Beluçları neredeyse azınlık haline getirmişti. Peştun nüfus yoğunluklu olarak Kuetta’ya yakın küçük kasabalarda yaşıyordu. Şehirde ileri gelen devlet yetkililerinin büyük kısmı da Peştun idi. Bu durum, kendi memleketlerinde hor görüldüklerini ve azınlık muamelesine tabi tutulduklarını düşünen Beluçların hoşuna gitmiyordu. Böylesine açığa çıkmış bir hoşnutsuzluk ise bölgede düzen istemeyen odakların ekmeğine yağ sürüyordu. Şehirde bu tür etnik ve mezhepsel farklılıklar öne sürülerek sürekli patlamalar oluyor ve saldırılar düzenleniyordu.
Kargaşanın sebebi, 4 etnik grup arasındaki sorunlar
Nüfus olarak Peştunların çoğunlukta olduğu ve Beluçların ikinci en kalabalık etnik topluluk olduğu Kuetta’da Hazaralar ve Pencabiler ise azınlıkta olmalarından ötürü endişe içindeydi. Hazaralar, çekik gözleri ile dikkat çeken ve Türkmen veya Kazaklara benzetilen, sünni olmayan bir halktı. Pencabiler ise, Pakistan nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturan bir etnik topluluk olmalarına karşın Kuetta şehir merkezinde nüfusça oldukça azınlıktaydı. Beluçlar, Pencabilere karşı federal devletin birçok yöneticisinin Pencap eyaletinden olmaları ve hem Pencap hem de federal hükümetin kendilerine gerekli önemi vermedikleri iddiasıyla mesafeli duruyorlardı. Peştunlar ve Beluçlar, Hazaraları sünni olmadıkları için içlerine pek kabul etmezdi. Şehirdeki kargaşanın sebebi olarak genelde bu dört etnik grubun birbirleri arasındaki sorunlar dillendirilirdi.
Beluçların yoğunlukla yaşadığı Mastung şehrindeki bir arkadaşımın anlattığına göre; geri bırakıldıklarını, görmezden gelindiklerini ve devlet idaresinde olmalarının engellendiğini düşünen bir grup Beluç örgütlenerek bağımsız bir Belucistan istemeye bile başlamıştı. Bu yüzden şehirde sürekli bir gerginlik ortamı hakimdi. Tanıdığım birçok Beluç arkadaşım Pakistan’ın doğalgaz ihtiyacının büyük kısmının Sui adındaki Belucistan şehrindeki kuyulardan ve tesislerden sağlandığını, bu karşın Sui’deki evlere doğalgaz hattı döşenmemiş olduğunu anlatırlardı. Ülkenin en önemli gaz ve birçok mineral kaynaklarının Belucistan’dan çıkmasına rağmen bu eyaletin neden hala ülkenin en geri kalmış ve fakir eyaleti olmasından ötürü duydukları kızgınlıklarını da söylerlerdi.
Okul müdürü, Türkiye’den döndüğü gün öldürüldü
Bir seferinde Mastung’ta bulunan önemli bir lisenin müdürünün de aralarında bulunduğu bir grup eğitimciyle Türkiye gezisi yapmıştık. Pencap asıllı olan bu müdür bey, Türkiye’de beraber bir hafta geçirmemizin ardından diğer misafirlerimizle beraber Pakistan’a döndü. Biz de gezinin bitiminden bir hafta sonra dönecektik. Bu okul müdürü Pakistan’da kendisini ziyaret etmemiz için bizleri okuluna davet etmişti. Okullarımız arasında güzel bir işbirliği kurmayı planlıyorduk. Ne yazık ki kendisinin Türkiye’den döndüğü gün okul kampüsü içinde bulunan lojmanının kapısında vurulduğunu derin bir üzüntüyle öğrendik. Lojmanın kapısını çalan iki kişi, kapıyı açan çocuğa “Babanı çağırır mısın!” demiş. Henüz Türkiye’den getirdiği hediyeleri açmaya vakti dahi olmamış bu beyefendi sadece Pencap eyaletinden olduğu için evinin önünde hayatını kaybetmişti. Bu cinayet bir ilk değildi ama şehirde büyük infial uyandırdı. Kuetta’da tanıdığım birçok Pencap asıllı insan çok acıdır ki şehri terk etmek zorunda kaldı.
