Eğitimci Taner Koçyiğit, Pakistan tarihinin en büyük tabii olaylarından biri sayılan 2010 yılındaki sel felaketini yazmaya devam ediyor. Bu kez PakTürk Okulları’nın daha fazla yardımla gittiği ikinci yardım seferini ve malzemelerin nasıl temin edildiğini anlattı.
Otuz Üçüncü Bölüm:
Sel bölgesine ilk yaptığımız ziyaretten döndüğümüzde Kimse Yok Mu Derneği’nden üç kişinin geldiğini ve keşif yapmak üzere sel bölgesine gideceklerini duyduk. Bu kişiler bizim okulumuzun misafirhanesinde kalıyorlardı. Biz de gözlemlerimizi anlatmak için kendileri ile görüştük ve sel bölgesine gittikleri zaman irtibat kuramlarında fayda olabilecek birkaç yetkilinin numaralarını verdik. Kimse Yok Mu Derneği’nin yanı sıra bizim Pakistan’daki hareket kabiliyetimizin farkında olan Türkiye’den bazı belediyelerle yardım kuruluşları da bizimle irtibata geçti ve sel bölgesindeki durum hakkında bizden bilgi aldı. Birçok dernek “Hangi malzemelere öncelik vermek lazım, ne getirmeliyiz?” diye soruyordu.
Bir keresinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bir görevli beni aradı ve “Biz yüklü miktarda para topladık, bununla tahıl malzemesi alıp getirmek istiyoruz.” dedi. Ayrıca Türkler için çok önemli olan ama Pakistan’da özellikle sel zamanında insanlara verilmesi hiç uygun olmayan ürünleri de getirmeyi planladıklarını söyleyince onlara durumu anlatıp yardım paraları ile Pakistan’dan gerekli ihtiyaçların alıp dağıtmanın daha uygun olacağını söyledik. Hemen hemen Türkiye’deki tüm yardım dernekleri ve belediyeler bizi arıyor, önerilerimizi dinliyor ve ona göre hareket ediyordu. Nitekim onlardan gelen yardımlar da bizim rehberliğimizde dağıtılacaktı; bu kısmı ileride daha geniş anlatacağım.
Okulun bahçesi birkaç günde yardımlarla doldu
Bu sırada bizim ilk gün yaptığımız yardım ilanını öğrenci velilerimiz ve tanıdık iş adamları da duymuştu. O günlerde ülkede henüz sağlıklı bir dağıtım ağı kurulamamıştı, devletin afetlerden sorumlu birimi daha tam organize olamadığından ve bizi yardımları dağıtımda konusunda emin buldukları için hem kendileri okulun bahçesine bir çok yardım malzemesi getirmiş hem de arkadaşlarına haber vermişlerdi. Yardım getiren veliler diğerlerine “Türkler sel bölgesine yardım götürüyor. Eğer siz de gerçek ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmak isterseniz malzemeleri PakTürk’e getirebilirsiniz.” deyince okulun bahçesi birkaç gün içinde yardım malzemeleri ile doldu.
Sel felaketinin vahametini ve insanların nasıl çaresizce yardım beklediklerini ilk ziyaretimizde görmüştük. Bu yüzden hemen ikinci sefere hazırlanmamız ve bu kez daha organize ve daha doğru malzemelerle gitmemiz gerekiyordu. “Sağlıklı bir dağıtım yapabilmek için devletin yardımına ihtiyacımız var.” diyerek bazı yetkililere ulaşmaya çalıştık ama ne yazık ki onların durumu en az sel felaketi kadar içler acısı haldeydi. Çünkü böyle bir felakete hiç ama hiç hazır değillerdi. Yerli arkadaşlarımızın da tavsiyelerini alarak dağıtım için gerekli hazırlıkları hızlıca tamamladık. Okulumuza getirilen bazı yardım malzemelerinin sel bölgesinde ihtiyaç olmadığını fark edince bunları satıp parasıyla iki kamyon dolusu un aldık. Yanına, şeker, yağ, süt ve içme suyu gibi temel gıda malzemeleri de ekleyip beş kamyonluk ikinci yardım konvoyunu birkaç gün içinde hazırladık.
Telsiz temini dahil bütün hazırlıklarımızı yaptık
Sel bölgesine ilk gittiğimizde neyle karşılaşacağımız konusunda hemen hiçbir bilgimiz yoktu. Eğer ilk dağıtım sırasında askerlerin yardımı olmasaydı büyük ihtimalle tüm malzemeleri geri getirirdik, çünkü her yerde büyük bir karmaşa vardı. Yollar kapalı, herkes can derdine düşmüş ve nizamı sağlamakla sorumlu olan polis dahi perişan olmuş insanların durumu karşısında ne yapacağını bilemez haldeydi. İkinci sefer gittiğimizde en azından suların çekilmiş ve yolların açılmış olacağını ümit ediyorduk ama yine de hangi noktaya kadar gidebileceğimizi tam bilemeden akşamdan yola çıktık.
Sular çekildiyse nereye kadar gidebileceğiz? Yardıma muhtaç gerçek mağdurlara nasıl ulaşacağız? Niyetimiz, en küçük bir malzemeyi dahi zayi etmeden dağıtım yapıp yaralara merhem olmaktı ama saha buna müsait miydi? Buna benzer onlarca soruyu kendi kendimize sorarak ve çözüm için planlar yaparak yaklaşık yirmi arkadaşla Lahor’dan yola çıktık.
Kamyon şoförlerinin tavsiyesine uyduk
Yüzlerce insanın emanetini taşıyor olmanın verdiği bir mesuliyet vardı üzerimizde. Ama en azından ilk seferki gibi hazırlıksız değildik. Gittiğimiz yerlerde cep telefonu altyapısı çöktüğü için askerlerin kısa mesafe telsizle iletişim kurduğunu görmüştük. Bu düşünceyle biz de dağıtım sırasında birbirimizle koordineli çalışalım diye kişi sayısınca telsiz satın almıştık. Ve elbette sahada rahat dolaşmak için kendimize uzun çizmeler bulmuştuk. Zira çamurdan dolayı yürümek neredeyse imkânsızdı sel bölgesinde.
İlk ziyaretimizde 5-6 kişiydik ama bu sefer 20 arkadaşla beraber gidiyorduk ve bu durumda hem sel yardımını organize etmek hem de 20 kişiyi verimli kullanabilmek için iyi bir program yapılması gerekiyordu. Yola çıktığımızda kamyon şoförlerinin de tavsiyesiyle Türkiye’de de ününü duyduğumuz ‘kamyoncu restoranlarına’ benzer bir yerde durduk. 20 kişi beş kamyon dolusu yardım malzemesi ile çok ilgi çekiyorduk çünkü kamyonların üzerinde yardım taşıdığımız yazılıydı. Konvoyumuz yol boyu büyük ilgi görüyordu Bu kamyoncu restoranında hayatımda yediğim en güzel etli nohut yemeklerinden birini yediğimi hatırlıyorum.
Devam edecek…
***
Otuz İkinci Bölüm: Kamyonlar dolusu yardımın yetersiz kaldığı sel felaketi!
No Comment.