Kayseri’den Lahor’a maceralı bir yolculuk hikayesi

‘İstiklâl Savaşı’ndaki havayı bize tekrar yaşattılar’
Aralık 31, 2021
Matematik Öğretmeni Hacer Bahar Çokarslan (3): Pakistanlı velilerimizle kardeş gibi olmuştuk
Ocak 3, 2022

Kayseri’den Lahor’a maceralı bir yolculuk hikayesi

Hüseyin Yılmaz, PakTürk yurtlarında belletmenlik yaptığı dönemde…

Yıllar önce üniversite okumak için Pakistan’a giden Hüseyin Yılmaz, o dönemde yaşadığı ve unutamadığı yolculuk hatıralarından birini yazdı. Derslere yetişmek için Kayseri’den başlayan, İstanbul ve İslamabad’la devam eden uzun yolculukta, yorgunluk, uykusuzluk, korku, silah ve endişe dolu dakikalar var.

Birinci Bölüm:

Pakistan’a gidiş gelişlerim genelde telaş ve macera dolu olurdu. “Hayatında unutamadığın on günü anlat!” deseler herhalde bunların yarısı Pakistan’a gidip gelirken başımdan geçen maceralar olur. Onlardan birini yazmak geldi içimden. 

Pakistan’da üniversite öğrencisi olduğum yıllardı. Aynı zamanda PakTürk Okulları’nın yurdunda belletmenlik yapıyordum. O sene üniversitede yaz tatilinin iki ay sonra gelmesini bekliyorduk ama sebep güvenlik miydi yoksa sıcak havalar mı hatırlamıyorum. Bir hafta sonra “Okullar yaz tatiline giriyor” dediler. Ne final sınavı olmuştuk ne başka bir şey. Türkiye’ye gidip sıla-i rahim yapacağım için mutlu, yaz boyunca ders çalışamayıp her şeyi unutacağım için endişeliydim. Bu şekilde Türkiye’ye gittim. Dönüş biletim derslerin başlama tarihinden bir hafta sonrasına alınmıştı. Bu da ayrı bir sorundu benim için. O hafta bir arkadaşım Pakistan’dan beni arayıp “Dersler başladı hocalar da ders konularını yetiştirmek için çok hızlı gidiyor, hemen gelmen lazım.” dedi. Böyle olduğunu tahmin ediyordum ama biletim alınmıştı ve değiştiremiyordum. 

Pakistan’a dönüş günü geldi. Arkadaşım Hasan ile beraber Kayseri’den otobüse bindik. Hasan da benim gibi Pakistan’da öğrenci olan bir arkadaştı. Aynı üniversitede okuyorduk. 13 saatlik bir yolculuktan sonra İstanbul’a vardık. Kayseri otobüsü sabah saat 9-10 gibi İstanbul’a ulaşırdı. Uçaklar da akşam 17:00-18:00 gibi olurdu. Yani 8-9 saatlik bir süreyi havaalanında banklar üzerinde oturarak geçirirdik. Sadece bunlar değil, her gidiş gelişimizde bir de valiz problemimiz olurdu. Pakistan’dan Türkiye’ye giderken çantalar Türkiye’deki akrabalara ve arkadaşlara hediye etmek için mango, ananas, Hindistan cevizi ve tahta el oyması vs. hediyelik eşyalarla, dönüşte de Pakistan’da bulamadığımız çay, peynir zeytin vs. yiyeceklerle dolu olurdu. Yani bunlar bizim için hem ağırlıkları yüzünden taşımada zorluk hem de uçakta kilo hakkımızı aştığı için ayrıca sorun demekti. Fazla kiloya para ödememek için neler yapardık neler!. Bagaja verdiğimizden çok yanımıza yük alırdık. Bu da bekleme yerlerinde uçağa binerken ayrı bir zahmete dönüşürdü. 

Ramazan abi, bahçe duvarından atlamamızı söyledi!      

Uçak saati gelmişti ve ben otobüs yolculuğu dahil doğru düzgün hiç uyuyamamıştım. 5-6 saatlik uçak yolculuğunda da uyuyabildim mi hatırlamıyorum ama genelde yolculuklar benim için zor geçer çünkü ya uyuyamam ya da çok az uyuyabilirim.

