‘Yârimin dili Türkçedir, ama ne yazık ki ben Türkçe bilmiyorum!’

Ramazan’ı, terâvihi ve bayramı hakkıyla Pakistan’da yaşadım
Nisan 14, 2021
En güzel Ramazanları orada yaşadım
Nisan 16, 2021

‘Yârimin dili Türkçedir, ama ne yazık ki ben Türkçe bilmiyorum!’

Araştırmacı Doğan Yücel, Pakistan’da Türkçe bilen az sayıdaki insanlarla Türk öğretmenlerin ilişkilerini yazdı. Yapılan etkinlikler ve PakTürk Okulları’nın etkisiyle Türkçe öğrenenlerin zamanla arttığını anlattı. 

Pakistan, kurulduğu günden beri Türkiye ile ‘dost ve kardeş’ olarak bilinmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çok az olduğu ülkelerdendir. Pakistanlılar bize Türkiye’yi ve Türkleri çok sevdiklerini söylerdi. Bunun yanında ne Türkiye’de ciddi sayıda Urduca bilen ne de Pakistan’da Türkçe bilen vardır.

Altkıta Müslümanlarından, Delhi Sultanlığı döneminde (13. yy) yaşamış sûfi şair Amir Khusro’nun meşhur bir sözü vardır: “Zubân-i yâr-i men Turkî, likin men Turkî nemidânem.” Yani “Yârimin dili Türkçedir, ama ne yazık ki ben Türkçe bilmiyorum.” Pakistanlılar bu sözü biraz değiştirerek ve şakavârî şöyle söylerdi: “Zubân-i yâr-i men Turkî, likin muce Engrezi bi nehi ata. (Yârimin dili Türkçedir ama bende İngilizce bile yok)” 🙂  

Pakistan’dayken Türkiye’de okumuş veya Pakistanlı biriyle evlenmiş Türk ve Türkçe bilen insanların çoğunu tanırdık. Bu insanlar genellikle Lahor, Karaçi ve İslamabad’da yaşardı. Hangi görüşten veya ideolojiden olursa olsun onlar bizim için Türkiyelilik paydasında çok önemliydi. Çünkü Türkçe bilen birini bulmak bizim için ‘sahrada su kuyusu bulmak’ gibiydi. Bu insanlar Pakistan’da bizim Türkiye hasretimize ilaç olurdu. Biz de onların yalnızlıklarına iyi gelirdik. Cavalry Ground’da bir teyzemiz vardı. Pakistanlı biriyle evlenmişti. 30 yılı aşkındır Türkiye’ye gitmemişti. Kızları ve oğlu idare edecek kadar Türkçe ve Farsça bilirdi. Bize yakın bir yerde oturuyorlardı. Kocasıyla nasıl tanıştıklarını, onu nasıl dört yıl nişanlı olarak beklediğini anlatırdı.

Yıllardır Türkçe konuşmayanlar vardı

İstanbul’a iş için gidip giden birisiyle uçakta tanışıp evlenen bir ablamız vardı. Türkiye ve İngiltere gibi yerlerde okurken tanışıp evlenen başka Türk kadınlar da vardı. Bu ev hanımlarıyla özel günlerde eşlerimiz bir araya gelir kadın kadına muhabbet ederlerdi. Türkçe sohbet etme ve Türk yemekleri tatma hasretlerini giderirlerdi. O günlerde internet bu kadar yaygın değildi. Türkiye’yi aramak da epey pahalıydı. Bazılarının Türkiye’deki tanıdıkları veya akrabaları ölmüştü. Türkiye’de çok az tanıdıkları kalmıştı. Çocuklarına veya kocalarına Türkçe kursu vermemizi istediklerinde yardımcı olurduk. Aralarında yıllardır hiç Türk görmemiş ya da Türkçe konuşmamış olan insanlar çok mutlu olurdu. Böylece eski günlerini yâd etme şansı bulurlardı. Türkçeleri bozulmuş olsa da mümkün olduğunca Türkçe konuşur anlaşmaya çalışırdık. Hangi görüşten olursa olsun, ne sebeple Pakistan’da bulunursa bulunsun bu insanlar bizim vesilemizle bir araya gelirdi. Kurbanlarını kestirirdik. Bayram sabahı müsait olanlar gelir hep beraber baklavalarımızı yer, Türk kahvelerimizi içerdik. 

