İngilizce öğretmeni Elif Köken: Arkadaşlarımız arasındaki vifak, ittifak ve uhuvvet bereket sağlıyordu

Lahor’da ilk yurdun açılışı
Temmuz 26, 2021
Öğrencilerin çalışkanlığı ve uyumu içimizi ısıtıyordu
Temmuz 28, 2021

İngilizce öğretmeni Elif Köken: Arkadaşlarımız arasındaki vifak, ittifak ve uhuvvet bereket sağlıyordu

Elif Köken, 'Aile Okulu' programına katılan öğrenci velilerine sertifika veriyor.

Balıkesir’de yaşayan Yunanistan muhaciri bir aileye mensup olan Elif Köken, Allah rızası için hizmet niyetiyle gönüllü olarak hicret etmeye karar verdiğinde 22 yaşındaydı. Özbekistan ile başlayan yolculuğu Tayland’ın ardından Pakistan ile devam etti. 11 yıl yaşadığı bu ülkede önce üniversite öğrencisi, sonra öğretmen olarak vazife yaptı. Aynı zamanda gençlerle ve farklı kadın gruplarıyla çeşitli sosyal aktiviteler düzenledi.

Şimdilerde hayatını ailesiyle beraber Almanya’da sürdüren Elif Köken ile ‘hayatımızın en güzel zamanı’ dediği Pakistan yıllarını konuştuk. Pakistan’daki eğitim faaliyetlerinin öğrenci ve öğretmenler üzerindeki olumlu tesirlerini anlatırken çok önemli bir değere dikkat çekiyor Elif Köken: “Biz orda kendi arkadaşlarımız arasında da öyle güzel vifak, ittifak, uhuvvet içinde bir şeyler yapıyorduk ki, bu kesinlikle yapılan işlerin bereketlenmesini sağlıyor.” 

-Pakistan’a gitmeden önceki hayatınızı kısaca anlatır mısınız?

1973’te babamın vazife yaptığı bir dönemde Diyarbakır’da doğdum. Aslen Balıkesirliyim. Mübadele zamanında Yunanistan’dan Türkiye’ye göç etmiş muhacir bir aileye mensubum.

-Pakistan’a gitmeye nasıl, ne zaman karar verdiniz?

Aslında ilk yurt dışı yolculuğum Özbekistan’la başladı. 1995 yılında evlenip Özbekistan’a gittim. Daha sonra Tayland’a, oradan da 2003’te eşim ve iki kızımla beraber Pakistan’a geçtim. Zaten yurt dışında olduğumuz için ailemin herhangi bir tepkisi olmadı.

-Yola çıkmadan önce ne tür hazırlıklar yaptınız? Bu süreçteki duygu ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Pakistan’a giderken ki ruh halim karmaşıktı. Kardeş bir ülkeye gidiyordum ama ülke şartları açısından Türkiye ile kıyaslanmayacak kadar mahrumiyetler olacağını biliyordum. (Ayrıca bir ülkeden diğerine taşınmak çok da kolay olmuyor. Sınırlı eşya alabiliyorsunuz.) Aslında ilk Özbekistan’a gider gibi (oradaki ülke şartlarını Birleşen Gönüller filmini izleyenler bilir) hissettim. Az çok şartları biliyordum ama beni oraya gitmekten alıkoyacak bir şey yoktu. En önemlisi gittiğim yeni yerlerdeki kültürü öğrenirken ben de kendime ait değerleri paylaşacak ve böylelikle başkaları için bir şeyler yapabilecektim.

-Pakistan’a dair ilk izlenimleriniz nelerdi?

2003’ün Mart ayında Pakistan’ın Lahor şehrine indik. Yağmurlu bir geceydi. İndiğimiz havaalanı otobüs garı büyüklüğünde ülkenin genel  şartlarını gösteren değişik bir alandı. Eşim bizi kalacağımız yere bırakır bırakmaz eğitimle alakalı yapacağı toplantıya katılmak üzere başka şehre doğru yola çıktı. Eşim öncesinde gidip ev tutmak istemişti ama maalesef ev bulamadığı için ilk gittiğimizde yeni tanıştığımız bir öğretmen arkadaşımızın evinde kaldık. Canım Serpil hocam, kendisini çok severim, evinde 3 hafta kadar bizi misafir etti. İyi ki onlarda kalmışız. Hem güzel bir dostluğun başlangıcı oldu hem de hiçbir şey bilmediğimiz yeni bir ülkedeki ilk günlerimizde can yoldaşı oldu. Yeni bir yere ilk gittiğinizde oradaki arkadaşlarla tanışma imkanı varsa, bu insan için bulunmaz büyük bir nimet. Yeni yere, şartlara alışmanıza çok büyük katkısı oluyor. Yoksa alışmak, birilerini tanımak zaman alıyor ve bu zaman dilimi insan için imtihan olabiliyor.

