Düzgün İslamabad trafiğinde yaşadığım sıradışı olaylar

‘Hizmet’ için öğretmenlik de yaparım elektrikli süpürge de satarım
Nisan 29, 2021
‘Yüzyılın felaketi’ ve Pakistan’da kadın olmak (Belgesel)
Mayıs 1, 2021

Düzgün İslamabad trafiğinde yaşadığım sıradışı olaylar

Eğitimci ve araştırmacı Doğan Yücel, Pakistan’ın diğer şehirlerinden farklı özellikler taşıyan İslamabad trafiğini yazdı. ‘Sakin ve düzgün’ diye tanımaladığı trafikte başından geçen ilginç ve sıradışı olayları anlattı.

İslamabad hem nüfus olarak fazla yoğun değildir hem de cetvelle çizilmiş gibi düzgün yolları vardır. Çok yeni kurulmuş bir şehirdir. Rikşaların, at, eşek ve öküz arabalarının girişine izin verilmez. Bu yönleriyle diğer Pakistan şehirlerinin trafiğinden ayrılır. Daha ziyade öğrenci ve memur şehridir, ticarî hayat pek yoktur. Bu bakımdan genel trafik akışı da diğer şehirlere göre çok daha sakin ve düzgündür.

İslamabad’a ilk gittiğimde gördüğüm şey şu idi; Pakistan halkının, özellikle polisin Türklere gösterdiği muhabbet ve saygı öylesine yüksek ki, bir Türk olarak insan kendini dünyadaki en güçlü ülkenin vatandaşı ve en imtiyazlı pasaportun sahibiymiş gibi hissediyor. G-10’dan Kashmir Highway’e çıkarken anayol öncesindeki polis kontrol noktasını herkes bilir. Bir gün arabayla bu kontrol merkezinin yanından geçerken polis beni durdurdu. İşlerin yoğunluğundan olsa gerek, araba kullanırken cep telefonu ile okulun bir meselesini halletmeye çalışıyordum. Polis memuru, direksiyon başında telefonla konuştuğumu söyleyip ehliyetimi istedi. Türk ehliyetini verince dikkatle inceledi ve “Siz bizim mihmanımızsınız!” diyerek ehliyeti iade etti, gitmeme izin verdi.

Yaptığım hatanın cezasını ödemek istiyorum

Arabayla yolda ilerlerken bir yandan yaşadıklarımı gözden geçiriyordum. Biraz düşününce bu durum, yani yaptığım hata ağırıma gitti. Sayesinde büyük saygınlık gördüğüm Türk kimliğini iyi temsil etmemiş oluyordum. Bu kaygıyla hemen bir U dönüşü yapıp tekrar kontrol noktasına gittim. Fakat beni durduran polis artık orada değildi. Orada bulunan polislerden birine ‘az önce direksiyon başında telefonla konuştuğum için durdurulduğumu, Türk olduğumu gören memur arkadaşın inisiyatif kullanıp beni bıraktığını, ama ben yaptığım kural hatasının cezasını ödemek istediğimi’ söyledim.

Konuştuğum polis de önce ceza ödememin gerekli olmadığını söyledi. Benim ısrarımı görünce, “Bak Bhaijan, ceza ödemesini biz burada alamıyoruz, senin ehliyetini alıp en yakın polis istasyonuna bırakıyoruz, sen ödemeyi oraya yapıp sonra ehliyetini geri alabiliyorsun ama seninki Türk ehliyeti olduğu için ceza formunda bazı yerler eksik kalacak, ehliyetin kaybolabilir!” diye izahat getirdi. Ardından “Hala istiyorsan ver ehliyeti!” deyince ben de ısrardan vazgeçtim, “Madem öyle, inisiyatifiniz için teşekkür ederim.” diyerek ayrıldım.