Peki, bütün bu yaşanan sıkıntıların çözümü neydi? Biz bu meselelerin halline nasıl bir katkı sunabilirdik? Elimizden bir eğitimci olarak ne gelirdi? Öncelikli olarak sadece sözde kalmayarak çalışmalarımızı yürüttük. Sıkıntıların halli adına düşündüklerimizi kanunlar çerçevesinde gerçekleştirme gayretlerimizden taviz vermedik. Her durumda, biraz evvel belirttiğim dört etnik gruba eşit mesafede olmamız gerekiyordu. Daima öyle kaldık ve herkese de öyle davrandık. Bizim için herkes bir ve eşitti. Kardeşlik ve ortak değerler temelinde insanları bir araya getirmemiz şarttı.
Herkesin evine misafir olduk, herkesi evimize davet ettik
Dolayısıyla, bayramlarda, iftarlarda ve farklı programlarda böyle davranmak şiarımız oldu. Yaşananların kimseye fayda vermediğini ve sonuçta kaybedenin yine ülkenin insanları olduğunu velilerimize ve öğrencilerimize her fırsatta, yaşanan örnekleri hatırlatarak, anlatmaya gayret ettik. Programlarımıza farklı gruplardan insanların katılmasını ısrarlı şekilde teşvik ederek buluşmalarını temin ettik. Zengin, fakir veya şu, bu demeden herkesin evine misafir olduk; dahası, herkesi evlerimizde ağırladık. Hiçbir grup veya topluluğa mesafeli durmadık. Tabii ki, yetişkinlerin yaraları ve yaşadıkları vardı. Ancak bu insanların çocuklarının da aynı sıkıntıları yaşamasına ne gerek vardı? En azından gelecek nesillerin ebeveynlerinin tecrübe ettiği benzer sıkıntıları yaşamalarını insanlık ve kardeşlik adına istemiyorduk.
Devlet dairelerinde etnik ve dini temelli olmak yerine kabiliyet ve liyakatin daha fazla öne çıkarılması neredeyse herkesin dillendirdiği bir şarttı. Bundan ötürü kasaba kasaba gezip farklı devlet okullarında bursluluk imtihanları yaptık. Maddi durumu zayıf zeki öğrencileri hangi etnik topluluğa mensup olduğuna bakmaksızın imkanlarımız ölçüsünde burslu okuttuk. Bu yapılanlar sonucunda halkın her tabakasından çocuklara okullarımızda aynı çatı altında ve aynı sınıflarda beraber okumaları imkanı sunulmuş oldu. Çocukluktan birbirlerinin okul ve sınıf arkadaşı oldular. Neticede etnik toplulukların hepsi de çocuklarını okutmak üzere bize emanet etti.
Keşke düşman addettiğimiz bu kişileri daha önce tanısaydık
Yukarıda arz ettiğim çözüm önerileri konusunda yaptıklarımıza örnek mahiyetinde birkaç cümle ifade etmek istiyorum: Kuetta’daki okullarımızda Beluç öğrenci sayısı çok azdı. İhtiyaç sahibi Beluç öğrencilere burs vererek okullarımızda okutmayı arzu ediyorduk ama şehirden öğrenci bulma konusunda pek başarılı olamamıştık. Bunun üzerine civardaki küçük kasabalara burslu öğrenci almak üzere seyahatler düzenledik. Kimi zaman gittiğimiz kasaba uzak olduğu için orada bir tanıdığımızın veya devlet yetkililerinin misafiri olduk. Çaman, Job, Mastung, Ziyarat gibi birçok küçük şehirden öğrencileri okullarımızda burslu okumaları ve okul yurdumuzda kalmaları için Kuetta’ya getirdik. Beluç, Peştun, Pencabi ve Hazara öğrencilerimiz aynı çatı altında aynı sınıfta derse girmeye başladı. Bu Kuetta için çok önemli bir gelişme idi. Çocuklarını okullarımıza gönderen bütün velilerimize ve bizlere yardımcı olan bütün devlet yetkililerine buradan bir kere daha sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum.
Bir Ramazan ayında velilerimizi iftar programına davet etmiştik. İftara katılan velilerimizden birisi iftar bitiminden sonra şu ifadeleri kullandı: “Dışarıda birbirimizi görsek selam vermeyeceğimiz, belki de düşmanlık beslediğimiz kişilerle aynı sofrada oturduk bu akşam. Çok da büyük zevk aldık ve çok güzel muhabbetler ettik, yeni arkadaşlar edindik. Keşke daha önceden bu imkan olsaydı da düşman addettiğimiz bu kişileri daha önce tanısaydık. Bu yaptığınız hizmetler bizim için çok önemli, ama asıl bizim çocuklarımız için çok daha önemli.”
Dileriz ki güzel insanların diyarı olan Pakistan böylesine ruhları kavuran sıkıntılardan tez zamanda kurtulur…
Devam edecek…
***
Onuncu Bölüm: Bir haftalık otel macerası ve güzel bir rüya
No Comment.