Pakistan’da Bir Hafta: 2. Gün İslamabad-Lahor

Pakistan’da Bir Hafta: 1. Gün İslamabad
Mart 9, 2024
Pakistan’da Bir Hafta: 3.Gün Lahor
Mart 25, 2024

Pakistan’da Bir Hafta: 2. Gün İslamabad-Lahor

Otelde açık büfe kahvaltı sonrası ilk durak halk pazarı. Pazar gezisi sonrası ve fotoğraf çekimi sonrası Lahor’a yola çıkıyoruz. Üç buçuk saatlik bir otoban yolculuğu sonrası ilk gezi noktamız Tuz madeni, 

Khewra Tuz Madeni onu Hindistan Valisi olarak ziyaret eden Lord Mayo’nun onuruna Mayo Tuz Madeni olarak da adlandırılır. Maden, Pakistan’ın Pencap Eyaletinde Jhelum vilayetinin kazası Pind Dadan Khan’ın kuzeyindeki Khewra’dadır. Maden, Hint-Gangetik Ovası’ndan yükselen ve dünyanın en büyük ikinci tuz dağları olan Potohar platosundadır. Maden, Pothohar Platosu’nun güneyindeki Jhelum nehrinden Jhelum nehrinin İndus nehrine birleştiği yere kadar yaklaşık 200 km uzanan, mineral bakımından zengin bir dağ sistemi olan tuz silsilesinin parçası olan dağlarda bulunuyor. Khewra madeni deniz seviyesinden yaklaşık 288 metre rakımdadır.

Tuz Sıradağları’nın eteklerinde yer alan Khewra Tuz Madenleri, alt kıtanın tuz madenciliği tarihinin en eskileridir. Tuz düzensiz kubbe benzeri bir yapı şeklinde oluşur. Toplam kalınlığı yaklaşık 150 metre olan yedi kalın tuz damarı vardır. Maden, genellikle Himalaya tuzu olarak bilinen pembe kaya tuzu üretimi ile ünlüdür. Rivayetlere göre tarihi M.Ö. 320’de İskender’in birlikleri tarafından keşfedilmesine kadar uzanır. Ancak maden İskender veya müttefikleri tarafından değil, taşları yalarken bulunan ordusunun atları tarafından keşfedilmiştir. Ordusunun hasta atları da kaya tuzu taşlarını yaladıktan sonra iyileşti. Ancak ticaretine Babürlüler döneminde Ekber Şah devrinde başlanmıştır. Babür döneminde tuz, Orta Asya’ya kadar çeşitli pazarlarda işlem gördü. Babür imparatorluğunun çöküşünden sonra maden Sihler tarafından işletilmeye başlandı. Sih Başkomutanı Hari Singh Nalwa, tuz madeninin yönetimini Cammu Raca’sı Gulab Singh ile paylaşmıştır. Birincisi Warcha tuz madenini kontrol ederken, ikincisi Khewra’yı elinde tutmuştur. Sih egemenliği sırasında taş ocağından çıkarılan tuz hem sofrada hem de gelir kaynağı olarak kullanılmıştır.

1965’teki Hindistan-Pakistan savaşından sonra, WPIDC ve 1974’te Pakistan Maden Geliştirme Şirketi madenin işletmesini devraldı. Hâlen ülkedeki en büyük tuz kaynağı olmaya devam etmektedir.

Çıkarıldığında %99 saf hâldedr. Ayrıca ihmal edilebilir miktarda kalsiyum, magnezyum, potasyum, sülfat ve nem içerir; ayrıca eser elementler olarak demir, çinko, bakır, manganez, krom ve kurşun bulunur. Khewra tuzu olarak da bilinen Khewra tuzu sığır kırmızısı, pembe, kirli beyaz veya şeffaftır. İngiliz yönetiminin ilk yıllarında, Khewra madeni yılda yaklaşık 28.000 ila 30.000 ton üretilirken zamanla miktar artmıştır. Madenin 2003 yılındaki üretiminin, Pakistan’ın toplam kaya tuzu üretiminin neredeyse yarısına tekabül eden yıllık 385.000 ton tuz olduğu bildirilmiştir. Bu üretim hızında madenin 350 yıl daha devam etmesi bekleniyor. Pakistan Madencilik Bakanlığının verilerine göre, Khewra Tuz Madeninde hâlâ 600 milyon ton tuz rezervi bulunuyor. Tuz Dağları’nın tamamında bu miktarın 1 milyar tonu bulabileceği tahmin ediliyor.