PAKİSTANLILAR, ‘LAHOR LAHORE’ DER

Benim için gittiğim yeni yerde şartlardan ziyade insanlarla kurulan bağ önemlidir. Gittiğimizin haftasına bir çay davetine katıldık ve orada yaşayan bayan arkadaşlarla tanışma imkanı oldu. Bu beni çok mutlu etti.

Lahor çok güzel ve tarihi bir şehirdir. Pakistanlılar “Lahor Lahore” derler. Yani “Lahor Lahordur” Eskiden başkent olmuş bir şehir. Evimiz ve yaşadığımız çevre güzeldi.

-İlk olarak neler yaptınız? Hangi vazifeye başladınız?

Yurt dışına çıktığımda lise mezunuydum. Türkiye’de baş örtüsü yasaklarından dolayı üniversite okuyamamıştım. Evlenmeden önce eşime yurt dışına çıktığımda okumak istediğimi söylediğimde destek olacağına söz vermişti. Tayland’da çocuklarım dünyaya geldiği için okuma imkanı olmadı ama Pakistan’a gelir gelmez üniversite araştırmaya başladım. Lahor’da Kinnard Kolej’e kaydımı yaptıracakken İslamabad’a taşınmamız gerektiğini öğrendik. İslamabad’daki  National University of  Modern Language’i duymuştum ve oraya taşınacak olmamız beni mutlu etti. Çünkü İngilizce bölümünde okumak istiyordum. Büyük kızım ilkokul 1’e, ortanca kızım da anaokuluna gidecek yaştaydı. Üniversitenin saatleri günlük yaşantımızı etkilemeyeceği, çocuklarla ilgilenmeme engel olmayacağı için eşimin de desteği ile üniversiteye başladım.

Üniversitede, Türkiye’den gelen ve eğitimine devam eden öğrencilerle beraber, Türkiye kültürünü tanıtan aktiviteler yaptık. Bu konuda yurt dışı tecrübem ve yaşımın da etkisiyle öğrenci grubunun aktivitelerini ben organize ediyordum. Aslında eğitim ve iş kariyeri denecekse, ben önce anne oldum daha sonra üniversite okudum. Üniversite okumadan önce de toplumsal gelişmeye katkı amaçlı farklı gençlik projelerinde çalışmıştım. Mezuniyetimden sonra İslamabad Kız Lisesi’nde, bitirdiğim bölüm ve daha önce öğrencilerle yaptığımız gönüllü çalışmalar ve sosyal aktivitelerden dolayı kazandığım tecrübe ile İngilizce öğretmeni ve Guidance Vice-Principle olarak ise başladım.

Elif Köken (soldan ikinci), öğrencileri ile okul içi ve dışında aktiviteler düzenliyordu.

-Bu ülkede ne kadar yaşadınız, hangi şehirlerde ne vazifeleri yaptınız?

Pakistan, bizim ve çocuklarımızın 11 yılını geçirdiği, hayatımızın en güzel zamanıdır. Hem kadınlarla aktivitelerde bulundum, hem de üniversiteyi orada okuduğum için gençlerle birlikte diyalog çalışmaları yaptık. Yine doktor, öğretmen vb. mesleklerden çalışan kadınlarla cumartesi günleri ‘cook-in-class’ şeklinde yaptığımız çalışmalar oldu. Hem beraber kitap okuyorduk, hem Türk kültürüne ait yemekler pişiriyorduk. Onlar da bizim kültürümüzdeki yemekleri, pasta börek tarzı ikramları yapmayı öğreniyorlardı. Çok seviyorlardı bunları.

TÜRK ÖĞRETMENLERE, ‘SİZ KARDEŞ MİSİNİZ’ DİYE SORARLARDI

Biz orda kendi arkadaşlarımız arasında da öyle güzel vifak, ittifak, uhuvvet içinde bir şeyler yapıyorduk ki, bu da kesinlikle yapılan işlerin bereketlenmesini sağlıyordu. Mesela bir ‘cook-in-class’ yaptığımızda, belki orada kitap okuyan, bir şeyler anlatan biri oluyordu ama ikramları hep beraber hazırlıyorduk. Pakistanlı arkadaşlar bunları hayranlıkla karşılıyordu. “Siz kardeş misiniz?” diyorlardı. Kimi sofra hazırlıyor, kimi tabakları getiriyor, kimi arkadaşının bebeğine bakıyor. Birlik beraberlik yapılan işleri bereketlendiriyor, değerini artırıyor.

