Yazamıyorum, ama yazmalıyım!

Konuş ki, hürdür dudakların (Şiir)
Eylül 30, 2021
Bir günlük ‘balayı hayali’ nasıl hüsranla sonuçlandı?
Ekim 2, 2021

Yazamıyorum, ama yazmalıyım!

www.pexels.com / lilartsy

Eğitim gönüllüsü Rüveyda Arslanhan, daha önce kaleme aldığı ‘Yazamıyorum’ başlıklı yazının devamını yazdı. Pakistan hatıralarını unutmaya başladığını ifade eden Arslanhan, o hatıraların başkalarının da hakkı olduğunu, bu yüzden yazması gerektiğini vurguluyor.

Yazamıyorum, yine… Şaka değil. Unutmamaya bu kadar  ihtiyaç varken, ömrümün kendimde geçen yıllarının neredeyse yarısı o coğrafyada geçmişken, dolu dolu günler, dolu dolu muhabbet ve hasret biriktirmişken yine yazamıyorum.

Dostlar ‘yazsan’ diyorlar, artık ‘yazabiliyorum’ deyip yazsan! Bir türlü sözlerimi döveceğim gönül tavı kıvama gelmiyor, sözlerim soğuk çıkıyor, ısıtmıyor…

Dolu fakat nereden akacağını bilemeyen biçimsiz bir kap gibi sağa sola çiziktirmeler sıçratıyorum ama gerçekte yazamıyorum.

Yolu Pakistan’dan geçmiş çoğu arkadaşımda benzer bir ruh hali seziyorum. Çok sevdik, çok mücadele ettik, vermek istemedik ama yavaş yavaş kaybettik… Önce müesseseleri sonra hislerimizi… 

DNA’larımda izleri bulunsa şaşırmayacaktım

Bir zamanlar Pakistan denince, adım söyleniyor gibi gelirdi. O benimdi. Bendendi. DNA’larımda o coğrafyadan gelme atalarımın izleri bulunsa, şaşırmayacaktım. Müzikleri, dansları beni neşelendirir yahut hüzünlendirirdi. Yemeklerini özlerdim… Ama ilk kez geçenlerde, içinde adı geçtiği için öğrenilmiş bir sevinçle gittiğim Pakistani markette, raflar arasında gezinirken farkettim: Baharatlar artık eskisi gibi güzel kokmuyor! Bu ne demek, biliyorum. Hatıralarım soluyor, duygularım pörsüyor: Baharatlar artık eskisi gibi güzel kokmuyor!

İnsan olmak mı bu? Nisyan mı? Bilmiyorum.

Bilmem ki siz de benim gibi misiniz? Sevdiniz, sevildiniz, coşkuyla yaşadınız ama geçti. Gittiğiniz hiçbir yerde Pakistan tadını bulamıyorsunuz ama artık önünüze bakmak, yeni yollar açmak, her şeyi sil baştan örgülenen hayatlarınıza uyum sağlamak ve devam etmek istiyorsunuz. Yıllarınızı geçirdiğiniz ülkenin size üç gün mühlet verip kapı dışarı ettiği hakikatini gölgelere bırakmak, o acı veren zamanları artık hatırlamamak…

O geçmiş yalnız benim hakkım değil ki!

Unutmamalıyım, biliyorum; o yıllar benim tarihim ama yorgunum, bunu da söylemeliyim. İçimizde biriken acılar öyle yordu ki, artık çocuklarımız hüznün sadece bize has olduğunu sanıyor. Dünyanın sadece bize acı verdiğini, başkalarının dünyanın keyfini çıkardıklarını düşünüyorlar…

Ne zor iş: Hem anda kalıp bulunduğun yerin hakkını vermek hem de mazine sahip çıkmak! Bu mazi, evet benim tarihim ama yalnız benim mi? O geçmiş yalnız benim hakkım değil ki!

Hocaefendi’nin hakkı var; “Bu işe sahip çıkın!” derken, güçlükle verdiği soluğundan yalvarır gibi çıkan o güçlü davetin hakkı var… O sese kulak verip yola çıkan, Pakistan patikalarını şehrahlara çeviren öncülerin hakkı var…

Nasıl yapacağımı bilmiyorum, ama yazmalıyım…

At arabasıyla okul anlaşması yapmaya gidenlerin, kapı kapı el ilanı dağıtıp talebe bulmaya çalışanların, yüz suyu döküp himmet isteyenlerin, günlerini inşaatlarda geçirenlerin, 50 derece sıcakta bebeğinin beşiğini ıslak çarşafla sarıp ancak uyutabilenlerin ve nicelerinin…

Bizi uğurlarken gözyaşlarını içine akıtan babamın, iki evladının da aynı memleketten dönüşünü yıllarca bekleyen annemin, bütün hasret çekenlerimin, kendi hasretlerimin hakkı var… Kendi hasretlerimin hakkı, güzel geçen günlerin hatırı var.

Nasıl yapacağımı ben de bilmiyorum. Beni aşkın. Ama inandığım bir şey var: Benim o coğrafyadaki geçmişim, 30 yıl önce oraya gidenlerle ve belki bundan 30 yıl sonra gideceklerle olan tek bağım… Unutmamalıyım… Yazmalıyım…

İlk yazı: Yazamıyorum!

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.