Maden, on biri yerin altında olmak üzere on dokuz kattan oluşuyor. Tünellerinin toplam uzunluğu yaklaşık 40 km kadardır. Madenin içindeki sıcaklık yıl boyunca yaklaşık 18–20 °C kalır. İngilizler döneminde döşenen 2 ft (610 mm) dar hatlı Khewra Tuz Madenleri Demiryolu hattı, hâlâ vagonlarla madenden tuz çıkarmak için kullanılmaya devam ediyor.

Khewra tuzu, Pakistan’ın en iyi bilinen kaya tuzudur. 1940 yılında AkzoNobel tarafından kurulan soda külü tesisi de dahil olmak üzere birçok endüstride hammadde olarak kullanılmaktadır. Khewra madeninden elde edilen tuz ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan ve birçok Avrupa ülkesine ihraç edilen lambalar, vazolar, kül tablaları ve heykeller gibi dekoratif eşyaların yapımında da kullanılır. Sanatsal ve dekoratif öğeler yapmak için kaya tuzunun kullanımı, birçok zanaatkarın ondan sofra takımı ve süslemeler yapması Babürlüler döneminde başlamıştır. Warth, fiziksel özellikleri alçı taşına benzer bulduğu için kaya tuzundan sanat eserlerini kesmek için bir torna tezgahı kurmuştur.

Khewra Tuz Madeni, yılda yaklaşık 350.000 ziyaretçiyle önemli bir turistik cazibe merkezidir ve önemli bir gelir sağlar. Ziyaretçiler, Khewra Tuz Madenlerine demiryoluyla götürülür. İçinde çok sayıda tuzlu su havuzu vardır. Maden içerisinde Badşahi Mescidi, yaklaşık elli yıl önce çok renkli tuz tuğlalarıyla inşa edilmiştir. Madendeki diğer sanatsal oymalar arasında Minar-e-Pakistan, Allama İkbal’in bir heykeli, Murree kasabası, Çin Seddi’nin bir modeli ve Mall Road’un bir başka modeli yer alıyor. Astım ve diğer solunum yolu hastalıklarının tuz tedavisi ile tedavisi için 2007’de 20 yataklı bir klinik kurulmuştur. 

Şubat 2011’de Pakistan Demiryolları, Lahor ve Rawalpindi’den Khewra’ya giden turistler için özel trenler işletmeye başlamıştır. Bu amaçla Khewra tren istasyonu özel bir firma yardımıyla yenilenmiştir. Madendeki diğer turistik yerler arasında 75 metre yüksekliğindeki (245 fit yüksekliğindeki) Toplantı Salonu; Pul-Saraat, 25 metre derinliğindeki tuzlu su havuzu üzerinde sütunsuz bir tuz köprüsü; Tuz kristallerinin açık pembe olduğu Sheesh Mahal ve bir kafe de vardır.

Maden hem yürüyerek hem de tuz kayalarının taşınması için yapılmış vagonlarla gezilebiliyor. Madenin içinde, birbirinden güzel kırmızı ve beyaz renkli tuz şeritleri var. Maden dışında yine madenden getirilen taşlarla oluşturulmuş klinikler de bulunuyor. Maden dışında ise hediyelik eşyalar, biblolar ve mekan ışıklandırmaları satılıyor. Madenden çıkarılan büyük tuz kayaları, Khewra kentindeki veya başka şehirlerdeki imalathanelerde yemeklik tuz veya süs eşyası hâline geliyor. Bu imalathanelerden çıkan ürünler ve pembe tuzun ihracatından Pakistan milyonlarca dolar gelir elde etmektedir. Gezi ve hediyelik eşya satın alımından sonra iki saatlik bir yolculuğun ardından yeni gezi noktamız Hirın Minar.

İkindi sonrası için gezi noktamız Hirın Minar. Şehu, Babürlüler Devleti hükümdarı Ekber Şah’ın oğullarından biri. Şehupura da adı üzerinde Şehu’nun şehri demek. Şehu’nun zevke ve eğlenceye düşkün bir şehzade olduğu anlatılır. Bu şehirde valilik yapan büyük Türk hükümdarı Şehu veya daha bilindik ismiyle Şah Cihangir, sıcak yaz günlerinde serinlemek için bir gölet yaptırmış. Ancak burası içinde bulunan kuleyle meşhur olmuştur. Hirın geyik veya ceylan manasına gelen Hintçe bir kelimedir.

