PakTürk’te çalışmak için kel mi olmak lazım!

Pakistan’da ‘Mehranlı, FX’li maceralarımız
Ekim 15, 2021
Lahor Raiwind Road’daki okul nasıl açıldı?
Ekim 19, 2021

PakTürk’te çalışmak için kel mi olmak lazım!

Eğitimci Doğan Yücel, Pakistan’a ilk gittiği yıllarda dikkatini çeken bir ayrıntıyı yazdı. Pakistan halkının kafasındaki Türk imajı ile Türk öğetmenlerle karşılaştıklarında ne tür tepkiler verdiklerini anlattı. Ayrıca Pakistan’da hangi etnik grupların nasıl tanındığına dair gözlemlerini aktardı.

Bu yazıda çok farklı ve eğlenceli bir konuyu ele almak istedim. Bize yabancı olmayan ama bizim 200 yıl yabancı kaldığımız bir coğrafyada nasıl göründüğümüz.

2004 yılında Lahor’a gittiğimde 10 milyonluk şehirde sadece 10 Türk (Türkiye’den gelen) vardı desem yalan olmaz. Pakistanlılar Türkleri ‘iriyarı, güçlü kuvvetli, uzun boylu insanlar’ olarak biliyormuş. Lahor’da 2001’de okul açıldığı zaman ilk çalışan arkadaşlar orta boylu ve normal kilolu kişilermiş. Etraftaki yerliler “Siz nasıl Türksünüz? Bizim bildiğimiz Türklere hiç benzemiyorsunuz!” diyormuş. Osmanlı dönemindeki yeniçeri imajından mı, filmlerde gösterilen tiplerden mi yoksa eski kitaplarda yazılanlardan mı kaynaklanıyor bilinmez ama böyle bir genel kabul varmış. Pakistanlılara göre Türklerin bir başka özelliği de beyaz tenli olmalarıymış.

‘İriyarı ve beyaz Türk’ imajını kurtarmışız!

Bilindiği üzere Osmanlı yeniçerileri Balkanlardaki iriyarı, boylu poslu gençlerden seçilirmiş. Ayrıca o dönem harpler vücut kuvvetine dayandığından iyi yer ve tabiri caizse pehlivan gibi olurmarmış. 2003 yılında gelen müdür muavini arkadaşımız 1.90 boyunda ve kiloluydu, ayrıca İngilizce öğretmeni iki arkadaş da 1.80 boya ve iyi bir kiloya sahip olunca yerli çalışanlar ve etraftaki tanıdıklar bu konuda biraz rahatlamış. Ben de orta boylu olmama rağmen kilolu olunca artık ‘iriyarı ve beyaz Türk’ imajını kurtarmışız. Bu anlayışı biz daha sonraları okulda çalışan Pakistanlı öğretmenlerden öğrenmiştik. Ertesi yıllarda yine iriyarı Türklerden gelenler oldu Lahor’a. 🙂

Lahor’da rikşa şoförlerinin büyük kısmı Afgan’dır. Pakistan’daki ifadesiyle ‘Patan’ veya ‘Han sahib’. Bir Patan’ın rikşasıyla Gülberg’den İslampura’ya giderken rikşacı ten rengime de bakıp “Patan mısın?” diye sordu. Ben de rikşacı iyi fiyat versin ve biraz da latife olsun diye “Evet” dedim. Ardından hâl hatır sordu, ben Peştuca cevapladım. Sonrasında her ne anlattıysa “Evet” deyip tasdikledim. Yaklaşık yarım saat böyle geçti. Sonra bir şey sordu. Peştuca cevap alamadığını görünce iyice kızıp söylenmeye başladı. Ne dediğini, ne anlattığını yine bilmiyorum. Tek bildiğim adamın bana kızıp söylendiği.   