-Pakistan’da kaldığınız zaman içinde hayatınızda ne tür değişiklikler oldu? Unutamadığınız hatıralarınız var mı?

Üçünü evladımız Muhammed Mirza Pakistan’da dünyaya geldi. Mirza çok genel bir isimdir. Hem orada ünlü bir şaire ait. Aynı zamanda Türkiye ve Balkanlar’da kullanılan bir isimdir. O manada bizde güzel bir hatırası var.

Pakistan’da çok güzel dostluklar kurduk. Üniversiteyi bitirdikten sonra okulda göreve başladım. Öğrencilerimizle güzel aktivitelerde bulunduk. Hâlâ görüştüğümüz dostlarımız var. Bayramlarda, hafta sonlarında birbirimize gider gelirdik. Hatta bayramların ilk günü direk onları ziyaret ederdik.

Bayramlarda bütün Türkler önce okulda bir araya gelir, çocuklarımızla etkinlikler yapar, sonra Pakistanlı arkadaşlarımıza giderdik. O bayram coşkusunu hep birlikte yaşıyorduk. Onun için ben hâlâ Pakistan’daki bayramları arıyorum açıkçası. Şu anda Avrupa’da bir ülkede yaşıyorum. Ama oradaki bayramların tadı farklıydı. Aynı zamanda Ramazan çok güzel geçerdi. Camilerde teravih hatimle kılınır. Arkadaşlarımızla, dostlarımızla birbirimize iftar açmaya giderdik. Pakistan o bakımdan güzel ve özel bir yer. Benim en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de, yollarda Allahu Teala’nın isimleri yazılıdır. Her yerde vardır. Hatta Mc Donalds’a girerken ‘Bismillahirrahmanirrahim’ yazar. Bu bize ilginç geliyordu.

Cuma günlerini bilhassa değerlendirmek için arkadaşlarla, komşularla bir araya geliyor, okumalar yapıyorduk. Hiç unutmam bir akşam yağmur yağıyordu. Evimize yakın okul müdiresi vardı. Onun okulunu ziyaret etmek istiyorduk. Aynı zamanda kendisini okulumuza davet edecektik. O yağmurlu havada kapısını vurunca şaşırdı. “Böyle bir havada buraya gelmeniz, davet etmeniz çok güzel. Sizdeki bu görev aşkı çok güzel. Çok etkilendim.” demişti.

-Sizin gözünüzde Pakistan nasıl bir ülke? İnsanlarını, kültürünü, yemeklerini vb. sizi etkileyen taraflarıyla anlatır mısınız?

Pakistan çok güzel, harika bir ülke; dost, kardeş ülke. Bu dostluk, kardeşlik tarihten geliyor. Pakistan’da çok sevilen allame Muhammed İkbal’in kaleme aldığı meşhur bir şiir var. Lahor’da Minare-i Pakistan önünde okuduğu bu şiirin tesiriyle insanlar Kurtuluş Savaşı’nda Türk halkını yalnız bırakmadı. Fakir durumda olmalarına rağmen elinde olanı vermesiyle bizlere gösterdiği sevgi, arkamızda durmaları, o dönemde bizi yalnız bırakmamaları çok önemliydi. Pakistanlı arkadaşlara, velilerimize şunu derdik: “Şimdi sıra bizde. Elimizden gelen ne olursa Pakistan toplumu için bir vefa hissiyle yapmak istiyoruz.” Tabi ki duygulanıyorduk bunları söylerken. Bu paylaşımların iki taraf için de güzel tesirleri oluyordu.

PAKİSTAN YEMEKLERİ YAPINCA ÇOCUKLARIM BAYRAM EDİYOR

Son dönemde yaşadığımız sıkıntılarda gördüğümüz gibi velilerimiz, arkadaşlarımız bizi hiç yalnız bırakmadı. İnsanları bizleri seviyor. Özellikle havaalanından geçerken bavullarımız kontrol edilirken sorarlardı nereden geldiğimizi. Türkiye dediğimizde, Pak Türk Okulları’nda çalıştığımızı söylediğimizde “Tamam” derlerdi. Kontrol ederlerdi ama misafir edasıyla geçmemizi sağlıyorlardı.

Elif Hanım (ayakta sağdan ikinci), “Bazen etüt saatlerinde ders, eğlence ve yemek bir arada oluyordu.” diyor.