İslamabad’a indik bizi daha otobüsle gidilecek beş saatlik Lahor yolculuğu bekliyordu. Havaalanında tevafuken Ahmet abi ile karşılaştık. Ahmet abi Lahor PakTürk Okulları’nda müdür yardımcısı idi. Bize ‘bir süre Lahor’a gitmememiz gerektiğini’ söyledi. Çünkü yurt ve okul o sene yarı inşaat olan yeni binaya taşınmıştı ve bizim için kalacak yer daha hazırlanmamıştı. “Bir kaç gün burada kalın, bir yer ayarlayalım.” dedi. Biz de bunun mümkün olmadığını ifade ettik ve “Dersleri kaçıramayız!” dedik. “O zaman bu gece kalın, yarına bakarız.” dedi. Biz yine “Bu da olmaz yarınki dersi de kaçıramayız!” dedik. “Ne yapacağız kalacak yer yok!” diye cevap verdi.

O arada Ramazan abiyi gördük. O da Lahor’da yaşıyordu birilerini karşılamak için İslamabad Havaalanı’na gelmişti. Durumu kendisine anlattık. Sağ olsun, “Bizim evde kalın” dedi ama “Benim İslamabad’da işim var bir kaç gün burada olacağım” diyerek anahtarları verdi. Verirken de şöyle dedi: “Ev sahibi bahçe kapısını arkadan sürgüler. Onun için sizin duvarın üstünden atlayıp kapıyı açmanız lazım.” Ev sahibinin bu durumu yanlış anlama ihtimalini söyleyince “Ben arayıp haber veririm.” dedi. Anahtarları alıp yola koyulduk. Macera burada bitiyor sanabilirsiniz ama daha yeni başlıyor!. 

Beş saatlik yolculuktan sonra Lahor’a aşırı yorgun bir şekilde ulaştık. 24 saatten fazla zamandır yollardaydık. Otogardan bir taksi tutup Ramazan abinin evine doğru yola koyulduk. Saat gece üç civarı idi. Taksi şoförü arabayı sürerken uyukluyordu. Adama kızarak “Uyuma!” diyordum. O da gülerek “Bu saat benim uyku saatim” diyordu. “O zaman uyusaydın niye çalışıyorsun?” diye sorunca, “Sizi bırakıp uyumaya gideceğim.” dedi. Eve yaklaştık. Taksici “Gelmedik mi daha, siz bu kadar uzak demediniz.” diyerek söylenmeye başladı. O arada zaten eve ulaşmıştık.

Hüseyin Yılmaz, Tanzanya Darüsselam Havaalanı’nda…

Eli tabancalı adam, ‘Gel buraya!’ diye beni çağırdı

Evin bahçe kapısını kilitle açmaya çalıştım ama açamadım. ‘Herhalde Ramazan abi bunu kastediyordu’ diye düşünerek kapının üstünden atladım. İçeriden açmaya çalıştım fakat yine açamadım. Bu sefer gecenin 3’ünde ev sahibi yanlış anlamasın diye bahçenin iç tarafından kapı ziline bastım. Beraber geldiğimiz Hasan dışarıda bekliyordu. Zili bir kaç kere çaldım. Ancak kapıyı açan olmadı. Bir süre sonra pencereden bir kadın baktı ve camı açmadan bir şeyler söyledi ve içeri gitti. Ben “Tamam, yukarı çıkın” dedi diye düşündüm. Ama kapı açık değildi. Bir süre bekledim. İçimden ‘herhalde kapının kilitli olduğunu düşünemedi’ diye geçirdim.

Zili bir kere daha çaldım. Bir de baktım dış taraftan bir adam geliyor. Alt tarafı şalvar üstünde atlet elinde bir tabanca. Bana silahla işaret ederek “Gel buraya!” diyor. Tabi o anda sıkacak mı, konuşacak mı tahmin edemiyorsun. Biraz korktum ve sonra bahçe kapısının üstünden tekrar dışarı atladım, bu arada  bacaklarım titriyordu. Adam, “Siz burada ne yapıyorsunuz?” dedi. O an “Ohh, adam konuşacak silahı sıkmayacak.” diye şükrettim. 

