Öğrencilerin çalışkanlığı ve uyumu içimizi ısıtıyordu

İngilizce öğretmeni Elif Köken: Arkadaşlarımız arasındaki vifak, ittifak ve uhuvvet bereket sağlıyordu
Temmuz 27, 2021
Kuetta’nın yeşile hasret parkları; ilk ve son piknik!
Temmuz 29, 2021

Öğrencilerin çalışkanlığı ve uyumu içimizi ısıtıyordu

Eğitim gönüllüsü Fatih Çapar, üniversite okumak için gittiği Pakistan’da ilk belletmenlik tecrübelerini ve İngilizce kursu ararken karşılaştığı durumları anlattı.

Üçüncü Bölüm:

Resmi dili İngilizce ve Urduca olan Pakistan’a giden her yabancı öğrenci gibi bizim de İngilizce kursuna yazılmamız gerekiyordu. O dönem Hayrpur’daki yabancı dil öğrenme imkanlarının pek gelişmiş olduğu söylenemezdi. Yoğun şekilde Sindice konuşulmaktaydı. Bizden önceki belletmen arkadaşlar şehirdeki üniversitede sadece bir iki hocanın İngilizce ders anlattığını, geri kalanların Sindice konuştuğunu söylüyordu. Yurt ise zaten Türkiye mozaiği gibiydi. Mardinli ve Elazığlı ağabeylerin öğrencileri Türkçeyi şark şivesi ile konuşuyordu. Hangi öğrencinin hangi öğretmenin öğrencisi olduğunu aksanından tahmin edebilirdiniz.

Bir gün, Pakistan’a da beraber geldiğimiz arkadaşım Savaş ile bir İngilizce kursuna gittik. İçi aşırı sıcak olan ve pervane uğultusunun hâkim olduğu binada duvarların alt kısımları kırmızı lekelerle doluydu, o zaman buna pek anlam verememiştim. Genel ortama bakıldığında bu gereksiz bir ayrıntıydı ama lekelerin nasıl oluştuğuna ilk kez şahit olunca donup kaldım. Birisi geldi, ağzındaki kırmızı suyu duvarın alt kısmına doğru püskürttü. Yanımızda bulunan Bilal ağabeye “Bu ne yapıyor?” diye sordum şaşkın bir yüz ifadesi ile. “Pân kullanıyor!” dedi ve “gördüğüm kadarıyla gençler arasında yaygın.” diye ekledi. Halk arasındaki adını şimdi hatırlayamadığım bir bitkinin yapraklarının ezilmesi ile hazırlanan ‘pân’ ağızda çiğneniyormuş. Yapraklar çiğnendikçe ağızda kırmızı renkli bir sıvıya dönüşüyormuş. Ağrı kesici etkisi de olan bu bitkiyi çiğneyen kişiler ağızlarında oluşan sıvı çoğalınca kendilerince müsait gördükleri yere tükürüyordu. Bazılarının pân için bir çeşit ‘hafif ve yasal uyuşturucu’ demesi bir yana, genellikle rikşa şoförlerinin kullandığını görürdüm. Kimi rikşa şoförleri, konuşurken ağızlarındaki sıvı dökülmesin diye kafalarını yukarı kaldırdıklarında kelimeler gargara melodisi ile duyulurdu. Böyle zamanlarda bir gerginliğe sebep olup pân suyuna maruz kalmaktan çok korkardım. 😊

Pakistan’a gideceğim diye babam konuşmadı, annem ağladı

İngilizce kursunun ilk haftası öğrencilerin dil seviyesini görünce arkadaşım Savaş ile orada İngilizce öğrenemeyeceğimiz kanısına vardık ve ‘kendimiz çalışalım’ diye karar aldık. Dil öğrenimini bitirdikten sonra kayıt yaptıracağımız üniversiteye gittik. ‘Bu şehirde neler de oluyormuş!’ dedirten bir gündü. Bilgisayar Mühendisliği bölüm başkanının odasında hizmetliler gördük. Bilal ağabey, birini gösterdi ve dedi ki: “Bakın, şu adam diş fırçası ile yer karolarının aralarını temizliyor.” Bu beni uzun uzun düşündürdü: ‘Diş fırçası ile yer karolarını temizliyor’… Evet, evet diş fırçası ile… sonra ben de şahit oldum bu gibi durumlara. Her köşede ayrı manzara her köşe ayrı fotoğraf.