Pakistan kültürü çok eğlenceli, renkli. Yemekleri ise bir harika. Ben hâlâ Pakistan yemekleri yapmayı severim. Çocuklarım da çok seviyor. Biz farklı kültürlerde yaşadığımız için Tayland yemekleri de seviyoruz. Tayland çorbası da yapıyoruz. Hatta o yemekleri yaptığım zaman çocuklar bayram havasıyla yiyorlar.

-Öğrencileriniz ve aileleriyle ilişkileriniz nasıldı? Beraber yaptığınız sosyal, kültürel, manevi etkinliklerin yansımalarını, tesirlerini anlatır mısınız?

Velilerimizle ilişkilerimiz çok güzeldi. Bize itimatları tamdı. Okulumuzu beğeniyorlardı. Velilerimize şöyle diyorduk: “Biz iki kanatlı bir okuluz. Bilimle beraber ahlâkî değerleri çocuklarımıza vermeye çalışıyoruz. Öylelikle uçmalarını sağlıyoruz.” Veliler bu şekilde anlatınca memnun oluyorlardı. Ülkede farklı Avrupa ülkelerinin de açtığı okullar var. Oralarda öğrenciler kendi kültürlerine yabancılaşarak eğitim alıyorlar. Bunun şöyle bir örneğini ben yaşamıştım. Üniversiteye giderken hocamız bir olay anlatmıştı. Kendi yeğeni bir gün eve gidiyor, ebeveyninden biri Pencabî diğeri farklı bir yerel halktan. Evde kendi yerel dillerini konuşuyorlar. Urduca orada ortak ve resmi dil ama herkesin kendi dili de var; Sindice, Peştunca gibi. Çocuk, anne babasının konuşmalarını duyunca “Siz neden hizmetçi dilini kullanıyorsunuz?” diyor. Daha ilkokula giden bir çocuk ama ailesine bu önyargıyla bakıyor. Bu bana çok üzücü gelmişti. Biz okullarımızda “Burada İngilizce ve Türkçe öğreneceksiniz ama sizin esas diliniz, ait olduğunuz kültür çok önemli. Bunları da çok iyi geliştirmeniz gerek.” diye özellikle üzerinde dururduk. Onun için velilerle ilişkilerimiz, onların bizim sistemimize bakışları çok güzeldi. Veli ziyaretlerimiz olurdu. Bu da onları çok memnun ediyordu.

‘SİZİN GİBİ ÖĞRETMENLER OLDUKÇA PAKİSTAN’IN GELECEĞİ ÇOK PARLAKTIR’

Okula öğrenci alacağımız zaman da olabildiğince öğrenciye burs verebilmek için farklı köylere gidip eğitim imkanı bulamayan öğrencileri yazılı ve sözlü sınavlara tabi tutup alıyorduk. Çok güzel, çok değerli çocuklar oralardan geldi. İlk başta bizimle konuşmaya bile çekinen çocuklar, okula geliyor yurtta kalıyor, İngilizceyi çok güzel öğreniyor. Bazı yetim çocuklar, babası askeriyede şehit olmuş çocuklar vardı. Bunlardan bir tanesini unutmuyorum. İlk başta pek konuşmamıştı bizimle ama çok akıllıydı. Okula başladı, yurtta kaldı, dilini geliştirdi. Bizim amacımız gerçekten topluma katkıda bulunmaktı. Oradaki insanlara kendi kültürleri içinde, kendini geri kalmış bir ülke gibi görmeden, kabiliyetlerini ön plana çıkararak böyle bir eğitim imkanı vermekti. Elhamdülillah bunu yapabildiğimizi düşünüyorum. Bundan dolayı da iletişim kurarken zorlanmadık açıkçası. Çünkü öğrencilerimiz bizi seviyordu, biz de onları seviyorduk. Kermesler, bilim fuarları vb. değişik aktivitelerimiz oluyordu. Farklı projeler geliştiriyordu öğrencilerimiz. Kermeslerde öğrencilerin kendi yaptığı yemekleri beraber satıyorduk. Okuldan sonra etüt saatlerimiz oluyordu. Hem ders, hem eğlence, hem yemek bir arada oluyordu. Yaz tatillerinde okuma programlarımız oluyordu. Öğrencilerimiz hâlâ o günleri yad ediyor; “Biz sizi çok özlüyoruz, geri gelmeyecek misiniz?” diye soruyorlar.

-Ülkeye ilk giderken var olan duygularınız ve fikirleriniz zaman içinde değişti mi?

