Multan’ın manevi büyüklerinden Bahauddin Zekeriya

İngilizce öğretmeni Gönül Barış (1): İlk yıllarda zorluk çektim ama yaşamak için yine Pakistan’ı seçerim
Mart 28, 2022
İngilizce öğretmeni Gönül Barış (2): Urducayı yollarda rikşacılarla kavga ederken öğrendim
Nisan 5, 2022

Multan’ın manevi büyüklerinden Bahauddin Zekeriya

Fotoğraf: www.hayalname.com

Araştırmacı Doğan Yücel, Multan’ın manevi büyüklerinden, soyu Hz. Muhammed’e (sas) dayanan Bahauddin Zekeriya’nın portresini yazdı. Hicri 6 ve 7’nci asırlarda yaşayan Hz. Zekeriya’nın bugün bile nasıl hürmet gördüğünü anlattı.  

Baha-ud-din Zekeriya (بہاءُ الدین زکریا), aynı zamanda Baha-ul-Hak ve Bahauddin Zekeriya Multani olarak da bilinir. Sünni Müslüman alim, aziz ve şairdir. 21 Aralık 1183’te (h. 578) Ramazan ayının 27’nci gününe rastlayan cuma gecesi Kot Kehror kasabasında doğdu. Bu kasaba, bugün Pakistan’ın Pencap eyaletinin güney kesiminde bulunan kadim Multan kenti yakınlarındaki Karor Lal Esan olarak bilinen yerdir. Dedesi Mahdum Kemal-ud-Din Ali Şah Kureyşi, Hüsrev Malik Gaznevi’nin döneminde Mekke’den Harezm’e giderken Multan’a yerleşmiştir. Bahauddin Zekeriya, Hâşimî Esed bin Haşim silsilesiyle Hz. Peygamber’in (sas) doğrudan soyundandır.

Bağdat’ta zuhur eden Sühreverdiye tarikatının Güney Asya kolunda çağının en meşhur alimlerinden biri olmuştur. Selefi Ebu-l-Feth Şahabuddin Sühreverdi’dir. Halefleri arasında Lal Şahbaz Kalender, Fahr-ud-Din Iraki, Mevlâna Celaleddin Rumi ve Celaleddin Surh Buhari vardır. Ünlü Kürt-Fars tasavvuf alimi Bağdatlı Şahab-ud-Din Ebu Hafs Ömer Sühreverdi, Bahauddin Zekeriya’ya Bağdat’ta manevi halife unvanını vermiş ve ardından onu Multan bölgesine göndermiştir. 15 yıl boyunca, yerli Hindu halktan çok sayıda insan Cenubi Pencap’ta farklı şehirlere seyahatleri sırasında ihtida etmiştir. Nihayet 1222’de Multan’a yerleşmiştir. Öyle ki zamanla Multan, “Şark’ın Bağdat’ı” olarak bilinmeye başlanmıştır. Hz. Zekeriya’nın bir Farsça beytinde bu durum şöyle geçer:

“Multan ma ba jannat a’la barabara

Ahista pa ba-nah ke malik sajda mi kunad.”

(Bizim Multan’ımız yüce Cennet’e benzetilebilir.

Yavaş yürü, melekler burada saygıyla eğiliyor.)

Hz. Zekeriya, Multan’ın o zamanki hükümdarı Nasir-ud-Din Kabaça’yı şiddetle tenkit etmiş ve 1228’de onu deviren Delhi Memluk Sultanı İltutmuş’un yanında yer almıştır. İltutmuş desteği için minnettarlık olarak devletin manevi meselelerini denetlemek için kendisine Şeyh-ül-İslam unvanı vermiş ve devletin resmi himayesi altına almıştır.

Küçük yaşta yetim kalmış ve 12 yaşında Kuran’ı ezberlemiştir. Ardından Buhara’da ilim tahsil etmiştir. Daha sonra iki mukaddes mabedi ziyaret ve hac vazifesini tamamladıktan sonra Kudüs’te ilim öğrenmiş ve ayrıca Hadis ilmi için Yemen’e gitmiştir. Babasının vefatından sonra sırf ilim ve fen öğrenmek uğruna yaya olarak Horasan’a seyahat etmiştir. Ardından Belh, Buhara, Bağdat ve Medine’deki Afak medreselerinde okumuştur. 5 yıl Medine’de kalıp Hadis okumuştur. Dönemin ünlü medrese ve üniversitelerinde 15 yıl ilim tahsili yapmıştır.

Güney Asya Müslümanlarının ‘Dört Hak Dostu’

Yemen’den sonra bir süre Mekke-i Mükerreme’de ve ardından da Beytü’l-Mukaddes’te bulunmuştur. Buralarda peygamberlerin türbelerini ziyaret etmiştir. Bu dönemde sadece fen ilimleri ile meşgul olmakla kalmamış, aynı zamanda önemli din alimlerinden batıni ilimleri tahsil etmiştir. Onun bir diğer özelliği, Kur’an-ı Kerim’in yedi kıraatına tam bir hakimiyetle sahip olmasıdır. Böylece Horasan, Buhara, Yemen, Medine, Mekke, Halep, Şam, Bağdat, Basra, Filistin ve Musul’da ilim tahsil etmiştir.