Kendisine cevaben, Ramazan Bey’in kendi anahtarlarını verdiğini, bahçe duvarından atlayıp girebileceğimizi söylediğini anlattım. Tabi inanmadı, “Sizi karakola götüreceğim, siz hırsızsınız!” dedi. Tekrar anlatmaya çalıştım “Bak bu kadar valiz var elimizde. Pasaportlarımız burada. Birkaç saat önce Pakistan’a girişimiz görünüyor. Böyle hırsızlığa mı gelinir?” diye anlatırken o arada evden bir iki kadın çıktı. Birisi, adama benim için “Az bir şey Urduca biliyor, Patan herhalde. Elinde bir sürü anahtar var, kapıyı açmaya çalışıyor.” dedi.

Sokağın bekçisi de elinde Kaleşnikof’la geldi

Patanlar, Pakistan’ın Afganistan sınırındaki eyalette yaşayan bir millet. Lahor’daki insanlar Pencabidir ve Patanlardan biraz çekinirler. Hâlâ ben derdimi anlatmaya çalışıyorum “Ramazan Bey dedi” diye. Adam diyor ki, “Ramazan sana böyle bir şey demiş o aptal, sen de onun dediğini yapıyorsun sen daha da aptalsın!” O arada 8-10 kişi etrafımıza toplandı. Sokağın bekçisi falan geldi elinde Kaleşnikof bir silahla. Silahlı adam sokak bekçisine kızıyor “Adamlar eve gidiyor sen neredesin?” diye. Biz adamları inandırmak için ne varsa anlatıyoruz: “Bak 3-4 çanta iki laptop bu şekilde hırsızlığa mı gelinir?” Bagaj kuponlarını gösteriyoruz “Tarihe bakın” diyoruz yeni gelmişiz. Adam pasaportlarımızı aldı ve tutturdu “Karakola gideceğiz” diye.

Bu arada “Siz kimsiniz” diye sordular. “Öğrenciyiz” deyip kimliklerimizi gösterdik. Anlattığımız o kadar şeye inanmayan adamlar öğrenci kimliklerini görünce yumuşadı. Sonradan gelen adam kadına “Bunlar temiz çocuklar ama burada ne işleri var onu anlamadım!” dedi. Biz de yarım yamalak Urduca ve o yorgunlukla derdimizi anlatmaya çalışıyorduk. Tabi ben meselenin asılını düşünemiyorum o stres, yorgunluk ve korkudan, “Ramazan dedi ki..” diyorum. Sonra aklıma geldi, “Ramazan bu üst katta oturmuyor mu?” diye sordum. Adam “Hayır bu evde sadece iki yaşlı kadın yaşıyor.” dedi. O zaman anladım ki yanlış eve gelmişiz. Dedim, “O zaman diğer sokağın başındaki evdir.” 

‘Çok özür dilerim bu saatte sizi korkuttuk!’

Hasan onların yanında kaldı. Sokak bekçisi benimle beraber geldi. Ramazan abinin evinin zilini çaldık. Ev sahibi kapıyı açtı “Gelin” dedi. Kadına “Ramazan’ın sizin kiracınız olduğunu anlatın” dedim. Yoksa Hasan ve çantalar ellerinde rehin. Kadın “Evet, Ramazan benim kiracım, beni aradı söyledi.” dedi. Sonra bekçi gitti ve diğerlerine anlattı. Herkes bize güldü. O evde yaşayan iki kadın çok korkmuştu ki onlar da rahatladılar. “Çok özür dilerim bu saatte sizi korkuttuk.” dedim. İlk gelen adam dedi ki, “Bir daha böyle bir şey yapmayın!” Sanki geceleri insanları korkutmak bizim hobimiz. “Niye bir daha yapalım!” dedim. Neyse çantaları alıp Ramazan abinin evine çıktık. Artık sabah namazı vakti girmişti, namazı kılıp yattık. Sabaha kadar uyuyamadığımızdan ertesi gün yorgunluktan okula gidemedik. 

Ertesi gün Ramazan abi geldi, direk “Siz dün ne yaptınız?” diye sordu. Biz de “Düdüklüde tavuk yaptık!” dedik. “Onu demiyorum, başkasının evine girmişsiniz!” dedi. “Biz söylemeyecektik, size kim söyledi?” diye sorduk. Ev sahibi anlatmış meğer, biraz daha gülüştük. “Evin dışı yazdan önce boyasızdı, yazın dış cepheyi boyadılar. Benim de aklıma geldi acaba evi karıştırırlar mı diye, ama olan olmuş.” dedi.

Böylece korku, stres ve yorgunlukla geçen unutulmaz bir yolculuk hatıramız oldu. Ama sonu tebessümle bitmişti.

Devam edecek…

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.