2007 yılı Ağustos ayı sonuydu. Bir pazar günü evden çıktım. Bu sene geçen yıla göre bazı şeyler değişmişti. İlki artık abim Peşaver’deki liseye gitmişti. Okula evden yalnız gitmem gerekiyordu. İkinci değişen şey ise tabiki okulun yeriydi. Okulun inşa edildiği yer 2000’li yıllarda şehrin ilgi görmeyen bölgelerinden biriydi. Önceden çok cazip olmayan bu bölge okulun inşaatı sonrası çok değerlendi. Şu an o mevki artık Lahor’un en pahalı mevkilerinden birisi. Sonraki yıllarda o bölgede bazı özel ve devlet üniversiteleri de yapıldı. O zamanki yönetim bu mevkiye ciddi bir önem verdi ve altyapı yatırımları yaptı.
Yukarıda dediğim gibi bu defa ilk kez yalnız gidecektim ama asıl problem hiç otobüsle o tarafa gitmemiştim. Adresi tam bilmiyordum. Allah’ın adını alarak Raiwind Bulvarına gitmek için otobüse bindim. Otobüs ağzına kadar doluydu. Eşyalarımı zor bela otobüsün içine attım ve zorla da olsa yer buldum. Otobüs o kadar kalabalıktı ki şoför kapıları bile kapatamıyordu çünkü kapıda bile beş altı kişi duruyordu. Bu kadar insan olduğu için otobüs her durakta duruyordu. Otobüste ayakta giderken tek düşüncem yanlış durakta inmemek ya da durağı kaçırmamaktı. Thokar Niaz Baig durağına gelince rahatladım çünkü orası ana duraklardan bir tanesiydi. Ana durak olduğu için otobüsten inenler oldu ama bir o kadar da insan tekrar otobüse bindi. Sonunda korktuğum şey başıma geldi. Okuldan iki durak önce inmişim. Eşyalarla beraber yürümek çok zor olacaktı. Durağın oradakilere okulu sordum okul yeni olduğu için kimse bilmiyordu. O zamanki heyecanımı hâlâ unutamadım. Aynı duyguyu ancak bir ülkeden başka bir ülkeye öğretmenlik ya da bir program için gittiğimde hissediyorum. O güne kadar abimle eve gidip geliyordum ve hiç sıkıntı yaşamıyordum.
Okul binamız inşaat halindeydi. Üç bloktan oluşan kompleksin inşası daha bitmemişti. Okulda ilk gördüğüm kişi müdür Adem Akgedik bey’di. Kendisini gördüğümde yeni gelen okul sıralarını taşıyordu. Sonra bir baktım tüm hocalarımız sınıfları düzeltiyor. Kimisi sandalye taşıyor kimisi de bezlerle masaları temizlemekte. O gün anladım ki bu okuldaki tüm hocalar bu okulu bir işyerinden ziyade bir ev gibi seviyordu. Herkesin yüzünde bir tebessüm vardı. Herkesin gözlerinde bir heyecan vardı. Sanki rüyaları gerçek oluyordu. Öğrencilerinin daha güzel sınıflarda ders görecek olmalarına
seviniyorlardı. Öğrenciler daha büyük laboratuvarlarda deney yapacaklar, daha iyi imkân ve ortamlarda eğitim alacaklardı. Bunun aşkı ile onlar öğrencilerinin yarınları için hazırlık yapıyorlardı.
Okuldan sonra yurda geldim. Yurt binamız diğer bloktaydı. Yurdumuzda yepyeni yataklar vardı. Hâlâ unutmam yatakların markası İSTİKBAL’di. Bu markanın sahibinin Kayserili bir işadamı olduğunu üniversite okurken öğrenmiştim. Yurtta da aynı telaş vardı. Burada yurt müdürümüz ve matematik hocası Mehmet hoca ve belletmen abiler yatakları düzeltmek ve öğrencileri yerleştirme ile meşguldü. Mehmet hocam gördüğüm en iyi matematik hocasıdır bence. Kendisi Türkiye’deki en iyi üniversitelerden bir tanesinden mezundu. Genç yaşta Türkiye’den ayrılıp Pakistan’a gelmişti ve buradaki yeni nesillere eğitim vermek ile meşguldü.
Bu yıl ben sekizinci sınıftaydım. Sınıf öğretmenim Ercan hocamdı. Kendisi bilgisayar öğretmeniydi. Kendisi senelerce Pakistan’da çalıştı. Onun macerası Peşaverden başlayacak ve Jamshoro’da bitecekti. 2004-2006 yılları arasında Peşaver’de çalıştı sonra evlendi, 2006-2011 arasında Lahor’da çalıştı. Ardından bir seneliğine tekrar Peşaver’de çalıştı ve son olarak 2012-2017 senelerinde Jamshoro’da çalıştı. Kendisi çok başarılı öğretmenlerden bir tanesiydi. Kendisinden öğrendiğim Microsoft Ofisi hâlâ kullanıyorum. Haftada bir gün yurda gelip bizimle muhabbet ederdi. Yaptığı aktiviteler çok hoşumuza giderdi. Bir keresinde sınıf olarak o dönem Lahor’un en büyük havuzu SOZO WATER PARK’a gitmiştik.
Sekizinci sınıfın başka bir yanı o sene Matric (yerel sistem) ya da O-Level (Uluslararası sistem) seçmekti. O sene öğretmenlerimizin çoğu Türktü. Matematik dersimize giren Özer hocam ve İngilizce dersimize giren Esra hocam harika insanlardı. Türkçe öğretmenimiz yine Doğan hocamdı. Haftada bir saat ders olsa bile en sevdiğim derslerden bir tanesiydi.
Yurtta benzer bir durum vardı yine. Yeni belletmen abiler gelmişti. Hepsi lise mezunu kaliteli abilerdi. Onların çoğu İngilizce bilmiyordu. Lahor’da devlet ve özel üniversitelerde ders göreceklerdi. Onun için İngilizce bilmeleri şarttı. Onların sadece Türkçe bilmesinin faydası tabi yurtta kalan öğrencilere oldu. Yurttaki öğrenciler rahatlıkla pratik yapabiliyorlardı ve daha hızlı Türkçe öğreniyorlardı.
O sene okulumuzun öğrenci sayısı önceki senelere göre daha fazlaydı. Tabi bu sayı ilerideki senelerde daha da artacaktı. Benim sınıfımda 24 öğrenci vardı. Sınıfımdaki öğrencilerin çoğu çevre mahallelerden geliyordu. Okulun yakınındaki WAPDA Town ve Valencia Town’dan öğrenciler geliyordu. O sınıfta çok zeki öğrenciler vardı. Şu an kimisi Pakistan’da, kimisi Avustralya’da, kimisi Amerika Birleşik Devletleri’nde. Değişik ülkelerde işadamı veyahut eğitimci. O sene yaptığımız kamp çok özeldi. Bir otobüs dolusu öğrenci beş günlüğüne Muree’ye gitmiştik. Muree, dağlık yeşil bir turistik şehir. Orada Keşmir view adlı hotelde kaldık. Orada kişisel gelişim aktiviteleri yaptık. Beş günü dolu dolu geçirdik. Her gün etraftaki gezilecek yerlere gittik. Yaptığımız kitap okuma yarışmaları bize okuma alışkanlığı kazandırdı. Böylece sekizinci sınıfı bitirdim!
No Comment.