Hz. Zekeriya ömrü boyunca, Sind’in meşhur tasavvuf büyüğü ve Kalenderiye gezgin dervişler tarikatının kurucusu olan Lal Şahbaz Kalender ile dostluk kurmuştur. Şeyh-ül-İslam olarak Lal Şahbaz Kalender’in kimi fikirlerinden rahatsız olan muhafazakâr Müslümanları sükûnete erdirmeyi başarmıştır. Bahauddin Zekeriya, müridi Seyyid Celaleddin Buhari, Şahbaz Kalender ve Çisti tarikatından Baba Feridüddin Genci Şeker ile birlikte Güney Asya Müslümanları arasında çok hürmet edilen efsanevi ‘Hak Çar Yâr (Dört Hak Dostu)’ grubu olarak çağrılmışlardır.

Bahauddin Zekeriya ve oğlu Sadreddin Arif’in kabirleri… (hayalname.com)

Dini önderlere saygıyla eğilme geleneğini kaldırdılar

Sühreverdi tarikatı, Lahor bölgesinde daha yaygın olan Çisti tarikatı tarafından kabullenilmekle birlikte miskin bir hayatı reddetmiştir. Bunun yerine, Sühreverdiler günlük hayatta yeterince yeme ve giyme yolunu tuttular. Maneviyatın fakirlik temeli üzerine kurulduğu yönündeki Çisti fikrine sıcak bakmadılar. Sühreverdiler, günlük ibadetlerin yanında aynı zamanda maneviyatla beraber ilmin gerekliliği düşüncesini savundu. Sınıf veya etnik kökene bakılmaksızın tüm insanlara tebliğ yapılmasına yönelik vurgusu onu çağdaşlarından ayırmaktadır. Hinduizm’den alınmış olabilecek bir uygulama olan dini önderlere saygıyla eğilme geleneğini kaldırmışlardır.

Bu tarikatın gayretleriyle İslam, Pencap ve Sind’de geniş çapta yayılmış ve çok sayıda Hindu mühtedi olmuştur. Sonraki birkaç yüzyıl boyunca Güney Pencap halkı üzerinde güçlü etkiler bırakmaya devam ederken, zamanla daha da doğuda Kuzey Hindistan bölgelerine, özellikle Gucerat ve Bengal’e kadar yayılmıştır.

Türbe, bölgenin çekim merkezi olmayı sürdürüyor

Vefatı (hicri 7 Sefer 661) 1262’de gerçekleşmiştir. Türbesinin üzerinde, bir oktagon kare ve onun üzerinde yaklaşık yarısı yüksekliğinde yarım küre şeklinde kubbesi vardır. Türbe, 1848’de Multan Kuşatması sırasında İngilizler tarafından neredeyse tamamen harap edilmiş, ancak kısa süre sonra şehirdeki Müslümanlarca restore edilmiştir. Vefatından 8 asır sonra bugün de şehirdeki türbesi hususi bir ziyaret yeri olmaya devam etmektedir. Mezar-ı Şerif olarak anılan türbesi Kila Muhammed Bin Kasım tarafından yapılmış tam bir mimari şaheserdir. Sevgiliye kavuşma manasına gelen ‘urs (yıllık anma programları)’ vesilesiyle, alimler vaazlar verir. Birçok ziyaretçi Pakistan’ın farklı bölgelerinden ve ötesinden o dönemde türbeyi ziyarete gelir.

Hazretin türbesinin bulunduğu tepenin eteklerinde İngiliz yönetiminin ofislerini kuracağı Ghanta Ghar, 1884 yılında inşa edilmiştir. İnşası 4 yıl sürmüştür. Binanın ortasında bulunan saat kulesinden dolayı bu isimi verilmiştir. Ghanta Ghar, ‘Saatli Hane’ manasına gelir. Aynı tepe üzerinde evliyadan zikredilen Hamid Ali Han türbesi de yer almaktadır. Gösterişli bir kale kapısından geçilerek tepeye çıkılabiliyor. Kale surlarının bir kısmı hâlen ayaktadır.

Türbenin son olarak 2012 ve 2017 yıllarında restorasyon geçirdiğini duymuştum. Kale kapısından geçince hemen solda Hz. Bahauddin Zekeriya’nın türbesi ziyaretçileri karşılar. Türbenin girişinde seyir balkonu ve güvercin besleme alanı bulunmaktadır.

İsmi şehirdeki üniversiteye verildi

Türbenin bulunduğu bu tepenin birkaç yüz kilometre çapında başka bir yükselti yoktur. Havanın açık olduğu günlerde seyir balkonundan etraftaki harika manzara seyredilebilir. Türbeye daha kapısından itibaren ayakkabısız girilir. Galoş kullanımına dahi izin verilmez. Ayakkabı ile girmenin saygısızlık olacağını düşünürler.

Bizler de hemen her Multan-ı Şerif’e gittiğimizde küçük bir tepe üzerindeki türbeyi ziyaret eder ve Fatihalarımızı okurduk. Multan’daki arkadaşlar ise belli aralıklarla okuldaki öğrencilerle veya  aileleri ile beraber ziyaret ederlerdi. Ayrıca Multan’a gelen misafirleri de mutlaka ziyarete götürürlerdi. Şehirdeki devlet üniversitesine de Bahauddin Zakariyya adı verilmiştir.

Bahauddin Zekeriya Multani’nin tasavvuf erbabı olarak ün kazanan yedi oğlu vardı. Masdaruddin Arif, B. Rehanuddin, Ziauddin, Allauddin, Kudretuddin, Şahabuddin ve Şemseddin. Masdaruddin Arif’in oğlu Şeyh Abdul Fetih Rukn-ud-Din, Şah Rukn Alam ünvanıyla tanınan bir evliyadır.

Kaynaklar:

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.