İlahiyatçı yazar Abdullah Aymaz, 5 yıl önce Türkiye hükümetinin baskısı sonucu PakTürk öğretmenlerinin Pakistan’dan çıkarılmak istenmesini gündeme getirdi. Aymaz’a gönderilen ve ilk bölümünü önceki gün yayınladığımız mektubun devamını paylaşıyoruz. Mektupta Pakistan halkının, Türk öğretmenlerin maruz kaldığı haksızlık karşısındaki tutumu anlatılıyor. Söz konusu yazı, 27 Aralık 2016 tarihinde zamanamerika.com sitesinde yayınlanmıştı.
İkinci Bölüm:
Bir önceki yazımda Pakistan’daki PakTürk Okulları’nda, yüz akımız adanmış ruhlardan hizmet veren öğretmenlerimizden birisinin gönderdiği mektuptan bazı bölümleri aktarmıştım. Şimdi de aynı mektubun, Pakistan halkının hissiyatını anlatan kısmını neşretmek istiyorum:
“Bu güzel hizmetlerde akıl almaz baskıların uygulanması neticesinde biz öğretmenlerin vizesinin uzatılmayıp iptal edildiği resmî olarak açıklandıktan sonra, velilerimiz öğrencilerimiz, komşularımız, dostlarımız, hatta tanımadığımız insanlar arayıp gelip çok üzüldüklerini, bu olaya inanamadıklarını, bizleri çok sevdiklerini ve bir yanlış yapmadığımızı bilakis Pakistan’ın geleceği öğrenciler için yıllarımızı verdiğimizi belirterek, vizeyi vermeyenler adına özür dilediklerini, bundan dolayı utandıklarını, yapılan bu ayıptan çok üzüntü duyduklarını göz yaşlarıyla ve içlerinden gele gele ifade ediyorlardı.
Ayrılık programı düzenleyen öğrencilerimizle beraber ağlayıp birbirimize iyice sarıldık… Bizler öğrencileri, Pakistan asıllı öğretmenleri ve bu halkı çok sevmiştik… Onlar da bizleri. Onun için böyle bir ayrılık bizlere çok ağır geldi ve çok dokundu. Ama Rabbimizin hikmetsiz bir iş yapmayacağını düşünüp teselli olmaya çalıştık. Son günlerimizde bir çok insan yemeğe davet edip veya evlerimize gelerek son defa görüşmek istediler… Pakistan halkının vefasını hiçbir zaman unutamayacağız… Ölene kadar da elimizden geldiği kadar dile getirmeye çalışacağız.
Bir burslu öğrencimiz, durumları çok iyi olmamasına rağmen, hediye getirip, ağladı ve dualarının bizimle olduğunu dile getirdi. Komşumuz kısa sürede çıkmamız gerektiği işin eşyaları ucuza satmamamı, kalırsa, parasını vereceğini hatta evdeki yiyeceklere kadar ne kadarlarsa parasını vermek istediğini ve bir haftalık süreçte, almak istediği yiyecekleri de yiyebileceğimiz kadar yememizi istedi… Okulumuzdan ayrılan öğrencilerimiz bile arayıp çok üzüldüklerini ve ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını, sadece söylememizi istediler. Başka bir velimiz arayarak ‘Elbiselerimi, eşyalarımı ve paramı, neyim varsa, paylaşmaya hazırım’ diyerek, âdeta ‘sahabe kardeşliği’ ortaya koydu. Evden çıkıp sokağımızda giderken hiç görmediğim biri, selam verip çok üzüldüğünü bu olayın kendileri için utanç verici bir olay olduğunu dile getirdi.
Pakistan’dan kısa bir sürede çıkmamız gerektiğinden eşyalarımızın satılması için komşularımız, okulumuzun yerli öğretmenleri, Pakistan halkı âdeta seferber oldular. Eşyalarımız kısa sürede satıldı. Bir öğretmen arkadaşım, kendisine bir velinin geldiğini karşılıklı oturup ağladıklarını, zarfa koyduğu 500 doları getirip vermeye çalıştığını bizimle paylaştı. Yine başka bir veli, bankadan kendi adına banka kartı çıkarıp o kartı almasını ve gittiği yerde her ay elinden geldiği kadar para yatıracağını arkadaşımıza söylemiş.
Tutum ve davranışlarıyla İstiklâl Savaşı’ndaki, ülkemize karşı ortaya koydukları havayı tekrar yaşattılar: Kadınlar yüzüklerini, bileziklerini hatta altınlarını getirip, ‘Şimdi gittiğiniz yerlerde iş bulmanız çok zor… Alıp bunları kullanırsınız’ dediler. Yani düğünlerde evlenirken, kendilerine takılan çok değerli takılarını getirmişlerdi…
Kuetta şehrinde ise okulumuzun öğrencileri, kalp şeklindeki bir kutunun içine gönüllerinden gelen şeyleri yazıp, beraberce ağlaya ağlaya toprağa gömmüşler… ‘Biz bunu inşallah, siz öğretmenlerimiz tekrar geldiğinizde, tekrar topraktan çıkaracağız!..’ demişler…
Pakistan’ın bu vefalı insanlarını unutmamız mümkün değil…
Öğrencilerimizden aldığımız pek çok mektup var… Bunlardan bir tanesinin hissiyatını arz etmek istiyorum: Sevgili Hocam! Siz bizlere ‘Biz buradan bir gün gideceğiz… Bu okullar, yurtlar… Neler varsa, bunların hepsi, bizden size emanet kalacak…’ demiştiniz. Meğer o gün, bu günmüş! Sizlerle birlikte, barış, sevgi, saygı ve değerler öğrendim. Bizleri çok sevdiniz… Yaşım şu an 19… Ömrümün neredeyse yarısı sizlerle birlikte, yan yana, kol kola, omuz omuza geçti. Sizler bizim ‘Evladım üşüdün mü?’ diyerek üzerimize yorgan örten, annemiz, babamız oldunuz. Allah sizden râzı olsun. Değerli ağabeylerim ve ablalarım siz bizim KAHRAMANLARIMIZ, rol modellerimizsiniz… Biz sizleri asla, ama asla unutmayacağız. İnşaallah, bir gün tekrar görüşmek üzere… Dua edin. Vesselam. (Ömer Faroog)”
Vedat Bey’in yazdıklarından pek çok gerçeği anlıyoruz. Böyle bir netice bile olsa, şu yaşananlar her şeye değer, vesselam…
Son.
***
Birinci Bölüm: ‘Hangi günahınızdan dolayı, yuvanız gibi sevdiğiniz eğitim ocaklarından koparılıp atıldınız?’
No Comment.