Sahursuz oruç tutmak zorunda kalacaktık

G10/4’te bir evde kalıyorduk. F8’de vakıf merkezi vardı o dönem. Orada bir programımız olacaktı. Benimle gelecek iki arkadaş daha vardı. Ben onlara “Zamanında gidip gelelim.” dedim. Onlar bir film seyretmeye başladı. Ramazan ayıydı ve gece 24.00 gibi yola çıktık. Evden çıkar çıkmaz köşe başında polis bizi durdurdu, kimlik ve pasaport sordu. Benim pasaportum cebimdeydi ama arkadaşlarınki yanlarında değildi, vakıf merkezinde bırakmışlar. Polis onları karakola götürdü. Pasaportların yerini bana tarif ettiler, ‘dolabın şu çekmecesinde’ gibi.

Ben önce vakfa gittim biraz kızgındım arkadaşlara. Zamanında beni dinlememişlerdi. Sahur vakti yaklaştı. Sonunda gittim, pasaportları buldum, karakola gidip polislere gösterdim. Arkadaşları oradan alıp tekrar eve döndük. Ancak normalde yarım saat sürecek iş bizim birkaç saatimizi aldı ve neredeyse sahursuz oruç tutmak zorunda kalacaktık. 🙂

Okula mobiletle gidip gelmek biraz ‘acılı’ oldu

İslamabad’a 1996 yılında öğrenci olarak gelmiştim. O zaman maddi durumumuz elvermediğinden taksiye binemiyoruz. Otobüsler çok kalabalık. Dil bilmediğimiz için çoğu zaman anlaşamıyoruz. Kahramanmaraşlı bir arkadaş vardı, bir gün bana “Benim biraz param var, biraz da sen borç ver bir motosiklet alalım.” dedi. Ben de biraz borç verdim. En ucuzundan bir mobilet aldı. Artık üniversiteye mobiletle gidip gelmeye başladık. Bir gün önümüzde bir otobüs gidiyordu, onu sağlayalım derken karşıdan gelen arabayla çarpıştık. İkimiz de asfalta yuvarlandık. Kazayı acılarla atlattık. Karşıdaki araba sahibi de anlayışlı çıktı. Ancak biraz acılı oldu. 🙂

Peşaver’de kaldığım dönemdi. Kabil’den bir arkadaşım gelmişti. Onu Lahor’a götürüp gezdirdim. Dönüşte Motorway’de İslamabad’a yakın bir yerde otobüs şoföründen ikindi namazı için durmasını rica ettik. Şoför pek aldırmadı. Arkadaş, “Siz yanlış yapıyorsunuz!” diye uyardı ama şoför yine yola devam etti. Ancak aradan çok geçmeden otobüs arızalandı, daha ikindi vakti çıkmamıştı. Biz orada diğer yolcularla beraber bir değil birkaç namaz vakti beklemek durumunda kaldık. Arkadaş, otobüs sürücüsüne “Siz bir namaz vaktini esirgiyordunuz, Allah sizi kaç vakittir burada tutuyor.” dedi.

Sen Chief Müşerref’i tanıyor musun?

Peşaver’e ilk gidenlerdendik. İmkânlarımız çok sınırlıydı. Pek ziyaretçimiz de olmuyordu. İslamabad’a bir iş için gitmem gerekti. Karachi Company’nin arkasındaki terminalde otobüsten indim. Gideceğim adrese taksiyle gitmek istedim. Peşaver’den İslamabad’a gelenler genelde Afganlar olurdu. Bir polis bize yaklaştı, beni Afgan zannetmişti. Pasaportumu sordu, ben de çıkarıp gösterdim. Ayaküstü biraz konuştuktan sonra karakola gitmemiz gerektiğini söyledi.

Karakola varınca polis memuruna, “Amirinle (Chief) görüşmek istiyorum.” dedim. O da “Sen Chief Muşerref’i tanıyor musun?” diye sordu. Bu sorudan karakol amirinin isminin Müşerref olduğunu anladım. O zamanki Pakistan Cumhurbaşkanı’nın adı da Müşerref olduğu için, “Ben Müşerref’i tanıyorum.” diye cevap verdim. Ardından memur yavaşça pasaportu elime verdi, “Şimdi onu cebine koy!” dedi, pasaportu cebime koyunca da “Haydi şimdi git.” diye ekledi.

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.