Herkes saçlarına badem yağı sürer

Bu durum sadece Lahor’da yaşanmamış. Multan’daki arkadaşların hikayesi biraz daha ilginç ve hatta komik. Şöyle ki, nasıl denk geldiyse artık Multan’da çalışan Türk öğretmen arkadaşların neredeyse tamamı bir dönem hep saçları dökülmüş ve alınları genişlemiş kişilermiş. Kellik Pakistan’da neredeyse hiç görülmeyen bir durumdur. Bazı kadınların saçları bellerine kadar iner. Hemen herkes sabah saçlarına badem yağı sürer. Onun için başı açılmış biri ancak seçerek bulunabilir. Zaten başı açık (kel) insan bulmanın zor olduğu memlekette 7-8 kişinin tamamı böyle kişilerden olunca yerli Pakistanlı arkadaşlar artık dayanamamışlar ve şu soruları sormaktan kendilerini alamamışlar: “Acaba, PakTürk’te öğretmen olabilmek için kel mi olmak gerekiyor, veya PakTürk, öğretmen olarak çalışacakları kellerden mi seçiyor?” 🙂

Karaçi’de daha farklı bir imajımız vardı. Karaçi bir göçmen şehri. Şehir küçük bir balıkçı kasabası iken İngilizlerin liman inşa etmesiyle birlikte hızla büyümüş. Temelde dört farklı etnik yapıdan insan bulunur: Başkent olan Sind eyaletinden göçenler, bölünme sonrası günümüz Hindistan’ından genellikle de Delhi çevresinden göçenler, Batı Pencap yani Pakistan Pencab’ından göçenler ve Afganistan ile Pakistan’dan gelen göçmen ve mülteci Afganlar.

Abdülgani Bey’e, ‘Beyaz adam, İngiliz, gâvur’ diyenler olmuş

Afganlar ve Delhililer genellikle beyaz tenlidir. Biz de beyaz tenli olduğumuz için ve Urduca konuştuğumuzdan Delhili sanılırdık. Diğer yandan Urduca telâffuzumuz biraz bozuk olduğundan Afgan zannedilirdik. Okullarımız ve evlerimiz Sind etnisitenin çoğunlukla yaşadığı Gülşen’de bulunduğu için de Sindî bilinirdik. Böylece herkes bizi kendinden bilirdi. Herkesle oturup kalkmada bir yakınlığımız olurdu. :))

Hayrpur’da ilk okul açılışı için şehre giden Abdülgani Gülmez Bey’e yerli halk ‘Gora’ yani ‘Beyaz adam, İngiliz, gâvur’ diyorlarmış. Giyimini kuşamını oturup kalkmasını film seyreder gibi takip ediyorlarmış. 🙂 Hayrpur gibi bir şehirde yerli halktan beyaz tenli pek bulunmaz. Esmer tenlidirler. Beyaz tenli birini görünce hemen dikkatlerini çekmesi gayet tabiidir.

Kuetta’da azıcık gözü çekik, sakalı ve bıyığı seyrek olanlara Hazara denir. Taner Koçyiğit Bey de Kuetta’da iken gözleri çekik olmasa da beyaz tenli ve sakalla bıyığı çok çıkmadığından Hazaralara benzetirlermiş.

Giydiğiniz şalvara göre nereli olduğunuz bilinir!

Attock’da veya Peşaver’de ise beyaz tenli olanlara Keşmirli yahut Chitralli derlermiş. Pakistan genelinde Urduca telaffuzumuzdan dolayı zaten her zaman Afgan sayılırdık. Taner Bey bazen pazarlık falan yaparken güzel fiyat almak için kendisini “Chitralliyim” diye tanıtırmış. “Çünkü Chitrallilerin de Urducaları bizimki gibi bozuk telaffuzlu oluyordu.” diyor.

Son olarak hemen her eyalette farklı şalvar kamis giyilir. Şehir değişikliklerinde önceki şehirde giyilen şalvar kamisi giyince de farklı etnisiteden olduğumuz anlaşılırdı. Mesela; Lahor’da Taner Bey’in anlattığına göre Kuetta’da yaptırdığı şalvar kamislerden dolayı ona Beluç diyenler bile olmuş. “Sonra giymedim onu bir daha!” diyor.

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.