Türkçe bilen akademisyenleri buluşturduk

İkinci olarak da Türkçe bilen Pakistanlılar vardı. Bayramlarda mümkün oldukça evlerinde ziyaret ederdik. Okulda Türk yemekleri festivali olduğunda davet ederdik. Punjab Üniversitesi’nde Türkçe kursu açıldığında kendi okulumuzda da olmasına rağmen öğrencileri kursa katılmaları için teşvik etmiştik. Türkçeye ve Türkiye’ye olan ilgiyi ve sevgiyi hayatın içinde göstermeye çalıştık.

RCD (Regional Cooperation Development) bursuyla Türkiye’de okuyan Pakistanlılar vardı. Bunlardan bürokrat olan Halid Bey, iş adamı olan rahmetli Hasan Bey, üniversite hocalarından tarihçi emekli Prof. Dr. Yakup Bey, rahmetli Prof. Dr. Muhammed Sabir ilk hatırladıklarımız. Prof. Dr. Yakup Bey ve Prof. Dr. Muhammed Sabir çalışmalarını bizimle paylaşmışlardı. Lahor’da bildiğimiz 20-25 kadar Türkçe bilen insan vardı. Belki de Pakistan’da en fazla Türkçe bilen insan okullarımızdaki öğrencilerimiz sayılmazsa Lahor’daydı. Onları evlerimizde ve okullarımızda verdiğimiz iftarlara davet ederdik. Karaçi ve Haydarabad’da bazı akademisyenler ve iş adamları vardı. Her şehirde onları bir araya getirecek programlar organize etmeye çalışırdık. Türkiye’den getirdiğimiz lokum, tatlı gibi şeyleri hediye ederdik. Türkiye’den veya başka ülkelerden gelen akademisyenlerle görüşmeleri ve muhabbet etmeleri için aracı olurduk. Bütün bu faaliyetlerimizi tamamen gönüllü yapar masrafları da cebimizden karşılardık.

Türkmen ve Özbeklerle ilişkiler

Üçüncü bir topluluk da Türkmen ve Özbeklerdi. Özellikle Karaçi’de Afgan mülteci kampında kalan Türkmenlere kurban eti dağıtırdık. Sel felaketinden sonra Türkiye’den gelen doktorlar olmuştu. Doktorlarla bir gün mülteci kampında ücretsiz sağlık taraması da yapmıştık. Okullarımızda okuyabilecek çocukları için bursluluk imtihanı yapardık. Bazı Özbekler de Karaçi’de pazarcılık yapardı. El-Asif’te kuruyemişçilik veya fırıncılıkla meşgul olanlar da vardı. Tandır ekmeği veya Özbek pilavı almak istediğimizde onları bulurduk. Lahor’da Türkmenler vardır, çoğu halıcılıkla uğraşır. Maddi durumu iyi olanlar çocuklarını okulumuza gönderir, diğerlerine de biz bursluluk imtihanı yapardık. Bazen iş yerlerini ziyaret eder ‘sabz’ çaylarını içerdik. Arada biz isteyince veya kendileri ikram olsun diye Türkmen pilavı yapıp getirirlerdi. Soydaşlarımıza elimizden geldiğince kanunlar çerçevesinde yardımcı olmaya çalışırdık.

Pakistan, Türkçe bilenin mumla arandığı bir ülkeydi biz okullarımızı açtığımızda. Sonraları Türkiye’de üniversite okuyan, Türkçe olimpiyatlarına katılan, okulumuza devam eden, yurdumuzda kalan veya açtığımız Türkçe derslerini alan birçok insan dilimizi öğrendi. Epey arkadaşımız da Urduca öğrendi. Böylece iki ülke arasındaki kültürel ve sosyal ilişkilere çok önemli katkılar sağlanmış oldu. 

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.