Şehu, gölette etrafta geyik ve ceylan besliyormuş. Arada rampadan aşağı su içmek için gelen geyikleri okla vuruyormuş. Bir seferinde yanlışlıkla ‘Mensirac’ adını verdiği bir geyiği vurmuş. Çok sevdiği bu geyik için yaşadığı hüznünün timsali olsun diye 110 metre yüksekliğinde bir kule inşa ettirmiş. Kulenin bir kısmı günümüzde yıkılmış durumda. Şimdi biletle girilen bu tarihi parkın etrafı tuğla ocakları ile çevrili. Ocaklardan çıkan duman manzarayı bozuyor haliyle. Park, içinde bulunan köşk ve kulesiyle birlikte 1993 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirasının geçici listesindedir.

Tuğladan inşa edilen minar veya kule dairevidir ve yükseldikçe sivrilir. Minarın dış yüzeyinde düzenli aralıklarla ve 14 adımda bir planlanmış 210 adet kare delik bulunuyor. Minarın içinde 108 basamaktan oluşan bir döner merdiven, onun yanında, hava ve ışık sağlamak için yapılan dikdörtgen kemerli 11 açıklık vardır. Minar, farklı yüksekliklerde altı kata bölünmüştür. Minarın dışı ve içi boydan boya, çiçek figürleri, hat yazıları, fresk resimleri ve kireç sıva ile kaplanmıştır. En alt katın yüzeyine uygulanan kalın kireçli sıva, yüksek rölyefte dekoratif panolara veya kemerli nişlere ve yatay bantlara bölünmüştür.

Doğu tarafındaki büyük minarın karşısında, göletin ortasında inşa edilmiş sekizgen Baradari’ye giden bir geçiş yolu vardır. Baradari’nin her köşesinde giriş kapısı olan kare bir köşk yer alır. Göletin şekli dikdörtgendir, her iki tarafın bir kısmı rampa, bir kısmı duvardır. Her iki yanında 8 basamaklı dört merdiven bulunur. Babürlüler zamanında, Aik deresine bir kanal açılarak kuzeybatı köşesinden gölete bağlanmıştır; buna ek olarak, göleti yağmur suyuyla doldurmak için ayrıntılı bir sistem tasarlanmıştır.

Baradari’nin ana girişi, birbiri üzerine inşa edilmiş dört benzer ancak daha küçük açıklıklarla çevrili sivri bir kemeri olan dikdörtgen bir kapıdır. Girişin içinde iki platform vardır. İç duvarlar gömme nişlerle, kubbe şeklindeki tavanların alt kısmı ise bal peteği bezemelidir. Dış ve iç yüzey her zamanki gibi sıvalı ve fresk resimleriyle süslenmiştir.

21 sivri kemerli sütunun üzerinde duran bir geçit, ana Baradari’yi dış geçide bağlar. Geçidin ortasında kare şeklinde bir taç kapı platformu bulunur. Göletin ortasına, her tarafında alçak bir korkuluk duvarı olan sekizgen bir platform inşa edilmiştir. Platformun üzerinde aynı planda güzel Baradari durur. Baradari, 1620 yılında İmparator Şah Cihangir’in emriyle kraliyet ikametgahı olarak kullanılmak üzere inşa edilmiştir.

Bu parka özellikle havanın güzel olduğu kış aylarında veya ikindi sonrası akşam güneşinin batışını seyretmek ve küçük bir piknik için harikadır. Göletin uzunluğu 270 metredir. Çocuklar için bazı oyuncaklar ve bir büfe vardır. Ortadaki köşke giden sütunlu yolun yanında gölette gezinti için kayıklar bulunur. Bu kayıklara ücreti mukabilinde bazen ailecek binilir. Bu ve karşıdaki kısım eğimli bir rampa şeklinde inşa edilmiştir. Akşam üzeri göletin etrafında salınan ağaçların arkasına kızıl havayı önüne de suyun yakamozlarını aldığı manzaraya doyum olmaz.

Hirın Minardaki gezimizin ardından Lahor’a doğru yola çıkıyoruz. Bir buçuk saat kadar sonra akşam yemeği için M. M. Alam road’dayız. Açık büfe Pakistan ve alt kıta lezzetlerini tadıyoruz. Otele yerleşiyoruz. Ertesi gün Lahor’u gezmeye başlıyoruz.

Hey Merhaba 👋 Tanıştığımıza memnun oldum.

Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız

Spam yapmıyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun

0 Comments

No Comment.