Eğitimci Taner Koçyiğit, 14 yıllık Pakistan hayatını anlatmaya devam ediyor. Yedinci bölümde, Hayrpur’daki okulda yapılan okuma kampını, uzun otobüs yolculuğunu ve yeni tayin yerlerini yazdı.
İslamabad’da geçirdiğimiz seminer günlerinde bir kış kampı yapılması da gündeme gelmişti ve bunun için Hayrpur Mirs şehrine gidecektik. Aralık ayının son günleriydi ve ailelerle birlikte İslamabad’dan okuma kampına katılmak üzere yola çıktık. Yaklaşık 20 saatlik bir otobüs yolculuğunun ardından Hayrpur’daki okulumuzun yurt binasına ulaştık. Buradaki okulumuz devlet tarafından tahsis edilmiş çok büyük araziye sahip tek katlı bir bina idi. Yurt binası da okula yakındı, geceleri orada kalıp gündüz kamp programları için okula geliyorduk.
Yurt binasının tadilatı yeni bitmişti ve bizler yurdun ilk misafirleriydik. Hanımların ve bazı ailelerin kaldığı lojman tipi küçük evler vardı. Bizim kaldığımız yurt ile bu lojmanlar arasında yürürken kanalizasyonlardan kedi büyüklüğünde farelerin geçtiğini, evlere girip çıktığını görüyorduk. Bu olumsuz şartlara rağmen okuma kampı farklı şehirlerden gelen arkadaşların birbiriyle tanışmasına vesile olmuştu ve çok eğlenceli günler geçiriyorduk. Havalar da müsait olduğu için sohbet, yemek ve toplantılar okulun bahçesinde çimlerin üzerinde gerçekleşiyordu. Okulun müdürü ve kampın genel koordinatörü rahmetli Adem Köse Bey’di. Misafirlerin tüm ihtiyaçları düşünülüp hazırlıklar yapılmıştı. Adem Bey ile diğer öğretmen ve belletmen arkadaşların misafirperverliği hepimizi çok etkilemişti.
Odamız kiralık arabanın farıyla aydınlandı
Hayrpur’daki bu kış kampına katılan öğretmenlerin çoğu yaşça akranımız olduğu için hemen hepimiz bekârdık ve yurtta beraber kalıyorduk. İslamabad’daki yeni görev yeri bekleme süresini eğlenceli hale getirmek için kurduğumuz hayalî ‘Bekâr İngilizce Öğretmenleri Derneği’ni duyan diğer arkadaşlar da burada “Biz de katılmak istiyoruz.” demişlerdi ve kamp sırasında büyük katılımlı bir toplantı bile yapmıştık. Bu toplantıları idareci ağabeylerden habersiz yaptığımız için daha bir eğlenceli oluyordu. Heyhat! Derneğimizin ömrü İslamabad’a dönene kadarmış! Ben döndükten sonra bir daha bekâr İngilizceciler olarak bir araya gelemedik. Hem çoğumuz itibariyle evlendik hem de her birimiz farklı şehirlere dağılmış olduk.
Şehirde elektriklerin sıklıkla kesilmesinden dolayı farklı tedbirler alınmıştı. Buna rağmen yine de bir akşam vakti sohbet sırasında hepimiz karanlıkta kalmıştık. Karanlıkta sohbetimiz devam ederken birden pencere ve kapılar açıldı. O sırada ev sahibi arkadaşlarımızdan birisi kamp süresince kullanılmak üzere kiraladıkları otomobili çalıştırmış ve farlarını bulunduğumuz salona yönlendirerek bizi aydınlatmıştı. Orada görev yapan hiç bir arkadaşımızın otomobili yoktu, yemekler yurtta yapılır ve eşek arabasıyla okula getirilirdi. Pakistan’ın genelinde okullarımız zaten büyük maddi imkansızlıklar içindeydi. Ancak Hayrpur, okullarımızın olduğu şehirler içinde maddi yönden en mahrum yerdi diyebiliriz. Kamp sırasında çok güzel bir manevi hava oluşmuştu. Bazı arkadaşlarımızın birkaç defa güzel rüyalar gördüğünü duymuştuk.
21 saatlik yolculukta Pakistan polisinden sürpriz!
Hayrpur kampının bir diğer sonucu da İslamabad’da bekleyen İngilizce öğretmenlerinin yeni görev yerlerinin belli olmasıydı. 2004 yılına Hayrpur’daki kampta çok sevdiğim öğretmen arkadaşlarımla birlikte çok güzel dua ve ibadetler eşliğinde girmiş olduk. Beş gün süren kampın ardından İslamabad’a doğru yola çıktık. 21 saat sürecek bu yolculuk sırasında bir de sürpriz bekliyordu bizi.
Hayrpur’daki emniyet yetkilileri bir otobüs dolusu yabancının seyahat ederken potansiyel hedef olabileceğini düşünmüş ve biz talep etmediğimiz halde otobüsümüze İslamabad’a kadar polislerin eşlik edeceğini bildirmişler. Her polis aracı bizi yaklaşık 2-3 saat takip ediyor ve bir diğer polis aracının bölgesine geldiği zaman yeni araca teslim edip geri dönüyordu. Bu şekilde İslamabad’a kadar polisler, -sağ olsunlar- güvenliğimiz için bize eşlik etti.
İslamabad’a dönüşte yeni görev yerimi öğrendim
İslamabad’a gitmek üzere akşama doğru yola çıkmıştık ve şoförün gece boyunca araba kullanacağını duyunca sabaha kadar şoför uyumasın diye yüksek sesle ilahiler söyledik. Sabah olduğunda ise “Multan’da kahvaltı yapacağız” denildi. Otobüste çocuklar dahil 50 kişi vardık. Gideceğimiz ev nasıl bir ev ki 50 kişiyi ağırlayacaklar diye düşünüyorduk. Sağ olsun, Abdülgani Bey ve eşi o küçücük evlerinde tam 50 kişiye kahvaltı hazırlamışlardı. Çok da güzel bir kahvaltı olmuştu. Tahminimce bir anda en fazla yemekli misafiri ağırlama rekoru Abdulgani Bey’de olsa gerek. 😊 Multan’daki bu kısa dinlenme faslından sonra tekrar yola çıktık. Bu yolculuğun diğer akılda kalan yönü ise bizi götüren şoför amcanın 21 saat boyunca direksiyondan hiç ayrılmaması idi.
Kısa bir süre sonra bana genel müdürlük yetkilileri tarafından öğretmenliğe Kuetta’da devam edeceğim açıklandı. Hayrpur’da iken görev yapacağım yer kararlaştırılmış, yeni görev yerimin tebliğ edilmesi İslamabad’a dönüşün sonrasına bırakılmıştı. Yoksa, benim eğlencesine dernek işlerine dalmamı gören yetkililer “Artık bu ‘vazife aşkıyla yanıp tutuşan’ arkadaşımızı daha fazla bekletmeden hemen Kuetta’ya, öğrencilerine gönderelim!” mi demişlerdi? 😊
Devam edecek…
***
Altıncı Bölüm: Attock’a veda ve İslamabad’da uzun ‘seminer programı’
No Comment.