Eğitimci Doğan Yücel, Lahor ve İslamabad’dan iş adamları ile düzenledikleri Türkiye gezisini, Şanlıurfa’dan Pakistan’a götürülen ‘şifalı su’yu ve onun kimlere içirildiğini yazdı.
Yirmi Yedinci Bölüm:
2008 yılı yazına kadar değişik vesilelerle Türkiye gezileri yapmıştık. Lahor ve İslamabad’dan Türkiye’ye gitmek isteyen iş adamları için ortak bir gezi planladık. Ailelerle birlikte toplamda38 kişilik bir grup ortaya çıktı. Vize ve bilet işlemlerini hallettik. Bu geziye Lahor ve İslamabad’dan ikişer arkadaş nezaret edecekti. Gezinin başlangıcında başka bir arkadaş gruba rehberlik yapacaktı. Ben sadece iki ay önce başka bir grupla Türkiye gezisine katılmıştım. Ancak ilk günden sonra benim de katılmam istendi. Ben de ailemle beraber bu geziye iştirak ettim.
Grup İslamabad’dan İstanbul’a uçtuktan sonra Ankara’ya otobüsle geçti. Gezi Ankara’da başladı ve orada iki gün Hacı Bayram Veli’nin Camii, Ankamall Alışveriş Merkezi vb. yerleri gezdi. Üçüncü gün ben de gruba katıldım. Ankaralı iş adamlarının Mogan Gölü kenarında barbekü ikramının ardından gölde kayık turu yaptık. Özel Ulusoy Koleji’ni gezdik. Akşama doğru Ankara’dan uçakla Şanlıurfa’ya geçtik.
Urfa’da otele yerleştikten sonra tarihi bir mekanda akşam yemeği yedik. Akşam yemeğinde Urfa’dan tarihçi bir öğretmen arkadaş şehrin tarihini anlattı. Tercümanlığı ben yaptım. Sabahleyin Urfa Kalesi’ne çıktık ve sütunların yanındaki gizli yoldan Halilurrahman’a indik. Zafer Bey burada çok hüzünlendi ve ayrıca çok sevindi. Kendisinin bir hatırası varmış. (Bu hatıraya başka bir yazıda etraflıca değinildi)
Suyu içtikten sonra kanserden eser kalmamış!
Halilurrahman’dan sonra Hz. İbrahim’in doğduğu mağarayı ve sonrasında da Hz. Eyüp’ün (AS) çile çektiği, yıkanıp şifa bulduğu küçük mağara ve çeşmenin bulunduğu yeri gördük. Pakistanlı iş adamları ve biz bu sudan Pakistan’a götürmek üzere bidonlara doldurup yanımıza aldık. Gezi boyunca bu bidonları otobüste taşıdık. Bu su tarihte İslam öncesinde de Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından şifalı kabul edilen bir suymuş. Hristiyanların İslam öncesinde burada bir hastaneleri bile varmış.
Bu su ile alakalı iki hatıram var. Geziye Lahor’dan eşiyle beraber katılan İftihar Bey’in bir akrabası kanser hastasıymış. Kendisi Şevket Hanım Kanser Hastanesi’nde yoğun bakımda tutuluyormuş. Gezi sonrası Lahor’a ulaştıklarında yoğun bakım doktoru kendilerine akrabaları için kefen hazırlamalarını ve sabaha kadar bile yaşamayabileceğini söylemiş. İftihar Bey, Urfa’dan getirdiği bu sudan doktora vermiş. Doktor “Bu ne?” diye sorunca “Ab-ı zemzem!” demiş. Doktor hasta akrabasına belki son bir görev olarak içirmiş. Suyu içtikten iki saat sonra yoğun bakımdan normal odaya almışlar. Sabahleyin de hastaneden taburcu etmişler. Aradan bir-iki ay geçtikten sonra bu hadiseyi bana anlattılar. “Şimdi durumu nedir?” diye sorunca neredeyse kanserden hiç eser kalmadığını söylediler.
Bir diğer hikaye de şu: Müddessir Bey, eşi ve annesi ile bu geziye katılmıştı. Kayınpederinin elinde bir yara varmış ve beş yıldır ne yaptılarsa kapanmamış. Bu su ile yıkayınca yara kaybolmuş, ancak 15 gün sonra tekrar ortaya çıkmış. Bense kendi doldurduğum şişeleri Konya’da gruptan ayrılırken otobüste unuttum.
Haziran ayında iki battaniye altında yatmanın zevki!
Urfa’dan Gaziantep’e geçtiğimiz sırada hava çok sıcaktı. Urfa’da 43 derece olan hava akşamleyin Antep’te biraz serinledi. Ancak yine 41-42 derece civarındaydı. Antep’te fazla kalmadık sabahleyin yola çıktık. Tarsus’a gittik ve o dönem yeni keşfedilen Hz. Danyal’ın (AS) kabrini ziyaret ettik. Belediye başkanı rüyasında Hz. Danyal’ı (AS) görmüş. Birkaç defa bu rüya tekrarlanınca caminin altı kazılıyor ve mezara ulaşılıyor. Bu peygamber mezarını ziyaret ettikten sonra Ashab-ı Kehf’in Tarsus kralından kaçıp saklandıkları mağaraya gidip ziyaretimizi gerçekleştirdik. Bu arada dikkatimi çeken şey ayette geçen ifadelerle mağaranın şeklinin birbirine çok uymasıydı. Tarsus gezimizi bitirdikten sonra karayoluyla Konya’ya geçtik. Yol üzerinde Ereğli’ye uğradık. Ereğli’de okul müdürümüz Adem Bey Ereğlili olduğu için bize mola verdiğimiz sırada 2-3 kasa Akkiraz getirdi. Bu kirazlar 15 dakikada bitiverdi.
Konya’dayken akşam serin bir hava vardı. Lahor’daki 45 derece sıcak havadan gelen bir aile ısrarla klimalı oda soruyordu. Ancak hava onların Lahor’da klimalarını kullandıkları dereceden bile serindi. Hava sıcaklığı akşam otele girdiğimizde 17 dereceydi. Otelde epeyce bir ısrardan sonra klimalı bir oda bulundu. Sabah, klimalı oda için ısrar eden iş adamına sordum: “Ne oldu, ne fark vardı?” Cevabı ilginçti: “Haziran ayında iki battaniye altında yatma zevkini tatmış oldum :)”
Grup Konya’dan sonra Ürgüp ve Göreme’de yeraltı şehirlerini gezmiş. Kayseri gezisinden sonra İstanbul’a uçakla geçmişler. Ardından Pakistan’a geri dönmüşler. Aradan geçen 15 yıla rağmen öyle tatlı dostluklar ve güzel anlar var ki, unutulmuyor!
Devam edecek…
***
Yirmi Altıncı Bölüm: Daha sonra eklenecek
No Comment.