Nasıl bir ülkeye geldiğimi az çok biliyordum ama yaşarken, oradaki insanlarla hemhal oldukça tabi ki farklı etkiler oluşuyor. Bir kardeş ülkeye gittiğimi biliyordum. Benim için en önemlisi de oradaki insanlarla tanışıp kaynaşmaktı. Bunu da çok güzel becerebildiğimizi düşünüyorum, karşılıklı olarak. Zaten bir ülkeye gidip yaşıyorsanız tam anlamıyla güzel şeyler öğrenme imkanı oluyor, dostluklar oluşuyor. Yoksa gezip görmek bir kitaptan okumak yeterli değil. Onun için iyi ki Pakistan’da yaşadım. İyi ki oranın yemeklerini, kültürünü öğrendim. Okulda rehberlik anlamında müdür yardımcısıydım. Farklı sosyal aktiviteler düzenliyordum. Öğrencilerin gelişimiyle alakalı toplantılar yapıyorduk.

Öğrencisinin Elif Hanım’a yazdığı not…

12. sınıfların da sınıf öğretmeniydim. Onlarla birlikte kariyer planlaması yapıyorduk. Bütün 12. sınıflar üniversite sınavı gibi bir sınava giriyorlardı. Öyle bir sınav döneminde bir sabah yurtta kalan bir öğrenciyi okulun içinde merdivende oturmuş gördüm. Sınava gitmek için erkenden gelmiş bekliyordu. Henüz kahvaltı yapmamıştı. “Kantine gidelim, bir şeyler alayım, sınava kahvaltısız bir çay içmeden gitme!” dedim. Çocukla bu şekilde ilgilenip gönderdim. Öğlen vakti dersten çıkıp odama geldiğimde masamın üzerinde çok hoş bir kart vardı. İçinde de sabahki öğrencimin yazdığı güzel sözler vardı. Bu beni çok duygulandırdı. “Pakistan’da sizin gibi anne hassasiyetiyle bizleri yetiştiren öğretmenler oldukça, Pakistan’ın geleceği çok parlak olacaktır.” yazmıştı.

KIZIM İKBAL’İN DOKTORA YAPTIĞI ÜNİVERSİTEDE OKUYOR

Bu benim için unutulmaz, güzel bir anı. Çok fazla anımız var ama küçük bir şey gibi gözükse de bu bana şu duyguyu yaşatmıştı: Bir adım atıyorsunuz, bir çay ikram ediyorsunuz ama o öğrencinin kalbine bir yol açılıyor. İnsan için attığı adımın her zaman bir sonucu olacaktır. Tabi ki burada amaç, ‘bir şeyler yapayım da karşılık göreyim’ değil. İhlasla, samimiyetle yapılan her şeyin sonucu muhakkak geliyor. Belki o anda olmayabilir ama, onun faydasını ben şahıs olarak görmesem de o ülkeye hizmet edecek öğrenciler olarak onların kalbine, kafasına bir damla olarak bırakmış oluyoruz. Bence bu öğretmenlik açısından çok güzel bir durum.

-Pakistan’dan ne zaman, hangi sebeple ayrıldınız?

11 yılın sonunda Pakistan’dan ayrıldık. Yeni yerlere gitme durumu oluştu. Ayrılırken çok üzüldük çünkü yıllarımızı oraya verdik. Çocuklarımız orada büyüdü. Urducayı öğrendiler. Güzel arkadaşlar edindiler. Hâlâ görüşüyorlar arkadaşlarıyla. Bizim de hâlâ görüştüğümüz dostlarımız var.

Tabi ki bir parçamızı bıraktık orada. Tayland’dan ayrılırken de öyle hissetmiştik. Daha sonra bir yıl kadar Bosna Hersek’te yaşadık. Şu anda da Almanya’dayız.

-Şu anda hayatınızı nasıl devam ettiriyorsunuz?

Burada yine eğitim faaliyetlerine gönüllü olarak devam ediyorum. Aynı zamanda dünyanın farklı yerlerinden gelen mülteci çocuklara Almanca öğretmeye yönelik projeler var. Onlarla alakalı çalışmalarımız var. Yine İngilizce öğretmenliği yapıyorum; yine çocuklarla, öğrencilerle ilgileniyorum. Aslında bir öğretmen için öğrenciler olmadan hayatın bir anlamı yok.

Pakistan’ın önemli isimlerinden Allame Muhammed İkbal, Hiedelberg Üniversitesi’nde doktorasını yapmış. Buraya gelip ismini gördüğümde çok şaşırdım ve hoşuma gitti. Şimdi kızım da aynı üniversitede okuyor.

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.