Yurda dönmek için bir rikşaya bindik. Sıcaktan ve gürültüden çok geçmeden dalmışım. Üniversite sınavında istediğim bölümü kazanamadığımdan Malatya’daki evimizde bir üzüntü hakimdi. Babam o yaşıma kadar beraber çalıştığımız, kayısı ticareti yaptığımız dükkânın üst katını bana ayırmış ve bir de masa koymuştu. Ticaret konusunda benden çok ümitliydi. Arkadaşlarına da bunu sürekli ifade ediyor ve ben buna şahit oluyordum. Ben ise Hizmet Hareketi’nin bir parçası olmayı çok istiyordum ve eğitimci olmaya odaklanmıştım. “Pakistan’a üniversiteye okumaya gideceğim,” dediğimde babam hiçbir tepki vermedi. Annemin ağlamaları bitmedi. Babam tam bir ay benimle tek kelime konuşmadı.

Bir cumartesi günüydü. Akşam balkonda çay saati sırasında “Anne, pazartesi gününe biletimi aldım, gidiyorum” dedim. Babam kafasını kaldırdı, “Çarşamba değil miydi?” diye sordu, hüzünlü bir ses tonu ile. Bir aydır ilk kez konuşmuştu benimle. Ben de “Evet, uçağım çarşamba günü ama pazartesi İstanbul’a gidiyorum” dedim. Kalktı, yanıma geldi ve elini omzuma koydu. Elinin ağırlığını omzumda hissettiğim an Bilal’in rikşa sürücüsüne dediği, “Burada dur!” sesi ile tekrardan Pakistan’a uyandım. Acaba ‘baba rızası olmadan mı geldim’ diye içimden geçirdim. Sonra hemen babamı aradım, çok rahattı, “İngilizce öğren…” diye tavsiyelerde bulundu ve “Arkadaşlarına çok selam söyle.” dedi. Babamın sıcak ifadeleri beni Pakistan’a bir adım daha yaklaştırdı.

Çılgınlar gibi ders çalışan öğrenci

Artık okulda öğrencilerimize çok alışmıştık ve her şey yolunda gidiyordu. Bizimle Türkçe konuşmaları, ailelerini ve kültürlerini hatta her dertlerini bize anlatmaları içimizi ısıtıyordu. Asmatullah diye bir öğrencimiz vardı, çılgınlar gibi ders çalışırdı. Elinde sürekli defterle gezen Seccad bile Asmatullah’ın yanında çalışkan sayılmazdı. Asmatullah bulduğu her fırsatta ders çalışırdı. Bir keresinde Sabah namazına kalktım, baktım ki Asmatullah koridorda; elinde ütü, önünde pantolon, yanında ise kitap vardı. Bir yandan ütü yapıyor, diğer yandan ders çalışıyordu. “Ne yapıyorsun Asmatullah, bu kadar abartma!” dedim. Yüzüme gülümseyerek baktı ve “Abi çok çalışmam lazım, çook!” dedi. İkimiz de güldük. Sonraları Asmatullah’ın Pakistan’ın işletme alanında en popüler üniversitelerinden birine kabul aldığını duydum.

Öğrenciler ve belletmenler olarak birbirimize o kadar alışmıştık ki, sanki yıllardır beraber yaşıyorduk. Yurtta 30 küsur kardeş gibiydik. Hiçbir zorlama olmadan herkes etütlere katılırdı. Yurt programlarına nizamî uyarlardı. O yıl yurtta maddi durumu en zayıf öğrencilerimizden biri eyalet genelinde yapılan sınavlarda birinci olmuştu. Hepimiz çok sevinmiştik.

Bizden önce gelen abilerin emeği çoktu

Yurdun önünde çocuklarla ‘Alman kalesi’ (bir çeşit futbol oyunu) oynardık. Gerçi ben onlara ‘Türk kalesi’ diye öğretmiştim ama 😊 keşke ‘Pakistan kalesi’ deseydim… Burada, bizden önce gelen Bilal, Harun ve Mehmet ağabeylerin emeklerine değinmeden geçemeyeceğim. Öğrencilerin uyumu konusunda biz hazıra konmuştuk. Pakistan’daki diğer yurtları gördüğümde anlamıştım bunu. İç mekanlara ayakkabıyla girilmemesi, yatakhanelerin temizliği ve düzeni ve yemekhane adabı gibi konuların önemini bu ağabeylerimiz çocuklara çok güzel anlatarak pekiştirmişlerdi. Kendilerine bir kez daha çok teşekkür ediyorum.

Devam edecek…

***

İkinci Bölüm: Bir olimpiyat hatırası ve Sermet’in yarım kalan başarısı!

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.